HDP’nin dokunulmazlık şerhi: Kürt sorunu çözülmeyi beklemekte

Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına şerh düşen HDP, “Kürt sorunu siyaset kurumunun önünde çözülmeyi beklemektedir. Bütün çabamız ölüm siyaseti karşısında bir yaşam siyasetini icra etmektir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel hakkında dokunulmazlığının kaldırılması için oluşturulan Hazırlık Komisyonu’nun AKP ve CHP oylarıyla kabul ettiği raporu Karma Komisyon’a sundu. HDP’nin Hazırlık Komisyon üyesi Mehmet Rüştü Tiryaki, hazırlanan rapora şerh düştü. Hazırlık Komisyonu’na dün teslim edilen muhalefet şerhinde Kürt sorunun tarihsel gelişimi ve iktidarların yaklaşımları ele alındı.
 ‘Birileri tarafından servis edildi’
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Semra hakkında, 8 Ocak 2022 tarihinde yayınlanan bir habere yer verilen şerhte, dosyada gizlilik kararı olmasına karşın soruşturma içerisinde bulunan fotoğrafların servis edildiği vurgulandı. İnternet sitesinde yayımlanan fotoğrafların sadece görevli jandarma birimi, soruşturma savcılığı ve Anayasa Komisyonu’nun elinde bulunduğuna dikkat çekilen şerhte, “Dosyalarda gizlilik kararları vardı ve hala var. Bu fotoğraflara ancak gizli bilgilere erişim hakkı olanlar ulaşabilirdi. Bu bilgilere ulaşma yetkisi olan biri veya birileri tarafından servis edilmiş olmalıdır” denildi.
Düğmeye basıldı
Fotoğrafların yayımlanması ardından “düğmeye basıldığı” vurgulanan şerhte, olağan bir Meclis Komisyonu çalışması olarak nitelendirilemeyecek bir süreç işletildiği kaydedildi. Semra hakkında aralarında AKP ve MHP’li milletvekillerinin de olduğu birçok kesim tarafından linç kampanyası başlatıldığının da hatırlatıldığı şerhte, sonrasında hızlandırılan süreç anlatıldı.
Gizli tanık fezleke sayıldı  
Komisyon oluşturulmasından 13 gün sonra oy çokluğuyla her iki fezleke için de Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasının Karma Komisyona teklif edilmesine karar verildiği hatırlatılan şerhte, soruşturma detaylarına dair de şu bilgiler yer aldı: “3/665 sayılı fezlekenin ‘Basın Soruşturma Numarası: 2018/9757”dir. Fezleke, 13.02.2019 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Yani fezleke üç yıldır komisyonun önündedir. Dosyayı inceleyecek herkesin göreceği gibi, dosyada 03.07.2018 tarihli gizli tanık/itirafçı beyanı ile fotoğraf teşhis tutanağından başka hiçbir bilgi yer almamaktadır. Yalnızca bir gizli tanık/itirafçı beyanına dayanarak, üstelik itirafçı beyanından üç buçuk yıl, fezlekenin TBMM Başkanlığına gelmesinden üç yıl sonra bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasının istenmesi, yerleşik Anayasal ilkelerin tamamına aykırılık oluşturacaktır.
İfadesine başvurulmadı  
3/1843 sayılı fezlekenin Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturmasının numarası 2017/3975’tir. Adıyaman 1. Sulh Ceza Hâkimliği’nin 10 Mayıs 2017 tarihinde verdiği kararla HTS kayıtlarının incelenmesine karar verilmiştir. Basına servis edilen fotoğrafların yer aldığı bu dosya incelendiğinde, fotoğrafların bu tarihte Semra Güzel’e ait olduğunun, yine telefon numarasının tespit edildiği, daha sonra HTS kayıtlarının incelendiği anlaşılmaktadır. Semra Güzel’in adı soyadı, telefon numarası, görüşmeleri tespit edildiği halde dokunulmazlığının olmadığı 2017 yılı Mayıs ayından, milletvekili seçildiği 24 Haziran 2018 tarihine kadar, yani bir yılı aşkın bir süre hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır. Bırakınız iddianame hazırlanarak cezalandırılması istemiyle ceza davası açılmasını, bir yılı aşkın süre içerisinde ifadesine bile başvurulmamıştır.”
AYM’nin iç hatları hatırlatıldı
Yasama dokunulmazlığının amacına dikkat çekilen şerhte, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Ömer Faruk Gergerlioğlu, Sebahat Tuncel, Mustafa Balbay ve Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararlar hatırlatıldı. Şerhte, Semra’nın yasama faaliyetlerinde yaptığı çalışmalara da yer verildi. Semra’nın milletvekili olduktan sonra 273 soru önergesi, Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin 466 önergede imzası olduğu ve bunların 36’sında da ilk imzacı olduğu kaydedildi. Gidiş amacı göz önünde bulundurulmadan fotoğraflar üzerinden bir kişinin “örgüt üyeliği” ile suçlanması ve bu kişi milletvekili ise dokunulmazlığının kaldırılmasının istenmesinin adalet ve hakkaniyet ile bağdaştırılamayacağının altı çizilen şerhte, Semra’nın yaptığı yazılı açıklamaya yer verildi.
 ‘Soruşturma konusu olamaz’
Çözüm süreci döneminde PKK kamplarına giden ulusal ve uluslararası basın kuruluşlarıyla yıllar içerisinde PKK’nin alıkoyduğu askerlerin kimler tarafından nasıl alındığına dair bilgiler de şerhte yer aldı. Şerhte, “Özetle bir kimsenin PKK kamplarına gitmiş olması tek başına soruşturma konusu olamaz. Bu kamplara giden herkes PKK’nin üyesi olarak nitelendirilemez. Yalnızca sözlüsü ile çektiği fotoğraflar ve üç satırlık gizli tanık/itirafçı beyanıyla Semra Güzel’in örgüt üyeliği ile suçlanması hakkaniyete uygun değildir. Uzunca bir süredir iktidar bloğunca HDP’ye yönelik ayrımcı politikalar yürütülmektedir. Bugün görüşülmekte olan dokunulmazlığın kaldırılması dosyaları da hukukun araçsallaştırılmasının tipik örneklerini oluşturmaktadır. Kuşkular üzerine Semra Güzel’in bu aşamada dokunulmazlığının kaldırılması da adil ve hukuka uygun düşmeyecektir” ifadeleri kullanıldı.
 Şerhin sonuç kısmında ise Kürt sorunu ve iktidarların yaklaşımları ele alındı.
40 yıldır büyük çatışma sürüyor 
Şerhte yer alan değerlendirmeler şöyle: “Çözüm sürecinde gerçekleşmiş görüşme gerekçe gösterilerek bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesi, bir sürecin mahkûm edilmesi anlamına gelecektir. Bu ülkede neredeyse 40 yıldır düşük yoğunluklu bir savaş, büyük bir çatışma sürüyor. Bu kadar uzun süren bir süreci ‘terör’ diyerek kimse geçiştiremez. Çünkü ortada korkunç bir savaş ve tarafları var. Bu çatışmalarda 50 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Binlerce köy, mahalle yakıldı, boşaltıldı, milyonlarca insan göç etti. Binlercesi sürgünlerde memleket hasretiyle yaşamını yitirdi. Evet, bunlar Türkiye’de oldu, olmaya devam ediyor.
 Her ailede bir kayıp var
Bugün Diyarbakır, Van, Mardin, Bitlis, Siirt, Batman, Ağrı, Hakkâri, Şırnak, Muş, Kars, Iğdır veya Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı herhangi bir kente; İstanbul’un, İzmir’in, Mersin’in Adana’nın Kürtlerin yoğun yaşadığı bir varoş mahallesine gidin evinde mutlaka ya bir tutuklu ya da bir kayıp vardır. Hatta çoğu zaman birden fazladır bu kayıp ve tutuklular. Yine bu insanların çoğunun dağa çıkmış bir yakını vardır. Bu yakınlarından, sevdiklerinden bir haber, kayıplarından bir cenaze, bir kemik bekleyen binlerce aile var bu topraklarda. Üstelik bu kişilerin dağdaki yakınları sadece PKK’liler de değil. Bir yandan dağdaki PKK’li yakınlarının bir yandan da askerdeki yakınlarının yolunu gözlüyor. Bu hakikat bu topluma ait! Bu sosyolojik bir gerçeklik. PKK’ye katılmış gençlerin de ağabey, kardeş, anne, baba, dayı, teyze veya sevgili olabileceği yadsınamaz bir gerçeklik. Siyasetin işi bunu düşünmek bunu yok saymak değil. Bu hem ahlaki hem de politik bir görevdir. Bunu düşünmek elbette biz siyasetçilerin işi! Onlar yeryüzünün başka bir yerinden gelmiş değiller. Dolayısıyla bu sorunu şark ıslahat planlarına, öldürmeye, tutuklamaya, sürgüne, açlıkla terbiye etmeye, kayyımlarla irade gaspına, siyasi temsilcilerini rehin almaya ve tutmaya, en ağır sorunları hamasetle geçiştirmeye sıkıştırmak, özcesi bu sorunu ‘terör-güvenlik’ denklemine sıkıştırmak bu politikaları, bu savaşı sürdürmekten başka bir şeye hizmet etmez, etmemiştir.
Sürecin arkasındayız  
Barışı inşa etmenin zor olduğunun bilincindeyiz. HDP yıllardır bunun bilinciyle, bunun ciddiyetiyle siyaset yapıyor. Bir arada barış içerisinde yaşamanın imkânlarına yıllardır kapı arayan bir siyaseti inşa etmeye çalışıyoruz. Bütün çabamız ölüm siyaseti karşısında bir yaşam siyasetini icra etmektir. HDP bunu politik ve ahlaki sorumluluk olarak kabul ediyor. Hiçbir siyasi çıkar bunun üstünde olamaz! Hiçbir mücadele barış mücadelesinden daha değerli olamaz! Biz çatışmaların son bulduğu barış umudunun topluma yayıldığı çözüm sürecinde bu sorumlulukla hareket ettik. 2013 yılı ile 2015 yılları arasında HDP cesur davranarak kalıcı bir barışın sağlanması için çalıştı, çırpındı. Halklara karşı taşıdığı politik ve ahlaki sorumluluğunu bütün risklere rağmen aldı. Bugün de HDP bu sürecin arkasındadır.
Neden suç olsun ki?  
Çatışma süreçlerinde bir araya gelmeyen birçok farklı kesim bir araya gelmiştir. Bu dönem PKK’lilerin aileleri ile asker aileleri Diyarbakır’da bir araya geldi. Kalıcı bir barışın inşa edilmesi ve savaşın son bulması taleplerini birlikte dile getirdiler. Sürecin aktörü birçok siyasetçi, gelişmeleri yakından takip eden onlarca gazeteci gibi birçok yurttaş da evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini, babalarını, sevdiklerini ve yakınlarını görmek için PKK’lilerin bulunduğu alanlara gitti. İnsanların yıllardır görmedikleri çocuklarına, sevdiklerine kavuşması neden suç olsun? Kaldı ki bu buluşmalar devletin bilgisi halinde meydana geliyordu.
Suç olan ölümü savunmaktır  
Siyasi sorumluluğu olan partilerin ve kişilerin üzerine düşünmesi gereken bu olmalı. Üzülmesi gereken nokta bu olmalı. Sorulması gereken soru şudur: ‘Neden barışı inşa edemedik de bu ülkenin evlatlarını yaşamını yitirmeye devam etti?’ Çünkü aynı iktidar o dönemin de aktörüydü! Dönemin aktörü değilmiş gibi bu süreçten, kendisi dışındaki aktörler için suç üretmesi bir kumpastır. Bu kumpas dönüp aynı iktidarı vurma potansiyeli taşır. O nedenle çözüm süreci siyaset malzemesi yapılmamalıdır. Bu yalnızca bu topluma daha fazla ölüm getirmek aynı zamanda barış ihtimalinin savunulduğu bir dönemin suça dönüşme riskini doğurur ki bu iktidar başta olmak üzere bütün tarafları ve aktörleri suçlu ilan eder! Hayır, suç olan savaşı ve çatışmaları savunmaktır, barışı savunmak değil. Suç olan ölümü savunmaktır yaşamı değil!
 Kürt sorunu var!
Ortada bir Kürt sorunu vardır, onlarca yıldır sürüyor, iktidarın bu meseleyi kriminalize eden yaklaşımı sorunu ağırlaştırıyor, daha fazla cana mal oluyor, ölümleri beraberinde getiriyor. Silahın da çatışmaların da sorumlusu bu politikalardır! Bu aslında topyekûn olarak bir halkla mücadele edildiğinin göstergesidir. Maalesef bu yaklaşım onlarca yıldır sürüyor. Çözüm süreci, barış umudu yani ülkenin en önemli, en ağır sorununun çatışmasız ve diyalog zemininde çözme girişimleri devam etseydi bugün yaşamını yitiren yüzlerce, belki de binlerce insan ölmeyecekti.
Demokratik siyasete darbe
Bugün iktidarın Türkiye’de yarattığı gergin ve kutuplaştırıcı siyasi atmosferden kaynaklı en konforlu davranış biçimi söz söylememek veya Semra Güzel’in aleyhinde konuşmaktır. Fakat bu davranış biçimi, ülke gerçeklerine bir kez daha gözünü kapatıp, kulaklarını tıkayarak ölüm siyaseti izleyenlerin yapmak istediği hezeyana gelmek anlamına gelecektir. Toplumun büyük bir kesimi dokunulmazlıkların kaldırılmasını demokratik siyasete vurulan bir darbe olarak görüyor. Türkiye toplumu bu süreci böyle okuyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması ve vekilliklerin düşürülmesi Kürtlerin hafızasında çok daha ciddi bir yaraya sahiptir. DEP’lilerden bugüne Kürtler bu süreci iradelerine bir saldırı olarak görüyor. DEP davası gibi 4 Kasım Darbesi gibi, Leyla Güven’in Musa Farısoğulları’nın vekilliklerinin düşürülmesi gibi, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi gibi bugün Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması da Kürtlerin nezdinde Kürtlerin iradesinin yok sayılmasıdır.
 Muhalefet hakikati iyi görmeli
 Muhalefetin de bu hakikati iyi görmesi gerekir. Bu Semra Güzel şahsında gerçekleşen bir kumpastır. Dokunulmazlığın kaldırılması için verilen her oy bu kumpası desteklemek; demokratik siyasete karşı darbeci ve baskıcı siyaseti onaylamak anlamına gelecektir. Bugüne değin milletvekillerinin dokunulmazlıkların kaldırılmasının bu ülkeye hiçbir yararı olmamıştır. Dokunulmazlıkların kaldırılması ve milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülmesi ile hiçbir sorun çözülememiştir. Çünkü sorun milletvekillerinin dokunulmazlığı değil, Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülmedikçe ülke siyaseti fasit bir daire içerisinde sıkışıp dönüp durmaya devam edecektir.
 Tekçi anlayış çözemez
Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunu, Cumhuriyetin temellerine kadar inen yüzyıllık bir sorundur. Kürt sorunu iyi tanımlanmadığı müddetçe çözümün mümkün olmadığı 40 yıldır süren savaşla birlikte daha da anlaşılır hale gelmiştir. Kürt sorunu, Kürtlerin inkârı, toplumsal gerçekliklerinin derinden bölünerek kendileri olmaktan çıkarılmaları, siyasi iradelerine ket vurulmasıdır. Diğer bir deyişle Kürt sorunu Kürtlerin kimliklerinin ve kolektif haklarının yok sayılması sorunudur. Kürt sorunu bu bağlamda aynı zamanda bir demokrasi sorunudur. Soruna demokratik olmayan tüm yaklaşımlar sorunu büyütmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bu sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözümü mümkündür. Bunun için olması gereken bir zihniyet değişikliğidir. Halkları ve inançları dışlayan tekçi yönetim anlayışı Kürt sorununu asla çözemeyecektir. 100 yıldır tecrübe edilenin bu olduğu açıktır. Tekçi ulus-devlet anlayışı bu kadim toprakları bir kültürler ve halklar mezarlığına çeviren temel anlayış olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kürt halkı yüzyıldır direniyor
Tarihin en ağır yıkımlarından birini yaşamış olan Kürt halkı ise kendisine uygulanan bu tarihsel kötülüklere karşı yaklaşık yüz yıldır amansız bir mücadele vermekte ve bugün gelinen noktada her şeye rağmen demokratik, çoğulcu ve halkların birlikteliğini esas alan bir toplumsal yaşamda ısrar etmektedir. Kökenlerini neredeyse iki yüzyıllık bir tarihsel ve siyasal gerçeklikten alan Kürt sorunun doğru bir analizinin yapılması için bütün tarihsel, ekonomik, siyasal ve kültürel süreçlerin objektif bir gözle ele alınması elzemdir. Kürt sorunu siyaset kurumunun önünde çözülmeyi beklemektedir.
Anahtar Kürt sorunun çözümüdür
Bugün gelinen nokta itibariyle Türkiye bütün kurumlarıyla bir enkaz haline dönüşmüş durumdadır. Açlık ve yoksulluğun ezber edildiği bir toplumsal yaşama mahkum edilen Türkiye’de, AKP-MHP ittifakı ile yolsuzluk, rant, torpil politikaları savaş çığırtkanlığı tarafından bastırılmaktadır. Barışı, müzakereyi, demokratik yol ve yöntemleri tercih dışı bırakan iktidar anlayışları ile Türkiye geçmişten miras aldığı çözümsüzlük sonucu ortaya çıkan kayıpları geleceğe de bu anlayışla taşımaktadır. İkinci yüzyılda Türkiye, demokratik cumhuriyetin kurulacağı ve barış içinde yaşatılacağı bir Türkiye olacak ise en büyük anahtar Kürt Sorununun demokratik yollarla çözümünün ivedilikle gerçekleştirilmesi olacaktır.”
JINNEWS

EN SON EKLENENLER