Erdem Baba

Aleviliğin çağdaş ve toplumcu yorumunu esas alan bir “Hakikatçı Alevilik” akımı yaklaşık ikiyüz yıldan bu yana İçtoroslar bölgesinde yaşayagelmektedir. Bunun müzik ve edebiyat bağlamında güçlü temsilcilerinden biri, Şubat başlarında Hakka yolculanan İbrahim Erdem’dir.

İnsanlık tarihi boyunca nehir ve deniz çevreleri uygarlıkların, dağlar ise batıni inançların ve filozofinin yatakları olmuş. Bundan dolayıdır ki, dört tarafı dağlarla çevrili Kürt coğrafyası, aynı zamanda Kürt inanç ve kültür hayatında bir “dağ kültü” yaratmış.

Kürtler’in siyasal ve kültürel hayatında derin bir iz bırakan bu “dağ kültü”nün önemli bir boyutu da Alevilik olmuş. İçtoroslar’dan Güneydoğu Toroslar’a, oradan Doğu Akdeniz dağ silsilesindeki Dürziler Dağı’na; oradan Sincar bölgesindeki Ezidiliğe; oradan Zagroslar’a ve Elbruz Dağları’na kadar uzanan geniş bir alanda birçok batıni inanç, din ve kültür boy vermiş.
Osmanlı’dan kalma bir gelenekle, günümüzde bile Aleviler’in önemli bir bölümünün sırtını dağlara yaslayarak yaşadıkları bilinen bir şeydir. Bundan dolayıdır ki, dağlık bölgelerde yaşayan Dersim merkezli Fırat Havzası ile Nemrut, Nurhak, Engizek ve Binboğa Dağları ile çevrelenmiş Maraş merkezli İçtoroslar Havzası, günümüzde bile en önemli Alevi Kürt yerleşkeleridir.
İşte, bu sosyo- kültürel gerçeklik dolayısıyla , geleneksel dedegan düşüncenin yanısıra, Aleviliğin çağdaş ve toplumcu yorumunu esas alan bir “Hakikatçı Alevilik” akımı da  yaklaşık ikiyüz yıldan bu yana İçtoroslar bölgesinde yaşayagelmektedir ki, bunun müzik ve edebiyat bağlamında güçlü temsilcilerinden biri de, Şubat başlarında Hakka yolculanan İbrahim Erdem’dir.
Toplum arasında “Erdem Baba” olarak tanınan İbrahim Erdem, 1925 yılında Malatya’nın Akçadağ ilçesinin Kürecik bucağının Elbistan sınırına yakın Darıca köyünde doğdu. 1946’da evlenen Erdem Baba, askerlik sonrası geçim nedenleriyle 1953’te Mersin’e, 1955’te Afşin’in Tepecik köyüne, 1960 yılında ise Kayseri’nin Sarız ilçesine yerleşti. Kendisini bu yıllardan itibaren tanıdığım Erdem Baba; 1969/70 yıllarında Fransa’da, 1971 yılından buyana ise Almanya’da yaşıyordu.
Tıpkı bu akımın diğer önemli temsilcilerinden İbreti gibi, o da geçim çıkarmak amacıyla Mersin’de seyyar satıcılık, köylerde çiftçilik, Sarız’da marangozluk, Fransa ve Almanya’da işçilik yaptı. 1990 yılında emekli olduktan sonra Almanya ile ülke arasında mekik dokudu; ta ki son dönemlerinde yatağa bağlı olarak yaşayıp göçtüğü güne kadar.

Erdem Baba İle Almanya’da karşılaşmamız
1994 yılındaki zorunlu çıkışımdan sonra ilk karşılaşmamız, 1995 yılında Wuppertal’da oğlunun evinde oldu. O tarihlerde “Alevilik ve Kürtler” çalışmasının hazırlıklarını yapıyordum. Zetan Erdem Baba ile de bu nedenle randevulaşmış ve görüşmüştük. Dedem Haydar Bayrak’ın yakın takipçilerinden olduğunu biliyordum. Bu nedenle, kendisinden bölgemizde okunan Kürtçe beyitlerden örnekler derlemek istiyordum. Kendisi, büyük bir duyarlılıkla, doğrudan Dedemden derlediği iki beyti verme inceliğini göstermiş ve kuşkusuz beni son derece sevindirmişti. Yetiştiğim dönemlerde gerek dedem, gerekse dayılarım 15-20 dolayında Kürtçe beyit ve nefes söylemekteydiler. Ancak o, bunlardan sadece ikisini yazmış ve şimdi bana iletiyordu.
Büyük bir yasak, asimilasyon ve yağma politikasından sonra bunların elde kalmış olması bile önemliydi. Bunlardan biri şu sözlerle başlıyordu:

Ez qisek bibejim le boye Eba Turab
Li eşqe wi ciger buye lehd-i kebab
Heq ji eşqe wi ra şandiye tace Zulcenab
Loma ez Ali ra “Lafeta illa Ali” dibejim.

Diğer beyit ise şu dörtlükle başlıyordu:
Ew meydane Kerbela ye
Ew reka İmam Husen e
Sabir ke li her bela ye
Ew reya İmam Husen e.

Başka birçok ayet ve beyitle birlikte kitabımda yer verdiğim bu örneklerden birinin kaynağı olarak dedemi, birininkini ise “İ. Erdem” olarak verdim ve literatüre de öylece girdi. Kendisini son görüşüm ise, Bielefeld’deki evinde bakıma muhtaç olarak yatarken olmuştu…

Hakikatçı Alevilik
Gerçekten de, Erdem Baba’nın da içinde yer aldığı İçtoroslar Hakikatçı Aleviliği; derinlikli bir Alevi edebiyatına ve müziğine de öncülük etti. Bölgede, Mücrimi, Meftuni, Haşimi, Nizari gibi dedegan düşünce mensubu birçok şair yetiştiği gibi; Afe Ana, Haydari, Hicrani/ Haki, Meluli, Firkati, İbreti, Hüdai başta olmak üzere çok sayıda Hakikatçı Alevi aşık ve ozan yetişti. Öyle ki, Mahzuni’ye kadar, hemen tüm yöre ozanları bu akımdan etkilenerek şiirler yazdılar.
Kuşkusuz, bu akımın gerek şair gerekse icracı olarak önemli temsilcilerinden biri de Erdem Baba idi. Erdem Baba, birçok eser verdiği gibi, gerek tanınmış Alevi- Bektaşi şairlerinden, gerekse yöre derviş- ozanlarından birçok eseri besteleyip okumakta son derece ustaydı. (Gerek kendi şiirlerinden, gerekse okuduğu usta malı eserlerden oluşan bir güldeste hazırlamaktayken, benim de desteğimi istemiş, ancak hastalığından sonra irtibatımız kopmuştu).
Şiirlerinden bir bölümüne ilk kez “İçtoroslar’da Alevi Kürt Aşiretler” konulu inceleme- antoloji çalışmamızda yer verdiğimiz gibi; bir bölümüne da yakınım Seydi Özcan, “Alevilik ve Hakikatlılar” (Kendi yayını, Ank. 2009) adlı kitabında yer vermişti. Okuduğu ve halen Tv-10’da “Dağ Filozofları” dizisinde klip olarak da çalınan önemli bir deyiş, Bektaşi babalarından Sıdkı Baba’ya ait. Bazı sözleri yanlış deşifre edilen bu nefesin doğrusu şöyledir:

Azm-i rah eyledi gurbet elleri
Eğlenme efendim sultanım tez gel
Bunca muhiblerin gözler yolları
Alnı güneş mah-ı tabanım tez gel

Dolaşma gurbeti ey Şah-ı cihan
Yanıktır yüreğim, ciğerim büryan
Aldı yüreğimi dert ile hicran
Derdimin dermanı Lokman’ım tez gel

Bize cevr eyleme ey nesl-i Ali
Koyma yüreğime derd ü melali
Ağlatma Sıdkı’yı Yakub misali
Gözleri Yusuf-i Kenan’ım tez gel.

Seydi Özcan, ikimizi  de yakından ilgilendiren bu seçkin nefesin öyküsünü şöyle veriyor: “Birinci Cihan Harbi’nin daha başlarında, Osmanlı’nın Kafkas cephesinde çarpışan üçüncü ordusu başarılı olamayınca geri çekilir. Saray’ın çare olarak başvurduğu Hacı Bektaş Tekkesi Postnişini Cemaleddin Efendi’nin çağrısı üzerine Anadolu’nun her yerinden gönüllülerin katılımıyla Erzincan’da Alevi Alayları oluşur. Hacı Bektaş Tekkesi’nden bu alayların birine yüzbaşı rütbesiyle katılan ünlü şair Sıdkı Baba, Cemaleddin Efendi’nin söz konusu alayları teftiş edip moral verdikten sonra Hacı Bektaş’a dönmesi üzerine, yazdığı deyişi gönüllü süvarilerden Abdullah Mehmet’e (S. Özcan’ın dayısı, benim dedem MB), o da askerlik dönüşü eniştesi Aziz Baba’ya (S. Özcan’ın babası MB) verir. Haydar Bulut, Ali Sayılır ve Musa Hazar üçlüsü deyişi Aziz Baba’dan, İbrahim Erdem de adı geçenlerden alır ve besteler.” (Bkz. S. Özcan; Age, s. 44)
Gerçekten de, matbaanın yaygın olmadığı dönemlerde elle yazılan şiirlerin bu tür elden ele geçmesi adeta bir gelenekti. (Sözgelimi Pir- Şair Mücrimi’nin 15 dolayında şiiri de, Aziz Baba’dan yöre şairlerinden Cafer Tan Baba’ya, oradan damadı Nesimi Çimen aracılığıyla Kültür Bakanlığı Folklor Dairesi’nden Hayrettin İvgin’e geçmiş ve onun kitabında yer almıştı. Yayımlanmış olan bu şiirleri biz de, zamanında Mücrimi ile ilgili kitap hazırlayan Ulaş Özdemir’e iletmiştik. Yüzlerce şiir yazdığı bilinen Mücrimi’nin, bu kitapta ancak 50 dolayında şiiri yer alıyor. (Bu kitaptan sonra ulaşabildiğim 15 dolayında başka şiirine ise, İçtoroslar Aşiretleri çalışmamın yeni basımında yer vereceğim).
Öte yandan; II. Abdülhamid döneminde 19. yüzyılın sonlarına doğru, Erdem’in köyünün yanı başındaki Dümüklü köyünde hakikatçı önder- dervişlerden Ali Tumki’ye yönelik ciddi bir katliam gerçekleştirildiği gibi; I. Dünya Harbi sıralarında da Kürecikli Kasımoğlu Memedali gibi toplum önderleri idam edilmiş, çok sayıda ev yakılıp- yıkılmış ve Kızılbaş Kürt topluluğunu dağıtmak amacıyla bazı köyler Elbistan’a bağlanmıştır. Daha da önemlisi, bu katliamı gerçekleştirenler hakkında ise yukarıdan gelen emir doğrultusunda hiç bir takibat yapılmamış ve kimse cezalandırılmamıştır. Ve kuşkusuz tüm bu gelişmeler, bölge insanında bir travma yaratmıştır. Zaten, üstteki şiire konu olan gelişmeler, böylesi bir travmanın ve korkunun sonucudur. Yoksa, Hz. Muhammed’in din savaşlarında kullandığı “Mukaddes Sancağın” altında yürütülen böylesi bir “Harb-ı Mukaddes”de Kızılbaş Kürtler’in veya Aleviler’in ne işi olabilir!..

Sonuç
Kuşkusuz, gerek şiir ve besteleriyle Hakikatçı Alevilik akımında, gerekse sosyal ilişkileriyle toplumda kalıcı bir iz bırakan Erdem Baba’nın şu iki dörtlüğü yaşamının özeti gibi. “Vahdet-i Mevcut’çu Alevi inancındaki (ölümsüzlük) algısını, kuşkusuz Erdem Baba çok iyi biliyordu” deyip, sözlerimizi  bu  dörtlüklerle noktalayalım:

Yürü bre yalan kahpe dünyası
Çarkı kırılıp da viran olası
Benim gibi yurda hasret kalası
Sana güvenecek beller mi kaldı?

Güzel sevdim bana Erdem dediler
Ne murat istesem vermem dediler
Çok yalvardım bana sersem dediler
El atıp tutacak dallar mı kaldı?

MEHMET BAYRAK

EN SON EKLENENLER