Kim bu Alevi Kürtler?

KADİR SARIKAYA

Erdal gezik alevi kürtlüğünü; dini farkliliklar, alevi-sünni sürtüşmesinin meydana getirdiği ayriliklar ve bölge halkinin kültürel yapisi üzerinden mülâhaza ediyor.

Bilhassa son on senede, Kürtlük, Alevi Kürtlüğü, Osmanlı’dan bu yana daima ayrı baş çekmesiyle maruf Dersim hakkında sayısı gitgide artan araştırmalar ortaya çıkmaya başladı. Bu araştırmaların kolektif özelliği birbirlerini genel çerçeve baz alındığında hep tekrarlıyor olmaları. Sebebiyse, Kürtlük ve Aleviliğin milliyetçi ve dini suistimallere kurban gitmeye meyilli olması. Erdal Gezik tüm bunların zıddına, Alevi Kürtlüğünü; dini farklılıklar, Alevi-Sünni sürtüşmesinin meydana getirdiği ayrılıklar, lisan yönüyle belirginleşen bölge halkının kültürel yapısı üzerinden mülâhaza ediyor. Alevi Kürtlüğü mütalâa edilirken,  hep gözden kaçırılan Dersim ve bölgedeki Seyitlerin tesirleriyle beraber, aşiretlerin baskın gücünü de ön plana çıkarıyor. Kürt Aleviliğinin bugünkü son şeklini almasındaki Şeyh Sait İsyanı ile birlikte 1937-38 senelerinde patlak veren Dersim faciasının da büyük rolünün unutulmaması gerektiğini vurguluyor. Alevi Kürtler kitabı, sathi bir biçimde sadece yazılı tarihi belgelerle değil, sözlü kaynakların aktarımıyla da emsallerinden ayrılıyor. Alışılagelmiş anlatımlardan ziyade, kitap, sorularıyla deşilmemiş olan dehlizlere sirayet ediyor.

İlk baskısı Kalan Yayınları’nca yapılan Alevi Kürtler bu defa İletişim Yayınları aracılığıyla yeniden sahnede. Üzerinde yürümenin mayınlı arazide gezintiye çıkmaktan farksız olduğu bir meselede Erdal Gezik, Dersim kökenli olmasının gayriihtiyarı vereceği ‘taraf olma’ hasletinden, Kürt olmayan herhangi biri kadar yararlanmış. Kitabı, Alevi Kürtler üzerine yapılan -ne yazık ki çok az- diğer çalışmalardan ayırt eden en temel husus da bu.

ALTERNATİF ALEVİ KÜRT TARİHİ

Ön Asya tarihinin konuşulmayan, belki -konuşulamayan- ve hakkında bugüne kadar pek de dişe dokunur araştırmaların yapılmadığı Kürt Alevilerinin varlığı bütün imkânlara rağmen hâlâ tam mânasıyla topluma sunulabilmiş değil. Bunun temel sebebiyse, kuşkusuz ‘Kürt’ ve ‘Alevi’ kelimelerinin henüz hazmedilememiş olmasında yatıyor. Bu hazımsızlığın husule gelmesindeki faktör, Hz.Ali’nin söylediği rivayet edilen ‘İnsan, bilmediğinin ve tanımadığının düşmanıdır’ sözündeki gizli öznedir. Hakkında sayısız şayianın kulaktan kulağa yayıldığı, ne var ki bu şayiaların hiçbirinin tam olarak doğru olanı yansıtamadığı göz önünde bulundurulduğunda, dedikodu zincirlemesiyle aktarılan tarihle, yaşanan tarih arasındaki azim fark belirginleşiyor. Erdal Gezik de, Kürt Alevilerinin gittikçe silikleşen geçmişine rötuşlu bir hamleyle karşılık veriyor. Kürt Alevileri mevzubahis edildiğinde en çok düşülen hatalardan biri, mezkur topluluğun tarihini Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla başlatıp zaman şeridinde daha da geriye gidilmesi gerektiğinin unutulmasıdır. Bu bağlamda, Kürt Alevilerinin tarihini ne yalnızca Cumhuriyetin bidayetinden ne de Osmanlı dönemindeki ilk nüvelerinden itibaren başlatabiliriz. Kürt Alevilerinin varlığı akıp giden zamanın içinde bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Sünni bir anlayışa göre biçimlenmiş itikad çizgisine sahip olan topluluklarla aralarında yalnızca dini bir farklılık değil aynı zamanda harsi bir ayrışmanın da mevcut olduğu idrak edilecektir.

Aynı lambadan çıkan farklı ışık huzmelerinin bambaşka şualarla birleşerek ortaya çıkarttıkları; dini, harsi ve en mühimi etnik, çok kültürlü bir bina olan Alevilik, Türklerin kadim inancı olan Şamanizm ve doğal, stratejik ve politik sebeplerle etkileşim içinde kaldığı Hıristiyanlık gibi birbirinden taban tabana zıt iki ayrı inancın tohumlarını da içinde barındırdığından daima dikkat uyandırmıştır. Bu dikkat; ılıman, yıkıcı ve merak zübdeleriyle birbirleriyle yarış halinde oldu.

ALEVİ KÜRTLERİ HER ZÜMRE YARGILADI

Kürt Alevilerine ılıman bakanlar, genellikle Sünni İslâm’ın dışında kalan kesimdi. Yıkıcı olanlarsa, Aleviliği İslâm’ın dahlinde kabul etmeyen muarız bir kitleydi. Külliyen merak hasletiyle yaklaşanlarsa Kürt, Alevi, Türk, Sünni, hülasaten bu grupların hiçbirine dahli olmayan umumiyetle gayrimüslim taraftandı. Bu da, Alevi Kürt geçmişinin Ortadoğu sahasının kültürüne hiç de aşina olmayan yabancı cenahlarca anlatılmasına medar oldu. Bölgenin varlığına münhasır has dokusunu bilen bizim tarihçilerimiz ise; Kürt Aleviliğine, Dersim ve etrafındaki aşiretlerin Kürtlük ve Alevilik üzerindeki su götürmez tesirine, Ortodoks bir niteliğe sahip Sünni İslâm’la, Heterodoks bir anlayışla şekillenen Şia tabanlı Aleviliğe tarihi gerçeklikler veçhesiyle bakmaktan çok uzak davrandılar. Kendi itikadlarına, içtihadlarına, inançsızlıklarına, düşmanlıklarına, dostluklarına, menfaatlerine ve bütün bunlara bağlı tadad edilse bitmeyecek bambaşka sebeplere istinaden Alevi Kürtleri her zümre kendi sabit bakış açısıyla yargıladı. Bu yargılamalardan tahakkuk edense ne yazık ki bulanıklaştırılmış tarihten başka bir şey olmadı. Erdal Gezik ise tarih bilincinin bu esaslı problemlerinin üzerinde ince eleyip sık dokuyarak gezinmenin yolunu seçmiş. Bu, Alevi Kürtler kitabının kesin bir tarihi kaynak olarak kabul edilmesi anlamına tabii ki gelmez. Her ne olursa olsun, bölgede yaşayan sivillerin, Dersim faciasına birebir şahit olmuş yaşayan tarih anlatıcılarının beyanları kitaba ‘sözlü ve güvenilirliğinin ispat edilmesi olanaksız alternatif bir tarih’ havası veriyor. Evvelce ifade ettiğimiz gibi, bu da tarih yazımında her tarihçinin muhakkak gireceği bir tali yoldur ve arındırılmış, saf, içinde hiçbir parazit ihtiva etmeyen bitaraf tarihten söz edilmesi kabil değildir. Kitapta, Dersim Alevilerinin kendi kültür ve halklarına indirilen 1937-38 darbesinin ardından nasıl olup da bu ağır facianın sorumlularına kin duymak şöyle dursun, adeta -keen lem yekün- (yok hükmünde) kabul ettiklerine dair, herkesin malûmu olan bu cevaplandırılması elzem soru soruluyor.

Alevi Kürtler

Erdal Gezik

İletişim Yayınları

EN SON EKLENENLER