Gazeteciler: Bu kararları askeri dikta dönemlerinde çok gördük

Gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakıldığı gün Altan kardeşler ve Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini “hukuk skandalı” şeklinde yorumlayan gazeteci meslek örgütleri, “Böyle keyfi kararların örneklerini 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri diktatörlük zamanlarında çok gördük” dedi.

Alman gazetesi Die Welt Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel, bir yıl boyunca iddianamesi hazırlanmadan Başbakan Binali Yıldırım ve Almanya Başbakanı Merkel’in görüşmesinin ardından tahliye edilirken aynı gün davaları görülen gazeteciler Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’a ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, aynı gün verilen iki ayrı kararı değerlendirdi.
‘KARARLARI ASKERİ DİKTA DÖNEMLERİNDE GÖRDÜK’ 
DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, Yücel’in tutuklanmasının ve siyasetçiler ile yandaş basın tarafından linç edilmesinin bir hukuk skandalı olduğunu belirtti. Yücel’in tahliye edilmesini de “skandal” olarak nitelendiren Eren, “Aynı gün Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet verilmesi de skandalın bir devamıdır. Ülkede hukuk olmadığı için hukuk skandalı lafını da kullanmak istemiyorum, çünkü bunu çok karşılamıyor. Ülkede insanlar keyfi bir şekilde rehin alınıyor, birilerine gözdağı vermek için gazetecilere en ağır cezalar veriliyor. Durum o kadar vahim ki, ülkede idam cezası kalkmasa 3 gazeteciye idam verilmiş olacaktı. Tüm bunlar ülkenin baskıcı, totaliter bir güç tarafından yönetilmesi nedeniyle oluyor. Böyle keyfi kararların örneklerini 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri diktatörlük zamanlarında çok gördük” diye konuştu.
‘KONJONKTÜREL BİR HUKUK VAR’
Yücel’in rehine olarak tutulduğunu, tüm dünyanın bunu gördüğünü dile getiren Eren, yaşanılan bu durumu Deniz Yücel’in kendisinin de “Kirli pazarlıkların parçası olmak istemiyorum” sözleriyle ifade ettiğini belirtti. Eren, “Deniz Yücel, siyasi bir hesapla içeri atıldı. Diğer gazeteciler de aynı şekilde. Bunun en kristalize örneği Cumhuriyet davası. Bugün kimse Ahmet Şık’ın, Murat Sabuncu’nun, Akın Atalay’ın hala içeride tutulmasını açıklayamıyor. Diğer onlarca gazeteci için de bu durum böyledir. Mahkemelerin, birilerini bırakması ya da cezalandırması tamamen konjonktürel bir durum. Yani; duruma göre uygulanan bir hukuk var. Böyle giderse meslektaşlarımızın durumunu yine konjonktür belirleyecek. Ama böyle gitmeyeceğine inanıyorum. Tüm karamsarlığa rağmen dışarıda büyük bir direnç var. Henüz gözle görülmese bile derinden derine bir ırmak akıyor ve dayanışmayla mücadelenin, bu karanlığı durduracağına inanıyorum” dedi.
‘KARAR SİYASİDİR’
TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş da, cezaevlerindeki gazeteciler konusunda Cuma günü verilen iki ayrı kararın Türkiye hukuk sisteminin kararlarını siyasi verdiğini kanıtladığını ifade etti. Durmuş, “Bir yıl önce ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınarak tutuklanan Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel, iddianame dahi hazırlanmadan, mahkemeye çıkartılmadan özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Deniz, Türkiye ile Almanya hükümetleri arasındaki gerginlik nedeniyle tutuldu. Yücel’in Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘Yakında serbest kalacağına inanıyorum’ açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden serbest bırakılması ‘siyasi rehine’ olarak tutulduğunu kanıtı oldu” ifadelerini kullandı.
‘MAHKEMELER HUKUKA GÖRE KARAR VERMELİ’ 
Aynı gün gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiğini hatırlatan Durmuş, şöyle konuştu: “Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) daha bir ay kadar önce serbest bırakılmasını istediği Mehmet Altan’a ve benzer suçlamalarla tutuklu bulunan diğer gazetecilere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin hukuk ile açıklanabilir bir tarafı yoktur. AYM’ye rağmen mahkemenin gazetecileri müebbet hapis cezası vermesi siyasi bir karardır. Mahkemelerin siyasi değil, hukuka göre karar vermesi gerekiyor.”

EN SON EKLENENLER