Hızır İnancı

Hızır, gerçekte somut ve bedensel olarak yaşayan bir varlık değildir. Hızır, “gizil nesnellik veya potansiyel” olarak var olan insani değerlerin, her hangi bir insanda açığa çıkması ve o insanda beden bulmasıdır. Bu durumda herkes “Hızır” olabilir. Halk arasında “Hızır gibi yetiştin” deyiminin gerçekliği de bunu açıklar.
Hızır, insanların gerçekleştirilememiş, yaşamın pratiğine uygulanamamış olan isteklerinin, dürtülerinin, emellerinin, düşlerini vs. gerçekleşmesine, nesnelleşmesine dönük, duyulan özlemlerin belirgin bir şekilde, zihinde bedenleşmesi ve zihinde açığa vurulmasıdır. Hızır, insan bilincinde var olan geleceğe dönük umudunun gerçekleşmesini sağlayan, bazen düşsel bir varlık ve bazen de “kutlu” bir kimliktir.
Hızır, dondan dona giren, her zaman her yerde olabilen, herkesi duyabilen, anlık süreçlerde çağıranın yanında olabilen vs. doğaüstü bir kişiliktir. Ona kimliğini insan verir.
Hızır imgesi her zaman “aksakallı, nur yüzlü ve boz atlı” bir ermiş, bir evliya olarak düşünülmüştür. Bu bir bilgedir. Aksakal imgesi olgunluğu, nur yüzlü imgesi aydınlığı, boz atlı imgesiyse her yanda, her yerde yardıma koşan anlamındadır.
Hızır bazen, bembeyaz ve uzun sakallı, beyaz elbiseler içinde ve elinde beyaz bastonuyla dolaşan, insanlara babacan bir tavırla yaklaşan ve herkese yol gösteren bir bilge kimliğiyle belleğe yansır.
Hızır’ı insan kendisi yaratır. İnsanın bilincinde, özlemini, düşlerini, yönünü, gidişini, seçişini, başarısını, ilerlemesini vs. sağlayan “her ne güçse” onun adı “Hızır”dır ve Hızır, düşsel bir varlık ve imgesel bir tasarım olarak açığa çıkar.
Hızır, halk arasında her dönem yaşatılan “mitolojik, simgesel” bir “mistik” kimliktir. Bu kimlik, insanların, toplumların kurtuluş umudunu yaşatan bir kimliktir. Tüm iyilikler, güzellikler bu kimliğe (Hızır’a) yüklenir. İnsanlar istedikleri bir şeye ulaştıklarında bu amaca varmaya yarımcı olan “gizil bir gücün”, yardımını var sayarlar. İşte o “gizil gücü” Hızır kimliğiyle bedenleştirirler.
Halk inancında insanlar üç kez “Hızır Yetiş” deyip yardıma çağırdıklarında; Hızır o insanların yardımına koşar ve onları, hırsızlıktan, hastalıktan, akrepten, yılandan, çayandan, yoksulluktan vs. kurtarır. Halkın gönlünde ve bilincinde böyle bir inanç vardır.
Hızır’ın bastığı yer yeşillenir, gezdiği yerler bereket sunar, dokunduğu insan şifa bulur vs. Bu inançlar yüzyıllardır sürmekte ve gelecekte de sürecektir.
Bu durum aslında insanların bilinçlerinde ve gönüllerinde geçirdikleri özlemlerin, istemlerin dışa vurmasıdır.
Hızır, halk arasındaki kimliğiyle, bilge, veli ya da yüce bir kişiliktir. Çünkü onun her zaman zorda kalanlara yardım etmek gibi bir öz görevi vardır. Esasında bu görevi halkın ortak bilinci ve ortak istenci yaratmış ve bu insani ve güzel değerleri Hızır’ın kimliğinde bilinçlere aktarmıştır.
Hızır, toplumsal yaşamda adalet ve güvencenin de sembolü olmuştur. Haksızlığa uğrayanları “Hızır belanı – cezanı – versin” dediklerini ve burada haksızlığa uğrayanların Hızır’a sığındıklarını görüyoruz. Hızır, aynı zamanda insan psikolojisini rahatlatma işlevi görmektedir. Bir yanıyla kişi uğradığı haksızlığı bir başkasına havale ederek kendisini huzura kavuşturmaktadır.
Hızır, Anadolu insanı için her zaman doğru, çalışkan, her yerde hazır – nazır, adaletli, yardımsever, dar günde imdada anında yetişen, Bilge, Ulu, Evliya veya Derviş’tir.
Hicri takvim de 31 Ocak ve 2 Şubat tarihleri arasında tutulan Hızır Orucu, Miladi takvim de 13-14-15 Şubat tarihlerinde tutulur. Hicri Takvimle, Miladi Takvim arasında bir yılda 11 gün fark vardır. Bundan dolayı da eski tarihle yeni tarih arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Hızır, halk inancında ve halkın bilincinde ölümsüz olduğuna inanılan, darda kalanlara yardımcı olan, zor durumdaki insanların kurtarıcısı konumunda bulunan, gayb âleminde dolaşan, imgesel ve söylencesel kişidir. Kimi zaman Hızır Aleyhisselam (Selam (iyilik, esenlik) onun üzerine olsun); kimi zaman Hızır Nebi ve kimi zamanda Hızır Peygamber olarak anılan bu imgesel kişi dirimsel (bedensel) bir kimlikle değil, tinsel bir kimlikle bilince yansır. Hızır her zaman gizli bir kahramandır. Soyut bir kimliktir. Ancak gereksinim duyulduğunda anımsanan ve insani değerlerin bilince yansımasıyla bilinçte somuta taşınan simgesel bir velidir. Hızır, sonuçla, pratikle somuta taşınır. Bir insan, zorda kalan birisine yardımda bulunuyorsa o pratikte gerçekleşmiş ve somuta taşınmıştır. Yardım alan, yardım edeni “Hızır” gibi görür. Bu konumda Hızır bilinci, soyuttan somuta taşınmıştır.
Halk, Hızır’ın ölümsüzlük suyunu içtiğine inanır. Bundan dolayı da insanlık var olduğundan bu yana Hızır vardı ve insanlık var olduğu sürece de var olacaktır.
Hızır, halk bilgeliğinin, halk yaratımının bir ürünü olarak kendisini soyuttan somuta taşır. İnsanın yaşadığı her mutlu olayda imgesel bir tasarımla “Hızır” ete kemiğe büründürülerek bilince taşınır ve yaşanılan olayla “somutlaştırılır.” Bu somutluk o kadar belirginleşir ki; iyilik yapan bir insana “Hızır” imgesi yüklenir. Yardım yapan bir kişi “Hızır”la özdeşleştirilir. O halde “Hızır” insanın özünde taşıdığı tüm erdemli davranışların dışa yansıyan uygulamalarıdır.
Hızır, hiç kimseye “kötülük düşünmeyen, bencilliği aşmış, paylaşımcı, koruyucu, güven verici, zenginlik yaratıcı ve bereket sunucu bg.bir kimlikle bütünselleşmiş yardımsever biridir.
Zorda kalan, hasta olan veya yardıma gereksinim duyan bir insan eğer bulunduğu olumsuz koşullardan herhangi bir nedenle kurtulursa, o kişi için “Hızır gibi yetişti, Hızır gibi eli var, Hızır gibi yardımsever, Hızır gibi kurtarıcı vs. gibi deyimler kullanılır. Bu durumda “Hızır” kutsal bir kişiliktir. Zaten, halkın onu Peygamber, Nebi, Veli vs. olarak anması da bunu göstermektedir.
Hızır inancı birçok halkın ortak inancı olarak gelişmiştir. Orta Asya’da, Orta Doğu’da bu inanç yaşatılmaktadır. İlk kez Mezopotamya’da ortaya çıktığı sanılmaktadır. Hızır inancı, Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlık inancına da geçerek geniş bir alana yayılmıştır.
İnsanların ölüm karşısındaki çaresizliği ve ölümsüzlüğü bulmaya çalışmaları ve bu konuda başarıya ulaşamamaları sonucunda, ölümsüzlüğün soyut, imgesel alana çekilmesi ve insan bilincinde bu görüşün bir “özleme” dönüşmesi, Hızır’a yüklenen “ölümsüzlük tasarımıyla” tinsel rahatlığa kavuşmasının, “Hızır” anlayışında çok önemli bir yeri vardır. İnsan yaşamda gerçekleştiremediği özlemlerini, başka birisine yükleyerek kendisini geleceğe veya sonsuzluğa taşır.
Hızır inancı, insanın kendisini “sonsuzluğa” taşımasının bir yoludur.
Hızır inancı, imgeseldir, tinseldir ve soyuttur. İnsan ancak elde ettiği iyi sonuçlardan sonra Hızır kültünü bilincine taşır. Bilince taşınan ve dışa yansıtılan bu sonuç “Hızır”ı bedenleştirir.
Tüm canlar “Hızır yardımcınız olsun”.

Kaynak: Süleyman Zaman; Hızır Tapımı ve Alevi-Bektaşilikte Hızır İnancı…

EN SON EKLENENLER