‘KCK Ana Davası’nda 11 bin sayfalık gerekçeli karar

Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 154 Kürt siyasetçinin yargılandığı “KCK Ana Davası”nın 11 bin 84 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı. Kararda, ne HSYK’nin ihraçları ne “FETÖ/PDY Çatı İddianamesi”ndeki KCK operasyonlarının yapılma nedenini ortaya koyan tespitleri ne de davanın hakim ve savcılarının tutuklanması görüldü.

Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi, “KCK Ana Davası”nda 154 Kürt siyasetçi hakkında verdiği hükmün gerekçeli kararını açıkladı. Diyarbakır’da 28 Mart’ta görülen davanın karar duruşmasında, 99 Kürt siyasetçiye 1 yıl 3 aydan 21 yıla kadar değişen oranlarda hapis cezası verilmişti. 48 kişi hakkında beraat, 7 kişi için kovuşturmanın ertelenmesi kararını veren mahkeme, 99 Kürt siyasetçiye de toplamda bin 109 yıl 10 ay 22 gün hapis cezası vermişti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 93 Kürt siyasetçiye verilen cezaları az bularak, mahkemenin verdiği kararı temyiz etmişti. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 40 gün gibi kısa bir sürede yazdığı, 11 bin 84 sayfalık gerekçeli karar, Kürt siyasetçilere ve avukatlarına tebliğ edilmeye başlandı. Karar, 22 kitapçık haline getirilerek, dava dosyasına konulacak. Davada yer alan suçlamaların temel dayanağı olan ortam dinlemesi ve telefon dinlemeleri sonucunda elde edilen kayıtların tek başına hükme esas alınamayacağı belirtilen kararda, davanın avukatların yasaya aykırı bir şekilde yapılan dinleme kararları sonucunda elde edilen “yasak delillerin” dikkate alınması yönündeki itirazlarına rağmen kararda, bu kayıtlar diğer delillerle birlikte değerlendirilerek Kürt siyasetçiler hakkında kurulan hükme esas alındığı ifade edildi.

MAHKEME VE POLİS GİZLİ TANIKLARI BULAMADI

Kararda, davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında verdiği ifadelerle tartışma konusu olan gizli tanıklar ve ifadeleri değerlendirildi. Mahkemede yeminli beyanları alınan, “X”, “Gülşah”, “Toros”, “Kar” ve “Padişah” isimli gizli tanıkların ifadelerinin hükme esas alındığı belirtildi. Mahkemede, “X” isimli gizli tanığın verdiği ifadelerin “soyut” olduğu için “Mercek”, “Günışığı” ve “Papatya” isimli gizli tanıkların da verdiği beyanlara itibar edilmediği için ifadelerinin sanıkların aleyhine değerlendirilmediği kaydedildi. Soruşturma aşamasında ifade veren “Papatya” ve “Günışığı” isimli gizli tanıkların, yargılama aşamasında mahkeme ve tanık koruma şube müdürlüğünde görevli polislerle görüşmek istemedikleri, tanıklıktan vazgeçtikleri belirtildi.

Gazeteci Tayyip Temel hakkında daha önce ifade veren “Cemile” ve “Bahar” isimli gizli tanıklara ilgili kurumlara yazılan yazılarda, bunlara ilişkin bilgi ve belgelerin tespitinin yapılamadığı ifade edildi. DBP MYK üyesi Mehmet Salih Yıldız hakkında ifade veren “Oyun Bozan”, “Yolun Sonu”, “Anne Ben Geldim” ve “Annemin Gözyaşları” isimli gizli tanıklar hakkındaki koruma tedbirlerinin kaldırıldığı ifade edildi. Yargıtay içtihatları ve AİHM kararları doğrultusunda, mahkeme huzuruna getirilmeyen ve sanık avukatlarının yazılı veya sözlü soruları doğrultusunda ifadesi alınmayan gizli tanık ifadelerinin hükme esas alınmadığı belirtildi.

BALYOZ VE ERGENEKON’DA ‘KUMPAS’I GÖREN YARGI ‘KCK ANA DAVASI’NDA KUMPASI GÖRMEDİ

Bazı Kürt siyasetçiler hakkında “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Kanununa Muhalefet”, “Örgüt propagandası” ve “ Eğitim ve öğretimi engellemek” suçlarından açılan davaların, yargılama sürecinde yapılan yasal düzenlemeler sonucunda ertelendiği ifade edildi. Kürt siyasetçiler hakkında “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma” suçu yönünden açılan davanın somut delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği kaydedildi. Yargılama sırasında verdiği ara kararla Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nden “FETÖ/PDY” “Çatı İddianamesi”nde isteyen ve bunun davada kurulacak hükümle birlikte değerlendireceğini ifade eden mahkeme, gerekçeli kararda “KCK Ana Davası”nın soruşturmasını yapan, dinleme kararı veren, iddianameyi hazırlayan ve yargılamayı yapan 21 hakim ve savcının 15 Temmuz darbe girişimi ardından Gülen hareketi ilgileri olduğu gerekçesiyle HSYK tarafından meslekten ihraç edilerek tutuklanmasına ve aralarındaki örgütsel ilişkiye hiç değinmemesi dikkat çekti.

Yargılama devam ettiği sırada mahkemeye gönderilen “Çatı İddianamesi”nde ve HSYK’nin ihraç karlarında “KCK” adı altında yapılan operasyonlar için şu değerlendirmede bulunulmuştu: ” F. Gülen ‘KCK çok tehlikeli hatta PKK’dan daha tehlikelidir’. ‘köteksiz çözüm olamayacağını’ ilan etmiş ve onun sözleri üzerine emniyet ve yargı içindeki kadrolar bölücü terör örgütünün şehir yapılanmasına karşı operasyonlara başlamıştır. Emniyet ve özel yetkili savcılar, teröre karışsın karışmasın örgüt ile organik bağı olsun olmasın siyaseten muhalif olan veya siyasi eylemlere katılan herkesi silahlı ayrılıkçı terör örgütü üyesi olarak tanımlamıştır.”

KCK’DEN YARGILANAN KÜRT SİYASETÇİLERİ DTP YÖNETİCİSİ OLDUĞU GÖRMEZDEN GELİNDİ

Kararda, tanık beyanları, ele geçirilen örgütsel belge ve dokümanlar, el konulan dijital malzemelerin incelemeleri, e-mail kayıtları, telefon görüşmeleri ve ortam tapeleri, bilirkişi raporları, tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, “Örgüt yöneticiliği” suçundan ceza alan ve aralarında Turan Genç, Kamuran Yüksek, Çimen Işık, Sara Aktaş, Tayyip Temel, Ahmet Birsin, Herdem Kızılkaya’nın bulunduğu Kürt siyasetçi ve gazetecilerin PKK adına Türkiye’de faaliyet yürüten KCK/TM’nin Türkiye Yürütmesi’nde yer aldıkları, KCK Sözleşmesinde belirtilen Siyasi ve İdeolojik Alan merkezlerinde sorumlu düzeyde örgütsel faaliyet yürüttükleri iddia edildi. Kararda, tutuklandıkları dönemde DTP üye ve yöneticisi olan Kürt siyasetçilerin yaptığı siyasi parti faaliyetlerine ise değinilmemesi dikkat çekti.

MAHKEME, KÜRT SİYASETÇİLERİN SİYASET YAPTIĞINI KABUL ETMEDİ

Aralarında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Fırat Anlı, DTK Eş Başkanları Hatip Dicle ve Leyla Güven, DBP Eş Genel Başkan Yardımcısı Gülcihan Şimşek, eski belediye başkanları Necdet Atalay ve Abdullah Demirbaş’ın bulunduğu Kürt siyasetçilerin katıldığı eylem ve etkinlikler, yaptığı çalışmaların siyasi parti faaliyeti olmadığını, yargılama aşamasında bu yönde yaptıkları savunmalara “itibar” edilmediği belirtilen gerekçeli kararda, “Her ne kadar sanık savunması ile suçlamaları inkar edip sadece legal ve siyasal faaliyette bulunduğunu ifade etmişse de siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımının Anayasamızın 14/2 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddeleri uyarınca yasaklandığı, Siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, diğer başka özgürlükler gibi; terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği, bir siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği, somut dosyamızda itibar edilmeyen deliller nazara alınmaksızın, duruşmaya getirilen ve huzurda tartışılan tüm yasal deliller karşısında sanığın savunması inandırıcı bulunmamış, savunmasının cezadan kurtulmaya, isnadı yadsımaya yönelik olduğu, sanığın siyasi faaliyet görünüm altında gerçekleştirdiği eylemleri yukarıda izah edilen gerekçeler ile tüm dosya kapsamına göre değerlendirildiğinde salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği anlaşıldığından sanığın savunmalarına itibar edilmemiştir… Her ne kadar yukarıda belirtilen deliller ile iletişim tespit tutanakları içeriğindeki bir kısım konuşmalar ve bazı dokümanlar ilk başta alelade siyasi faaliyete dair gözükse de tüm dosyadaki deliller birlikte değerlendirildiğinde sanığın faaliyetlerinin terör örgütünün amaç ve yöntemine uygun olduğu ve KCK/TM yapılanması bünyesinde olduğu onların talimatlarıyla hareket ettiği dosya münderecatı ve tüm delillerle birlikte anlaşılmıştır” iddiasında bulunuldu.

‘ZAFER İŞARETİ PKK’NİN İŞARETİ OLARAK KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Gerekçeli kararın DTK Eş Başkanı Leyla Güven ile ilgili kısmında Güven’in “her ne kadar legal siyasi faaliyette bulunduğunu iddia etmişse de sanığın legal faaliyet yanında, legal görünüm altında illegal faaliyette bulunduğu, Özgür Belediyecilik Modelinin KCK sözleşmesi ve yasadışı Terör örgütü sözde lideri Öcalan’ın fikirleri doğrultusunda geliştirildiği, yasal görünüme sahip olunması için çalışıldığı bu amaçla siyasi parti adına kararlar çıkarıldığı ancak bu modelin tartışıldığı Demokratik toplum Kongresinin (DTK) doğrudan PKK/KCK terör örgütünün talimatları doğrultusunda hareket ettiği” iddia edildi.

Kararın, görevden alınan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk ile ilgili bölümünde, “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçu nedeniyle yargılanan Türk’ün delil yetersizliği nedeniyle beraat ettiği ifade edildi. Oy çokluğu ile alınan kararda, mahkeme başkanı kararı muhalefet şerhi koyarak Türk’ün üzerine atılı suçlamadan cezalandırılmasını talep etti. Türk hakkında zafer işareti yaptığı için “örgüt propagandası”ndan açılan davada verilen beraat kararının gerekçesinde, zafer işaretinin ikinci dünya savaşından bu yana dünyanın birçok yerinde siyasiler ve kişilerce kullanıldığı gerçeği karşısında, zafer işaretinin PKK’nin bir işaretiymiş gibi kabul etmenin mümkün olmadığı vurgulandı.

Ayrıca davada beraat eden Siracettin Irmak, Veysi Akar ve Servet Özen’in de “örgüt üyeliği suçundan cezalandırılması yönünde beraat kararlarına mahkeme üyesi hakimler şerh koydu. Ayrıca mahkeme, Kürt siyasetçiler hakkında yargılama gideri olarak yüz binlerce TL masraf çıkardı.

NE OLMUŞTU?

Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünün konuşulup tartışıldığı 14 Nisan 2009 yılında “KCK” adı altında başlatılan operasyonlarda DTP eş genel başkan yardımcıları, belediye eşbaşkanları, meclis üyeleri, siyasetçiler, insan hakları savunucuları, gazeteci ve aydınların bulunduğu 191 Kürt siyasetçi gözaltına alınırken, bunlardan 102’si tutuklandı. Operasyonun KCK’nin tek taraflı olarak ilan ettiği eylemsizlik kararın yürürlüğü girdiği 13 Nisan 2009’dan bir gün sonra gerçekleşmesi dikkat çekmişti. Davanın soruşturması, 2007 yılının Şubat ayında Diyarbakır’da yapılan bir “ihbar” üzerine başlatıldı. İki yılı aşkın süre devam eden soruşturma kapsamında DTP’nin binaları, yerel yönetim büroları, siyasi faaliyetler, toplantılar, telefon görüşmeleri dinlenerek kayıt altına alındı. Anayasa Mahkemesi tarafından 2010 yılında kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile BDP’nin tüm siyasal faaliyetleri ceza soruşturmalarının hedefi haline getirildi. Soruşturma kapsamında elde edilen ve avukatların “yasadışı” olarak nitelendirdiği telefon ve ortam dinleme tapeleri ile gizlik tanık ifadeleri davanın iddianamesinde Kürt siyasetçilere yöneltilen suçlamaların delili olarak gösterildi.

BİR TARAFTA ‘ÇÖZÜM SÜRECİ’ DİĞER TARAFTA ‘KCK’ OPERASYONLARI

Bu operasyonlarda 25 Aralık 2009’da gözaltına alınan siyasetçilerin Diyarbakır Adliyesi’ne getirilip tek sıra halinde dizilerek, elleri kelepçeli bir şekilde çekilerek basına servis edilen fotoğrafları davanın sembolü haline geldi. “KCK” adı altında yapılan binlerce kişinin gözaltına alınıp tutukladığı dönemde AKP Hükümeti, Kürt sorunun çözümü amacıyla “Çözüm süreci” başlattığını duyururken, aynı dönemde Norveç’in başkenti Oslo’da KCK yöneticileri ve devlet yetkilileri 2011 yılına kadar süren bir dizi görüşme gerçekleştirdi. PKK Lideri Abdullah Öcalan aynı dönemde Kürt sorunun çözümü için 10 temel ilke başlığında topladığı 156 sayfalık “Yol Haritası”nı 15 Ağustos’ta devlete sundu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan 7 bin 578 sayfalık iddianamede, 12 BDP’li belediye başkanı, 2 İl Genel Meclisi Başkanı ve 2 belediye meclis üyesi için 36,5 yıla kadar hapis istedi. 11 kişi hakkında ise “Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet; diğer 124 sanık için de 5 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları isteniyor. 2010 yılında başlayan davada, Kürt siyasetçilerin Kürtçe savunma talebi kabul edilmemesi nedeniyle, dava tıkandı. Kürtçe savunma talebinin kabul edilmesi üzerine Kürt siyasetçiler tutuklandıktan 4 yıl sonra savunma yapabildi.

DAVANIN SORUŞTURMASINI YAPAN, İDDİANAMEYİ HAZIRLAYANLAR CEZAEVİNDE

Avukatlar yargılama boyunca “KCK Ana Davası”nın Kürt siyasetçilere yönelik bir “kumpas” olduğu yönündeki tespitini davanın başından beri tekrar etti. Darbe girişimi ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “FETÖ/PDY” ile ilgili hazırladığı, Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul edilen “Çatı İddianamesi”nde “Emniyet ve özel yetkili savcılar, teröre karışsın karışmasın örgüt ile organik bağı olsun olmasın siyaseten muhalif olan veya siyasi eylemlere katılan herkesi silahlı ayrılıkçı terör örgütü üyesi olarak tanımlamıştır. Bu soruşturmaların sebebi cemaatin ayrılıkçı terör örgütüne yönelik bir stratejisi, programı ve faaliyetidir” şeklindeki değerlendirmelere yer verildi. Davanın soruşturmasında görev alan cumhuriyet savcılarından Ahmet Karaca, Ergün Tokgöz, Yakup Yar, Adem Özcan, Levent Kaya, İbrahim Baytekin, Mehmet Şahin ve iddianamenin altında imzası olan İsmail Aksoy ve davanın esası hakkında mütalaayı hazırlayan savcı Zeynal Abidin Ulu’nun da bulunduğu 9 savcı “FETÖ/PDY” üyesi oldukları gerekçesiyle HSYK tarafından meslekten ihraç edildi. Davanın soruşturma aşamasında yakalama ve el koyma kararı veren, davanın yargılamasının yapıldığı mahkemenin başkanlığını ve üyeliğini yapan Menderes Yılmaz, Bekir Soytürk, Ömer Yıldırım, Ömer Sevgiliocak, İsmail Gözükara, Suna Yeşil Küçük, Mustafa Akgül, Mehmet Erdoğan, Ömer Adil Küçük, Hakan Dede, Ahmet Yıldızeli ve İbrahim Özbek isimli hakimler de aynı gerekçeyle HSYK tarafından ihraç edildi. Meslekten ihraç edilen 9’u savcı 12’si hâkim olmak üzere 21 kişi hakkında “FETÖ/PDY” üyesi oldukları iddiasıyla başlatılan soruşturmada bazı hakim ve savcılar gözaltına alınıp tutuklandı.

EN SON EKLENENLER