‘’KAB’’ dan ‘’FEDA’’ya hakikat arayışında 25 yıl

Yeni dönem alevi örgütlemesinin yaklaşık otuz yılı geride kaldı. Bu geçen otuz yılın,  tüm süreçlerini izleyerek , gözlemleyerek ve örgütlenme çalışmalarına her düzeyde katılarak,  bu günlere geldik. Geldiğimiz bu aşamada, ilk alevi dernekleri ve vakıflarının kuruluşu üzerinden yaklaşık otuz yıl geçmiş oldu. Benim de içinde yer aldığım , KAB ve şimdiki adıyla, Demokratik Alevi Federasyonu’nun kuruluşu üzerinden ise 25 yıl geride kaldı.

Bu sürecin nasıl  başladığı, politik hesapları, konjoktürel gelişmeleri, devlet politikaları ve projeleri, alevileri örgütlemek için harekete geçen kesimlerin bakış açıları, alevilik anlayışları, devlete yakınlıkları konusunda  yaşananları, başarılanları  veya başarılanmayanların bir dökümünü yaparak, hafıza tazelemek , yeni dönem yönetici kadroları ve  sorunlarına çözüm arayış için, belki bir perspektif açısı da  oluşturabilir.

Şimdi biraz geçmişe,  otuz yıl öncesine gidelim. Yani 1986-87 yıllarına.

12 Eylül 1980  faşits askeri cuntasının düşman ilan edip,  silindirden  geçirdiği , 3K nın, Kominist- Kürt ve Kızılbaşları, yaralarını sararak ,yeni bir sayfa , yeni bir başlangıç için, küçük de olsa,  bir kıpırdama içinde idiler. Bu sürecin en hızlı toparlanan hareketi, kürt hareketi idi. 1984  de ilan ettiği silahlı mücadelesi ile birçok yerde eylemler yapıyordu. Yeniden ilan edilen olağanüstü hal, koruculuk sistemi, özel yetkili bölge Valileri, Jitem ,özel harekat timleri gibi bir çok tedbir almasına rağmen, bu yeni sürecin yayılmasını  durduramıyordu.

Bu yaşanan gelişmeler, demokrasi güçlerini ve dolayısı ile yeni bir muhalefet oluşumununa da moral veriyordu. Her şeyin bitmediği algısı giderek toplumun üzerindeki korku ve sindirilmişlik atmosferininin sis perdesini dağıtıyordu.

Devletin geçmişten bildiği bir tecrübesi vardı. Ne zaman bir muhalefet hareketi gelişse, en çok alevi toplumu içinde taban ve taraftar buluyordu. Bu Osmanlıdan bu yana değişmeyen bir sonuçtu. Çünkü devletin ,alevilere karşı ,politikası ve ideolojisi selçuklu,Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde küçük farklılıklar ile  hep aynıydı. Bu da, alevilere hep kuşku ile bakan bir potansiyel topluluk yapıyordu.

Doğu’dan batıya doğru gelişip , gelmekte olan Kürt hareketini, daha  kürt-alevi  bölgelerine nüfuz etmeden engellemek için , çoğu kürt  alevi , hem de sol’da yer alan bu alevi kesimine yönelik bazı sosyal politik projeler geliştirerek, özellikle inanç kimliği üzerinden geliştirdiği tezler ile devletin güdümün de ve güzergahında  bir araya getirip kontrol etmeye başladı.

Bu dönemin Alevi örgütlenmesi ile ilgili bir çok şey yazılıp çizilse de, bugün’den geriye bakmak,yapılanları ve  yaşananları ön yargılardan uzak  objektif değerlendirmek, gelecek için yol gösterici olabilir.

Bu konu uzunca bir incele konusudur. Alevi kurumlarının yeni kuşak genç yöneticileri, bu alandaki gelişmeleri daha çok incelemeli ve öğrenmelidir.

Bu kısa girişten sonra,1995 de  bir haftadan fazla Milliyet gazetesinde yayınlanan, gazeteci Ruşen Çakırın ‘’Değişim Sürecinde Alevi Hareketi’’ dizi yazısı  bu dönemdeki Alevi örgütlenmesini çok boyutlu inceleyerek , gelişmelerin taraflarını ve niyetlerinini aktarmaya çalışan bir araştırma inceleme yazısını ,ropörtajlar ile de destekleyerek yayınladı.

Tabi basından çıkan bu yazılar, doğal olarak,  devletin resmi ideolojisini de olumluyarak yayınlandığından, tam olarak ,objektif olmasa da, eleştirel bir bakış ile de olsa, tarihi ve toplumsal gelişmeler hakkında önemli ip uçları vermektedir.

Bu konudaki süreci çok yönlü değerlendirken ,aynı zamanda  Türkiye’deki  alevi kurumlarının örgütlenme faaliyetleri ve amaçlar ile aleviliği yorumlama bakış açılarını da irdeliyor.

CEM vakfı, Pir Sultan  Abdal dernekleri , Hacı Bektaşı veli vakıf ve benzeri kurumların yanında,avrupadaki Alevi örgütlenmesi hakkında, AABF ile ilgili bilgiler yanında, o dönemdeki Demokratik Alevi hareketinin temeli olan KAB hakkında da bilgiler vermektedir.

Ruşen Çakır, bu yazı dizisinde KAB ile ilgili şu tespitleri yapıyor.

’Nihayet, Sıvas yangını tüm Alevi hareketi için olduğu gibi PKK için de bir dönüm noktası oldu. Örgüt, katliam nedeniyle devlete öfkeli olan Alevileri, önce cenaze törenlerinde “Gerilla Sıvas’a” sloganları attırarak, ardından Erzincan’ın Başbağlar köyünde “misilleme” adı altında Sünni köylüleri katlederek kendi yanına çekmeye çalıştı.’’

 

Ruşen Çakır’ın  böyle değerlendirmesi resmi ideoloji refleksidir.

Çünkü  yazısının bir çok bölümünde,devletin bakanları ve desteklediği kurumların ,Aleviliği islamın bir yorumu ve mezhebi yanında, Türklerin  orta asya’dan  getirdiği inanç  kültürleri olan şamanizmin kırsal alndaki türk boyları arasında yaşatılması olduğunu ,tüm kurulan alevi kurumlarına kabul ettirme çabalarını belirtmektedir.Yani mezopotamya kökenli ve kürt kimliğinin inkarına karşı, kürt alevilerinin doğal olarak biz varız ve burdayız , aslımızla neslimizle inkara hayır diyoruz’un bir sonucu olan KAB’ın ortaya çıkma zorunluluğunu kendi politik ve ideolojik bakışı ile veriyor.

Buna rağmen ,verilen bilgilerden bakılınca, tüm alevi örgüt ve kurumlarının yayınladığı dergileri toplasanız KAB’ın yayınladığı ‘’ZÜLFİKAR’ dergisi kadar satamıyorlar. Yani bu ilgi ve tevecüh bir gerçeğin ispatı oluyor.

AYRI ÖRGÜTLENME

‘’Bu yeni dönemde PKK, Alevi hareketine toptan cephe almak yerine onu sahiplenme stratejisi geliştirdi. Alevilerin kimliklerine sahip çıkma çabaları övülüp birtakım Alevi şahsiyetlerin onları istismar ettiği söylenir oldu.

Bizzat örgüt lideri Abdullah Öcalan, başta CHP’li Adalet Bakanı Mehmet Moğultay, CHP’li TBMM Başkan Vekili Kamer Genç ve Cem Vakfı Genel Başkanı Prof. İzzettin Doğan olmak üzere bazı Alevi ünlülerini “devlet yanlısı Alevicilik’’ yaptıkları iddiasıyla hedef gösterdi.

PKK yeni stratejisine paralel olarak, başta Tunceli olmak üzere, Kürt kökenli Alevi nüfusun bulunduğu Malatya, Sivas, Elazığ, Adıyaman gibi illerin kırsal alanındaki faaliyet ve eylemlerini yoğunlaştırdı. Şartların olgunlaştığı düşünüldüğünde ise, 1992 sonlarında kuruluş çalışmalarına başlanan örgütün yan kuruluşu durumundaki “Kürdistan Aleviler Birliği” (KAB) 1994 başında faaliyete geçti.

Ancak özellikle Avrupa’daki göçmen işçiler arasında faaliyet yürüten KAB’nin kısa zamanda önemli mesafeler katettiği PKK karşıtı Alevi örgütleri tarafından da kabul ediliyor.

Avrupa’da KAB’ye bağlı yaklaşık 30 dernek bulunuyor, (1995-96) örgütlenme çalışmaları Almanya’da yayınlanan “Zülfikar” adlı dergi etrafında yürütülüyor.

“Aslını inkâr eden haramzadedir” altbaşlığıyla çıkan dergiyle aynı logoyu kullanan “Çağdaş Zülfikar” ise Türkiye’de basılıyor ve hemen her sayısı toplatılıyor.

İlk sayısı 1994 Mayıs ayında çıkan Zülfikar’ın Duisburg’daki merkezinde görüştüğümüz Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Narlı, derginin 10 bin bastığını ve hepsinin sattığını söylüyor.

 Narlı, taraftarlarının başta Dersim (Tunceli) olmak üzere, ağırlıkla Pazarcık, Elbistan, Malatya ve Sıvas kökenlilerden oluştuğunu belirtiyor.’’

12 gün süren bu uzun yazı dizisinde, Ruşen Çakır,  devletin resmi ideolojisinin  hasasiyeti ile bu belirlemeleri yapsa da, KAB’ın  iki üç yılda aleviler arasında , ne kadar ilgi gördüğünü de , göz önüne  seriyor. Bu konuda biz çok şey yazsak da, bu çevrelerden yapılan bu tespitler, o süreçdeki  gelişmeleri ayrıca teyit ediyor.

Ben de zaman zaman bu süreç ile ilgili, basın yayın organlarında yayınlanan değerlendirme röportajları verdim. En son röportaj’ım ise , yazar,şair ve  alevi  Ocak piri, Ezeli Doğanay’ın yeni yayınlanan ‘’Alevi Yazarlar ve Aydınlar Aleviliği Anlatıyor’’ adlı kitabında çıkmıştır.

Elli sayfayı aşan bu röportaj’da   , bir çok konuya ilişkin görüş ve gözlemlerimi anlattım.

Yirmi beş yılını geride bıraktığmız bu süreci , daha iyi anlayıp ,anlatmak için , geriye bakarak neyi daha iyi yapabilirdik  konusunda  yazmak, bir sorumluluktur. Bir yazıda tüm yaşanan ve yazılanları aktarmak mümkün değildir.Bu konu da en iyi yöntem  belki de, dernekler de , veya dergahlar gibi kurumlarda bu konu da, bilgilendirme programları ile, o süreci daha iyi bilince çıkarmaktır.

Bu konuda hafıza tazelemek, yeni dönemin beklentileri ve ihtiyacı olan kurumsallık için , önemli olacaktır.

Ali Köylüce.

EN SON EKLENENLER