Gezi’nin anlamı

Berkin ELVAN (16 YAŞINDA)
Ali İsmail KORKMAZ (19 YAŞINDA)
Mehmet AYVALITAŞ (19 YAŞINDA)
Abdullah CÖMERT (22 YAŞINDA)
Ethem SARISÜLÜK (27 YAŞINDA)
Bu gençler, daha ömür süreçlerinin ilkbaharında yaşamdan koparıldılar. Devletin güvenlik, etkili ve yetkili güçlerince hayattan koparılan bu gencecik insanlar ne yapmışlardı?
-İnsan mı öldürmüşlerdi?
-Doğayı mı katletmişlerdi?
-Çalışmadan kısa sürede zengin mi olmuşlardı?
-İnsanlığa karşı “yüz kızartıcı” suç mu işlemişlerdi?
-Banka mı soymuşlardı?
-Kaynağı belirsiz dolarlar ve paraları mı edinmişlerdi? Vs. Kocaman bir HAYIR… Ya ne yapmışlardı, bu insanlar?
Daha güzel ve yaşanılabilir bir dünyanın kurulabilmesi için mücadele etmişlerdi. Mevcut hükümetin daralttıkları yaşam alanlarına ve baskılara karşı durmuşlar ve özgürlük için alanlara çıkmışlardı.
Ülkemizin demokratikleşmesine katkı sağlamak ve herkesin birlik içinde, barış ve kardeşlik duyguları içinde yaşaması ve bunların egemen olmasını sağlayacak değerler sisteminin oluşması için mücadele etmişlerdi.
İnsanların doğal bir varlık; toplumunsa küçük bir doğa olduğunu ve insan yaşamının ancak doğayla mümkün olacağını, bundan dolayı da doğanın korunması gerektiğini vurgulamak için alanlara çıkmışlardı. Doğaya kibirle değil, sevgiyle bakan bir anlayışı savunuyorlardı.
Taksim’de, İstanbul’un merkezinde insanlara nefes sağlayan ve kente doğal güzellik katan “Gezi Parkı’nın doğal dokusunu yok etmek isteyen yönetimin yanlışlığını ortaya koymak ve hayatın yalnızca binalardan ve betondan oluşmadığını belirtmek ve çevreye sahip çıkmak için protesto haklarını kullanmışlardı.
İnsanların “yaşama biçimine” müdahale eden AKP yönetimine karşı koymak ve demokratik bir yaşamın varlaştırılmasını gerçekleştirmek için, demokratik direnç hakkını kullanıyorlardı. Bu süreç içinde her kim olursa olsun, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden ve yalnızca “insan” özgülünde yaklaşım gösteriyorlardı.
Şu bir gerçek ki, “Gezi” de yaşamlarını yitiren bu gencecik insanlar, “Özgür ve Demokratik” bir dünyanın kurulması için mücadele eden ve bunun için bedel ödeyen insanlardı. Ve bu insanlar tarihin şaşmaz belleğinde her zaman bu değerlerle anılacaktır. Gezi Direnişi devrimci ve ilerici toplumsal bir hareket olarak tarihin belleğine yazılmıştır ve yazılacaktır.
Bu insanlar, kat, han-hamam sahibi olmak; zenginleşmek, kaynakları çar-çur etmek, bencilce davranıp dünyayı kendi merkezilerinde görmek ve nefis belasına tutularak “her şeye” sahip olmak gibi bir düşünceyi savunmadılar. Tam tersine, dünyada ki kaynakların herkese adilce paylaşıldığı, adaletin egemen olduğu, açlığın, yoksulluğun ve düşmanlığın vs. ortadan kaldırıldığı bir dünyanın kurulması için bedel ödediler.
Gezi olaylarında bir araya gelen insanlar, ülkemizde gittikçe derinleşen etnik ve mezhepsel ayrımcılığın ortadan kaldırılabileceğini ve ortak değerlerin öne çıkarılarak birlikte yaşanılabilir olduğunu pratik olarak ortaya koydular. Farklılığı düşman gören, ayrıştıran her türlü kafatasçı ve ümmetçi bakışı dışladılar.
Gezi olayları, aynı zamanda, ötekileştirme, kendisi gibi olmayanı yok sayma, düşmanlaştırma ve tek tipleştirme gibi, çağdaş insanlık değerlerine uygun olmayan düşüncelere ve uygulamalara karşı bir toplumsal hareket olarak gelişti. Orada bir araya gelen ve birbirleriyle taban tabana zıt düşüncelere sahip olan insanlar, “herkesin kimliği kendi kişiliğidir” ve “her insan taşıdığı değerlerle saygındır” anlayışıyla hareket etmişler ve tüm insanlığa böyle bir dünyanın kurulabileceğinin iletisini sunmuşlardır.
Ama egemen anlayış, bu durumdan huzursuz olmuş ve “insanlığı kurtuluşa taşıyan” bu değerlerin uygulanmaya konmasından rahatsız olmuştur.
Gezi de alanlara çıkanlar, güzel ve yaşanabilir bir dünyanın özlemini, pratiğe yansıtmışlar ve insanın insan olmasının değerler sistemini ortaya koymuşlardır.
Gezi Direnişi sırasında paylaşmanın, dayanışmanın, kardeşliğin … en güzel duyguları ortaya konmuş ve pratikte yaşatılmıştır.
Gezi Direnişi esnasında, insan olmanın en güzel değerleri yansıtılmış ve sömürüsüz ve eşitlikçi bir dünyanın prototoplum modeli tüm dünyaya sunulmuştur.
Gezi Direnişi sürecinde, birlikte olmanın yarattığı o pozitif enerji ve o müthiş atmosfer, inansa güven katan o dostça ve kardeşçe davranışlar, geleceğin dünyasına ışık saçmış ve insanoğluna ve insan kızına çok yüksek “değerler sistemini” yansıtmıştır.
Gezi Direnişin de, oraya katılan insanların, yaratıcılığın, zekânın dışa vurumunun en güzel örnekleri ortaya çıkmış ve o mekân da müthiş deyimler, aforizmalar, ironik söylemler, derin düşünsel göndermeler, sanatsal dışavurumların en üst örnekleri ortaya konmuştur.
En güzel şiirler, türküler, şarkılar, orada okunmuştur…
Orada, herkes herkesin görüşüne, düşüncesine, inancına saygılı olmuş ve herkes herkese bir şeyler sunmuştur. Herkes “ürettiği her neyse” onu özgürce sunmuştur.
Demokrasinin ve toplumsallığın en güzel örnekleri orada sergilenmiştir.
İnsanlığın gelecek düşünün, uygulamalı örneği orada pratiğe dökülmüştür.
Yol diliyle söylersek; orada “Rıza Kenti” ütopyası yaşatılmıştır. Yani herkes herkesten razı, herkes herkesten rızalı…
Orada aç kalmak yok…
Fazla olanı atmak yor…
Oburluk yok…
Açgözlülük yok…
Mülkiyet yok…
Onun malı, bunun malı yok…
Orada her şey halkın…
Herkes artığını çöpe atıyor, halk oradaki çöpleri topluyor…
Kimse kimseyle kavga etmiyor…
Polise gereksinim duyulmuyor…
Herkes ne yaptığını biliyor…
Taksim Gezi Parkı, bir halkın uyanışının simgesidir…
Taksim Gezi Parkı, toplumsal diyalektiğin en belirgin biçimde açığa çıkışının
simgesidir…
Taksim Gezi Parkı, “Bir toplum kısa süreli uyutulabilir ama uzun bir süre asla”
sözünün gerçeğe dönüşüdür.
Taksim Gezi Parkı, yılardır bastırılmış, ötelenmiş ve hırpalanmış duyguların, bir çağlayan gibi fışkırıp açığa çıkması ve negatif enerjinin boşaltılmasıdır. Toplumu huzursuz kılan enerjinin nötrleşmesidir.
Taksim Gezi Parkı, Halkın gücünün, her bir güçten daha büyük olduğunun bir kez daha kanıtlanmasıdır…
Gezi Parkının dili, ölçülü, toleranslı bir dildir.
Gezi Parkının dili, bütünleştirici, zenginleştirici bir dildir.
Gezi Parkının dili, insani değerleri yaşatıcı bir dildir.
Gezi Parkının dili, farklılığı zenginlik olarak gören bir dildir.
Gezi Parkının dili, insana huzur veren ve insanın insan olma bilincini, belleklerde yeniden uyandıran bir dildir.
Gezi Parkının dili, güven veren ve insanın mutluluk hormonunu arttıran bir dildir.
Gezi Parkının dili, sanat dilidir. Müzikle konuşur, resimle betimler, şiirle haykırır ve insana insan olma özelliğini kazandıran bir dildir. Çünkü insan “kültürel” bir varlıktır.
Gezi Parkının dili, barışçı, uzlaştırıcı, yakınlaştırıcı bir dildir.
Gezi Parkının dili, esnek ve çekici bir dildir.
Dünyaya Gezi Parkının dili egemen olsa, her yer yaşanılır olur. Çünkü Gezi Parkı dili, bizlere başka bir dünya olabileceğini ve insanlık isterse böyle bir dünyanın yaratılabileceğinin bilincini vermektedir.
Gezi Parkının dili, Karmat’ın, Babek’in, İhvan-ı Safa’nın, Bedreddin’in, Pir Sultan’ın, Yunus Emre’nin, Hace Bektaş’ın, Mevlana’nın vs. dilidir…
Bu, insanlık tarihine “aydınlanma devrimi” değerinde bir devrimci hareket olarak geçecektir.
Böylesi bir dili bilincimize çıkardığı ve dünyanın gündemine yeniden sunduğu için, bu dili kullanan ve bu dili yaratan tüm canlara bin selam olsun…
Gezi Direnişinin 4. Yıldönümünde Hakk’a yürüyen tüm canları saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Devr-i Daimleri olsun…

EN SON EKLENENLER