‘Kadın bedenine yabancılaştırılmak isteniyor’

Yüksek Lisans öğrencisi Çiğdem Yalçın, kadının devlet tarafından üreme aracı olarak kullanıldığına dikkat çekerek, “İktidarın gelecek tahayyülü, devlet aygıtlarıyla üreme politikalarına dayanıyor. Kadınlar kendi bedenlerine yabancılaştırılmak isteniyor” dedi.

“Alternatif Karşılaşmalar Festivali kapsamında, “Toplumda annelik rolleri nasıl kurgulanıyor? Annelik öğretilmiş bir olgu mudur? Kutsal annelik miti üzerine” konulu söyleşi Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleşti. Kolaylaştırıcılığını ihraç edilen akademisyen Esra Gedik’in yaptığı söyleşiye, Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmalarında Yüksek Lisans öğrencisi Çiğdem Yalçın ile Hacettepe Üniversitesinden akademisyen Alanur Cavlin konuşmacı olarak katıldı.

‘İKTİDAR KADINLARIN KADİM BİLGİLERİNİ KULLANILMAZ HALE GETİRDİ’

İlk olarak “Modern annelik figürü” konusuna ilişkin konuşan Çiğdem Yalçın, modern kadınlığın yaratılmasının modern tıpla paralel olduğunu söyledi. Yalçın, “Modern tıbbın, cinsiyetleri bedenlere sıkıştırmanın yanı sıra kadın bedenine ait bilgileri de kullandığını belirtti. “Kadın bedenine sızma halinin ilerleyerek günümüze nasıl geldiğini kürtaj tartışmalarıyla sık sık yaşıyoruz” diyen Yalçın, iktidarın kadınların kadim bilgilerini fark ettiğini, bu bilgileri de kullanılmaz hale getirdiğine dikkat çekti.

‘KADIN KENDİ BEDENİNE YABANCILAŞTIRILMAK İSTENİYOR’

Yalçın, Anadolu’da çocuk düşürmesine yol açan bitkilerin, şifacılığın yok edilmesi gibi olguların modern tıbbın işine yaradığını ve kadının kendi bedeni ile yabancılaştırılmaya çalışıldığını vurgulayarak, şunları aktardı: “Kadın üreme aracı olarak kullanılıyor. Anne olmayı ve olmamayı seçen kadınlar arasında kutsallık örtüsü konuyor. Annelik neden devlet ve toplum için önemli? Anneliğin ‘kadın’ olmak için bir koşul olduğunu görüyoruz. Bu durum kadını ‘annelik’ üzerinden tarif ediyor. Bu durumda doğalcı ve özcü yaklaşımın etkisi var.”

‘KADINLARIN ANNE OLMA İSTEĞİ TOPLUMSAL BASKIDAN KAYNAKLANIYOR’

Kadınların tüm zorluklara rağmen anne olma isteminin toplumsal baskıdan kaynaklandığına işaret eden Yalçın, kadınların doğurganlık ve anne olma meselesi ile devletlerin yapısının ve ekonomisinin bağlantılı olduğunu söyledi. Yalçın, “Devlet nezdinde ‘makbul çocuk’ doğurmak ‘iyi anneliğe’ yükleniyor. İktidarın gelecek tahayyülü devlet aygıtlarıyla üreme politikalarına dayanıyor” ifadelerini kullandı.

‘KÜRTAJ’IN YASAL BİR HAK OLARAK TANIMLANMASI SEÇENEK OLARAK SUNULUYOR’

Hacettepe Üniversitesi’nden akademisyen Alanur Cavlin ise, “Annelik ve beden ilişkisi” konusu üzerine değerlendirmelerde bulunarak, “Emzirme, doğurma, nasıl doğurduğumuz ve roller kadının özgürlüğünü çerçeveleyen unsurlar. Aslında bir gebelik olduğunda o çocuğun doğdurulup doğurulmaması tartışılıyor. Kürtajın yasal bir hak olarak tanımlanması bir seçenek olarak sunuluyor. Bu da ‘kutsal’ olarak tanımlanan anneliği reddetme perspektifine dayanıyor. Bu yüzden hem Türkiye’de hem başka yerlerde kürtaj hakkının kadının kendisiyle; fetüsle, toplumla ve dinle ilişkisi tartışılıyor” dedi.

‘ANNELİĞİN TOPLUMSALLAŞMAMIŞ HALİNİ GÖREMEYİZ’

Cavlin, kadınların istenmeyen gebelik hikayelerine bakıldığında çok sayıda mitler görüldüğünü vurgulayak, şöyle devam etti: “Mesela kürtaj doğumdan daha zor geçiyor diye bir düşünce var. Bu kadına kutsal olanı reddetmenin faturası gibi aslında. Çocukluk ve annelik her ne kadar hiyerarşik ise bir yerde eşit olur tahayyülü var. Anneliğin toplumsallaşmamış halini göremeyiz. Çocuk her yerde emzirilir mi? Kadın anneliği harika bir deneyim olarak görmüyorsa kutsallığı bozar mı? Anneliğine zeval gelir mi? Toplumun çok kesimi tarafından bu tartışma konusu. Bu kutsallık bir armağan gibi sunulurken, hayatın pek çok alanında bir kuşatmaya ve dezavantaja dönüşebilir.”

EN SON EKLENENLER