Ali Köylüce ile söyleyişi…

Ezeli Doğanay, ” Alevi yazarlar Aleviliği anlatıyor” yazı dizisinin onbirincisinde  Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) önceki Eş Başkanı Ali Köylüce ile bir söyleyişi gerçekleştirdi.

Söyleyişinin tamamı şöyle ;

Sayın Köylüce siz uzun yıllar KAB (Kürdistan Aleviler Birliği) içinde görevler üstlendiniz yöneticilik yaptınız. Öncelikle kurumun oluşum ve gelişim sürecini anlatır mısınız?

1990 lı yıllara girdiğimizde T.C nin, Alevi toplumu ve inancı üzerinde, Türk-İslam sentezine dayalı yoğun bir Asimilasyon faaliyeti başlatılmıştı. Bunun en büyük nedenlerinden biri 1980 askeri Cuntası ile ve sonrasında yok edilemeyen Kürt özgürlük mücadelesiydi.

Kürdistan da gelişen Kürt Özgürlük hareketinin , hızla Kürt Alevilerin yoğun yaşadığı alanlara doğru yayılmasının önünü kesmek, muhtemel bir tabansal buluşmayı engellemek için,çok hızlı ve yoğun bir Alevi propagandası ve Örgütlenmesi faaliyeti başlatılmıştı.

Askeri Cunta döneminde sanırım ilk defa, Hacı Bektaşı Veli Dergahında devlet törenleri ile startı verilmiş bir Türk-İslam alevi projesi ile Alevilere devlet ağı atılarak avlamaya çalıştıklarını biliyoruz. Daha sonra başında Orgeneral Çevik Bir’in bulunduğu Batı Çalışma Grubunun Alevilere dönük faaliyetleri ve devletin örtülü ödeneklerinden bu alevi çalışmalarının finanse edildiği bilen bir gerçek olarak çok konuşuldu.

1986-87 ,Ankara Gölbaşı toplantıları ile projelendirilen bu sürecin, Mürşidi olarak seçilen Ağuçan Ocağında Prof. İzzettin DOĞAN , Rıza Zelyut ve benzeri onlarca yazara , Aleviliğin Orta Asya’dan Anadolu’ya getirilmiş , Şeyh Ahmet Yesevinin, Anadolu-İslamı olarak , kitaplar yazdırılıp, konferanslar , televizyon programları ile bu görüş Alevi toplumuna sunuluyor ve bu görüşleri esas alan, CEM vakfı ve benzeri , dernekler ve vakıflar hızla kuruluyordu.

Adeta en sağdan, en sola tüm alevi yazarlar, Ocak ve Dergah temsilcileri bu rüzgara kapılmış,Devletin Alevilere bir lütuf gibi karşılanarak, hep bir ağızdan , “Aleviler Türktür. Kürt den alevi olmaz” görüşünü başta , Kürt Alevilere dayatılıyor ve kabul ettiriyorlardı.

Kemalizmin Aleviliği, Türk ırkçılığını esas alan , ve T.C nin resmi dini olan , İslam içine hapsetmeye çalıştığı projeyi , Namık Kemal Zeybek gibi bakanların yanı sıra 12 Eylül generalleri de destekliyorlardı.

Yani devlet politikası olarak , Alevileri çok hızlı ve yoğun bir asimilasyon politikası olarak teslim alma faaliyeti yurt içi ve yurt dışında devam ediyordu.

Alevilerin Etnik ve İnançsal kimliği üzerindeki, Ret ve İnkar politikasına karşı, bir şey yapmak gerekiyordu. Böyle bir sürece müdahale olarak , (KAB) Kürdistan Aleviler Birliği , 24 Kasım 1992 de (hatırlayabildiğim kadarıyla), Köln’de 50 civarında Alevi Yazar, Araştırmacı, Gazeteci ve Pirin katılımı ile kuruluşunu ilan etti. Temel Amacı ; Türk resmi ideolojisinin yedeğine eklemlenmek istenen alevi toplumunu, demokratik mücadele zeminindeki halkçı ve komunal muhalefet cephesini desteklemek , Aleviliğe dayatılan asimilasyon ve inkar politikasına karşı, Aleviliğin tarihsel kadim değerlerini ve kök kültürünü açığa çıkarmak ve yaymaktı.

1990 lı yıllarda, Türk-İslam sentezi olarak kodlanan, politikaya karşı başta Kürt aleviliğine dayatılan etnik inkarı ve Kızılbaş Alevi Ocak kültür ve temsiline karşı , devlet menşeli bir Bektaşilik ikame edilmesi politikasını boşa çıkarmaktı. Türk-İslamcı yazarlara karşı, Ethem Xemgin, Cemşit Bender, Haşim Kutlu, gibi Kürt kökenli yazarların araştırma ve tarihsel tezlerini kısa sürede Nejat Birdoğan ve benzeri başka Türk yazarlarda destekleyerek ciddi bir Alevi yazın müktesebatı oluştu.

Birinci temel hamle,Avrupa’nın bir çok merkezinde , Paneller, Sempozyumlar ve Alevi Ocak pirlerinin yürütüğü Cem törenleri ile karşı propaganda ile Türkçü tezleri çürütmek çalışması oluşturdu.

1992 den 1995 yılına kadar KAB’a bağlı Avrupa çapında komite ve temsilcilikler şeklinde örgütlendik. Paralelinde Yayın alanında ZÜLFİKAR dergisi ile kurumsal görüşlerimiz kamuoyuna ulaştırıldı. Aylık yayınlanan Zülfikar dergisinin tirajı 15 binlere kadar yükseldi.

Yukarıda da belirttiğim gibi, KAB; görüşlerini yayınladığı ZÜLFİKAR dergisiyle ve özellikle Avrupa’da yürüttüğü paneller, Cemler ve Sempozyumlarla hızla yayarak, Alevilere dayatılan bu asimilasyonu önemli ölçüde boşa çıkardı.

Yapılan yoğunlaştırılmış eğitim çalışmaları ile, bir çok alevi inanç kadrosunun yetişmesi sağlanarak bir çok alanda , kendi tezlerini topluma taşımada, diğer alevi derneklerinin yapamadığı bir kadrosal yapıda oluşturmuştur. Ne yazık ki bu çalışmalar, çeşitli nedenlerle 2000 li yıllardan itibaren sürdürülmeyecek, kurumda bir daralma yaşanmıştır.

Alevilerin yoğun yaşadığı , Avrupa’nın önemli büyük merkezlerinde Alevi Derneklerini açmaya başladı. Yine bu dönem içinde KAB’ın görüşlerinden etkilenen bazı alevi derneklerinin de katılımıyla, KAB, 1995 de Almanya’nın Frankfurt şehrinde, bölgelerdeki dernek ve dergahlarını bir çatı altında toplayarak, ‘’FEK- Federasyona Elewiyen Kurdistan’’ ,adıyla ‘’ Kürdistanlı Aleviler Federasyonunu’’ kurdu.

Bu kuruluş kongresinde,Federasyon için iki isim öne çıkmıştı. Demokratik Alevi Federasyonu ve Kürdistanlı Aleviler Federasyonu isimleri,önemli tartışmalardan sonra ,birazda bir tepki refleksi olarak ,ama temelinde ‘’Aslını İnkar eden Haramzadedir’’ özdeyişin de belirtildiği gibi Kürt kimliğine dayatılan inkara bir ret hareketi olarak, Kürdistan kimlik vurgusuyla ama Tüm kürdistanlı alevilerin örgütü olma hedefi ile kuruluşunu ilan etti. Tabi o dönemin devlet ideolojik refleksinin Alevilerdeki etkisini unutmamak gerek. Yani alevi kurumlarının bir bütün olarak devletin kemalist ideolojisinin güdümünde yürüdüğünü ve devletin Kürt politikasının, Alevilerin üzerindeki etkilerini unutmamak gerekir.

Reha Çamuroğlu, Rıza Zelyut, Cemal Şener, Lütfü Kaleli, ve daha onlarca alevi yazar ve Yavuz Top, benzeri onlarca alevi sanatçı bu devlet propagandasının birer gönüllü elamanı gibi çalışıyordu. Yine alevi kurumlarına attırılan sloganlara baktığımızda, ‘Türkiye Laiktir, Laik kalacak,” Cumhuriyet mitinglerinin ana kitlesi olarak Alevilerin sokağa indirilmesi, gibi ciddi bir bellek operasyonu ve bilinç bulandırma dönemini yaşıyorduk. KAB öncülüğünde bu gidişe hem siyasi, hem de Alevi inancının temel değerleri, tarihi ve Coğrafyası ile alevi inancını yaratan ve yaşayan halk gerçekliğini açığa çıkarmak temel amaçtı. Her şeyden evvel bizler Kürt ve aleviydik. Kendi etnik ve inanç kimliğimizi inkar edemezdik. Bizi inkar eden politikalara ve zihniyete karşı mücadele zorunluydu. Ancak ne Türkiye’deki alevi kurumları içinde , nede Cem vakfı ve AABf da bunu yapmanın imkanı yoktu. Bu kurumlardaki arkadaşların kendilerini ifade etme imkanının bulunmamasından dolayı ayrıca örgütlenmek bir zorunluluk oluşturdu.

Daha sonra kurum adını FEDA (Demokratik Aleviler Birliği Federasyonu) olarak değiştirdi. Buna neden gerek duydu?

2000’li yıllara geldiğimizde ,FEK’in Alevi Toplumu ve Kurumları içinde hatırı sayılır en önemli, bir fikir ve perspektif kurumu olarak , Kürt’den Alevi olmaz, Aleviler Türk ve Müslümandır tezlerini ; yayınladığı, onlarca kitap, dergi ve makale ile ,önemli oranda etkisiz hale getirmiştir.

2002 yılında yapılan 4 veya 5.Kongresinde , gerek Kürt özgürlük hareketinin demokratik toplum paradigmasına geçişi , gerek ise Alevi yazarların ve kurumların kendi kökleri ve tarihi değerlerini daha cesaretle savunmalarının önünü açmış olarak, Alevi Kurumlaşmasında etnik kökene dayalı gibi algılanan Kürdistan kelimesi yerine, Demokratik Aleviliği esas alan, FEDA, (FEDERASYONA ELEWİYEN DEMOKRATİK’EN ALAMANYA) , Türkçesiyle DEMOKRATİK ALEVİLER FEDERASYONU ismi olarak ,yeniden bir değişikliğe gitmiştir. Esasen bu karar da ,kongrede çok tartışmalara neden olmuştur. Delegelerin önemli bir kesimi, çok zorlu bir mücadele ile kamuoyuna kabul ettirdikleri ve mal ettikleri Kürdistan kimliğinin devam etmesinde çok direnmişlerdir. Ancak sonuç da genel siyasal ve sosyal gelişmeler gözetlenerek isim değişikliği kongrede kabul edilmiştir.

Yeni federasyonun ismi ile birlikte yayın organı da değişerek ,ZÜLFİKAR yerine SEMAH ismi ile yayın devam etmiştir.

Tabi bu dönemin Avrupa örgütlenmesine paralel olarak, Türkiye dede bir örgütleme çalışması yürütülmüştür. Ancak Türkiye’de, tamamen sistem ve devlet politikasına karşıt bir çizgi izleyen Demokratik Alevi Hareketinin çalışanları sürekli gözaltı, tutuklama ve cezalandırmalara maruz kalmışlardır. Türkiye’de yayınlanan Zülfikar, Çağdaş Zülfikar gibi dergilerde yasaklamalardan dolayı yayınlarını sürdürmekte zorlanmışlardır.

Geçmişte KAB merkezi DUİSBURG-DÜSSELDORF, FEK merkezi FRANKFURT-KÖLN ve FEDA merkezi, KÖLN, DORTMUND ve halen LEVERKUZEN da ,SEMAH dergisini yayınlamakta ve onlarca dergahında faaliyetlerini sürdürmektedir.

Yurt dışında neden Türk, Kürt, Fars ve Arap Alevileri ortak bir örgütlülüğe ve inanç birliliğine gitmediler her etnik yapı kendi başında örgütlenmeyi seçti? İnançtan kaynaklanan özgül sorunları farklı mıdır bu etnistelerin?

Konuya giriş de de anlatığım gibi, yakın dönem Alevi örgütlenmesi kendi doğal dinamikleri ile veya kendi dinamikleri üzerinden başlamadı. Türk devletinin bir politikası olarak başlatıldı. Böyle olunca devletin resmi ideolojisi içinde tanımlanarak ve oraya entegre edilecek şekilde bir asimilasyon hedefi ile başlatıldı. Bu asimilasyonun temel ayağı ve birinci önceliği Kürt aleviliği idi. Gerek etnik kimlik olarak, gerek ise alevi süreği olarak , tarihsel arka planında ERDEBİL gibi Safevilere gönül bağı olan Kürt Kızılbaş alevi Ocaklarının , yerine Osmanlı Balım sultan Bektaşiliğini ,Türkistanlı Şeyh AHMET YESEVİ üzerinden bir çıkış kaynağı olarak ikame etmekti.

Yani Alevilik Orta Asya kaynaklı Türklerin Anadolu Müslümanlığı olarak, Mevlana , Şeyh Edabali gibi asimle edilen bir kimliğe dönüştürme çabası vardı. Esasen hala da , bu niyet çok ince de olsa, bazı çevrelerce sürdürülmeye çalışmaktadır.

Durum böyle olunca , bir çok alevi derneği devletin resmi ideolojisinin ve politikalarının gölgesinde kalarak faaliyet yürütmüştür. CEM Vakfı, Ehlibeyt Vakfı ve bazı diğer klasik dergah ve vakıflar tamamen devlet programını esas aldıklarından , bir araya gelmek imkansız olmuştu. Biz istesek de , onların hiç bir şekilde yanaşmadıkları bir durum vardı. Hatta Avrupa da bile 1999-2000 yıllarında Almanya da Alevilik derslerinin okullarda okutulması çalışması amacıyla AABF, FEK ve CEM vakfının katılımı ile oluşturduğumuz bir “Eğitim Üst Kurulu” çalışması vardı. Bu çalışma da, özellikle Federal Almanya eğitim bakanlıklarının , Alevi kurumlarının alevilik konusunda ortak bir müfredat oluşturmasının zorunlu bir koşulu olmasına rağmen, Türk devletinin müdahalesi ile AABF ve CEM vakfı bu kuruldan, hiç bir gerekçe göstermeden çekilmiş oldular. Tek gerekçe Hürriyet gazetesin de Karakullukçunun başlattığı PKK Alevi federasyonlarını ele geçirdi ve benzeri yazılar ile AABF ilişkilerini kesti. Cem Vakfı , o dönemki Avrupa koordinatörü Dr. Halis Özkan’ı derhal azletti.

Bize göre bu Hürriyet gazetesinin yayınlarının arkasında MİT ve Batı Çalışma Grubu vardı. Alevi toplumundaki doğal buluşması ve devlet dışı bir Alevi kurumlaşmasına bir müdahale hareketi idi. Bunda da başarılı oldular. Bu süreç ile ilgili o dönem ki Hürriyet yayınları, AABF açıklamaları ve yine Almanya’da ki Alevilik dersleri ile ilgili açıklamalar önemli birer belge olarak bulunmaktadır.

EN SON EKLENENLER