Hükümet acilen harekete geçmeli

Taliban’ın Afganistan’daki hâkimiyetinin ardından çok sayıda Afgan sığınmacının İran üzerinden Türkiye’ye gelmesi sığınmacılarla ilgili tartışmaları alevlendirdi. Halihazırda yaklaşık üç buçuk milyon kayıtlı Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye’nin göç ve sığınmacı politikası olmaması yabancı karşıtlığı ve milliyetçiliği körüklüyor. Avrupa Birliği ve ABD’nin mülteciler konusunda ‘tampon bölge’ politikalarına da tepki büyük. İktidarın ne tutarlı bir göç politikası ne de krizi aşacak bir çözümü var. Muhalefet cephesinden ise farklı açıklamalar geliyor.

Giderek krize dönüşen sığınmacı konusu uzmanlarla konuştuk. Türkiye’nin göçmenlere ilişkin koordinasyonunun oldukça yetersiz olduğuna ve uzun vadeli bir göç politikasının bulunmadığına dikkat çekenuzmanlar, mültecilerin kayıt altına alınmasından uluslararası anlaşmaların yeniden gözden geçirilmesine kadar yapılması gerekenleri sıraladı.

ANLAŞMALAR HEMEN REVİZE EDİLMELİ

İltica ve Göç Araştırma Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, “Türkiye 4 milyon kadar insana koruma sağlayan bir ülke. Suriyeli mültecilerin ardından yansıtıldığı kadar büyük bir kitle olmasa da Afgan mültecilerin yeni bir göç dalgasına sebep olup olmayacağı sorusu soruluyor. Eğer böyle bir göç dalgasıyla karşılaşırsak ne yapılabilir üstüne düşünmek gerekir” dedi.

Atılacak her adımın Uluslararası İnsan Hakları Hukuku ve Uluslararası Mülteci Hukuku çerçevesinde hazırlanması gerektiğini vurgulayan Çorabatır, “Bu hukuktan kaynaklanan pratikten yararlanmalıyız. BM örgütleri ile işbirliği içinde gelen insanların koruma ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak tedbirler almalıyız. Ayrıca entegrasyonu sağlayabilmek için 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonu’nda mültecilerin statülerine dair sözleşmeden doğan haklarını tam olarak verebilmemiz gerekli” ifadelerini kullandı.

Çorabatır’ın dikkat çektiği konular özetle şöyle:

Koordinasyon öncelikli ihtiyaç: Ülkede Göç Bakanlığı’ndan öte bir koordinasyona ihtiyaç var. Mülteci sorunuyla farklı bakanlık ve birimler ilgileniyor. Güvenlikle ilgili makamlar, Türk Silahlı Kuvvetleri, İçişleri Bakanlığı olayın bir sınır güvenliği ve iç güvenlik boyutu olduğu için konuya bakıyor. İnsanların ülkeye girdikten sonra ne yapacaklarını düzenleme entegrasyonunu sağlamak adına Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da ilgileniyor. Birçok bakanlık da ayrıca mülteci sorunu için görevde ancak koordine edecek bir bakanlık kurulması gerekli. Sırf bakanlık kurmak için Ankara’da yüksek bir bina tutup tabela asmak yeterli olmaz. Bakanlığa yetişmiş iş gücü elemanı almak ve üzerine çalışmak gerekir. Bakanlığı kuracaksan destekleyecek hukuki argümanı da vermelisin.

Uluslararası işbirliği gerekiyor: Türkiye’nin mevcut yabancılarla uluslararası koruma yasasını revize etmesi gerekli. Türkiye, böyle bir kitle göçüne hazırlıklı değildi. Daha çok bireysel başvurular için Avrupa standartlarının getirilmesi için yapılmış anlaşmalarda mevzuat değişikliği gerekir. Mülteci krizi uluslararası işbirliği olmadan çözülemez. Daha fazla yük paylaşımına zorlamalıyız. AB ile Türkiye arasında yapılan mevcut anlaşmaları düzeltecek ve revize edecek çalışmalar yürütmeliyiz.

Kayıt altına almak şart: Göçmenlerin ve mültecilerin kayıt altına alınması çok önemli. Suriye iç savaşından sonra insanlar sınır bölgesinden Türkiye’ye akın ettiler. O koşullarda doğru dürüst işleyen bir kayıt mekanizması yoktu. Sınırda alabileceğimiz tedbirlerle tercüman eşliğinde gelebilecek insanların kayıt altına alınmasını sağlamak gerekli. İleride mültecilerin yararlanabileceği haklar için kayıt mekanizması kurulmalı.

ÇOK BOYUTLU BİR YAKLAŞIM GEREKİYOR

GAR Göç Araştırmaları Derneği kurucularından ve Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Didem Danış ise göç konusunda basmakalıp bir politika ile çözüm yolu bulunamayacağını belirtti. Göç olgusunun çok boyutlu olduğunun, konuya yönelik yaklaşımların da bu boyutları dikkate alması gerektiğinin altını çizen Danış, alınması gereken önlemleri şu şekilde sıraladı:

Politikalar açık ve şeffaf yürütülmeli: Türkiye geçtiğimiz beş yılda en çok sığınmacı barındıran ülke olmasına rağmen göç sorununa geçici çözümler sunuyor ve bu süreci belirsizlik ile yürütüyor. Öncelikli olarak politikaların açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi ve kamuoyuyla paylaşılması gerektiğine inanıyorum.
Temel hak ve özgürlükler gözetilmeli: Göçmen ve mültecilerin temel haklarını göz önüne alan ve bu hakları yok saymayan, aynı zamanda ülkenin çıkarlarını da gözeten akılcı ve dengeli bir politika üretmek gerekiyor. Türkiye’nin genel olarak demokrasi ve temel haklar konusunda sorunları olduğu için göçmenler ile Türkiye toplumu arasında entegrasyon konusunda zorluklar yaşanabilir. Demokratik haklar konusunda toplumda bir gerilim yaratmamak adına ayrımcılık yapmadan, ülkede yaşayan herkes için eşit koşulların sağlanması gerekir.

2016’da verilen vaatlerin peşine düşülmeli: Göç sorunu için Türkiye ve AB arasında varılan 2016 Mutabakatı hem mülteciler hem de Türkiye toplumu için oldukça olumsuz sonuçlar yaratıyor. Örneğin uygulamaya konan Geri Kabul Anlaşması’yla 6 milyon avroluk yardım dışındaki vaatlerin hiçbiri yerine getirilmedi. Hükümetin sürecin takipçisi olmaması önemli bir eksikliği gösteriyor.

Göç birimi oluşturulmalı: Göç konusu ekonomi, ticaret, içişleri, çevre ve şehircilik gibi birçok bakanlığın yetki alanlarını kapsıyor. Bu açıdan göçle ilgili ayrı bir bakanlığın kurulup sadece göçmenler ile ilgili çalışma yürütmesi yeterli olmayacaktır. Göç ve göçmenler meselesi pek çok bakanlığın kesişim noktasında olduğu için Göç Bakanlığı yerine bakanlıklar arasında koordinasyonu sağlayacak güçlü bir göç birim oluşturulmalı.

Göçe kaynaklık eden ülkeler ile iletişim kurulmalı: Göçmenler konusu sadece ulusal sınırlar içinde yürütülebilecek bir konu değil. Göç konusunda daha iyi politikalar geliştirilebilmemiz için göçe kaynaklık eden ülkelerin devletleriyle irtibat içinde olmak gerekiyor. Özellikle bugün dünyadaki küresel eşitsizlikler, yoksulluklar ve çatışmalarla insanların yola çıkmasına sebep olan koşullara karşı Türkiye’nin doğu sınırındaki ülkelerle ilişkilerini geliştirmesi gerekiyor. Türkiye şimdiye kadar ilişkilerini Batı ile sürdürmeye yoğunlaştı, ancak doğu sınırındaki ülkelerle de iş birliği geliştirmeli. Ancak bu işbirliği AB’nin Türkiye ile sürdürdüğü gibi eşitsiz bir süreç değil daha adil işleyen bir süreç olmalı.

Zilan Akay

EN SON EKLENENLER