Kızılbaş-Alevi ilke ve esaslarına göre dede (pir) ve dedelik, görev  ve  sorumluluklarımız.

SÜLEYMAN DEPREM

Kızılbaş –Alevi toplumsal yaşam biçimi ve örgütlenmesinde, Ocak faaliyetleri TALİP-DEDE-PİR-MÜRŞİT hiyerarşisi üzerinden uygulanır. Tüm uygulamalar ve öğretiler birinci sırada DEDE tarafından halka(taliplere) iletilir. DEDE,  Cem ler de halkın sorunlarını çözmek husumetleri ortadan kaldırmak, ortak paylaşımı sağlamak toplum içinde sevgi, barış ve dostluğu pekiştirmekle görevlidir. Tarafsız ve adil, hoşgörülü ve barışçı olmak zorundadır. Kişisel çıkardan uzak, ırk-cins ve yaş  farkı gözetmeksizin cemde bulunan tüm “CAN” lara  eşit davranmakla mükelleftir.

Yüzyıllardan bu yana kıyım ve talan sisteminin her türlü zoru ve baskısına rağmen, Alevi-Kızılbaş toplumunu o güzel ilke ve esaslarla bugüne taşıyan dedelerimiz, bu görevleri yerine getirirken, Feodal ve Göçebe toplum yapısı gereği,bazı yetersizlikleri o zaman göze çarpmasa ya da hoş görülse bile; şu an yaşadığımız 21.ci yüzyılda, artık toplum hem feodalizmi aşmış, hem de yerleşik düzene geçmiş, gelişen teknolojiyi kullanabilen kültürel, bilimsel ve sosyal olarak sorgulayan bir toplumu yönetmek için her konuda daha da donanımlı olmak zorundadırlar. Bugünden sonra, eski usulde olduğu gibi, birkaç Arapça dua ezberleyerek ya da saz çalıp birkaç deyiş okuyarak toplumu yönlendirmek veya yönetmek mümkün değildir.

DEDE tarih bilmek zorundadır.

Geçmişle geleceğin bağını tarihi bilgi ve belgelerle kurmazı gerekir. Bilimin kaynaklarını en iyi şekilde kullanıp, çağdaş bir eğitici ve öğretici olmak zorundadır. Bunun için yeterince eğitimli-donanımlı ve birikimli olmalıdır.

Kızılbaş toplumu dede ve dede soyundan gelen her bireye aynı saygıyla yaklaşır. Hatta dedenin tüm erkek çocuklarına dede gözüyle bakar. Ancak, her ne kadar dedelik babadan oğul a geçse de, bura da liyakat esastır. Dedelik yapmaya uygun özellikleri taşımıyorsa dedelik yaptırılmaz. Sağlık yönünden, ahlaki yönden ve yetenek-birikim yönünden uygun olan seçilir.

Günümüzde, hala ölmüş babasının mirası olarak, dedelik yapma gayretinde olan ama bunu layıkıyla yerine getir(e)meyen bazı “dede soylular” eğitimsizliklerini ve yetersizliklerini giderme ihtiyacı bile duymadan, bu mirası küçük çıkarları doğrultusunda kullanarak yeniçağa ve toplumsal gelişmelere gözünü kulağını kapatmıştır. Sömürü sisteminin asimilasyon ve katliam politikalarına karşı siyasal ya da kültürel müdahale diye bir dertleri bulunmamaktadırlar. Birkaç ezber Arapça dua ile cenaze kaldırıp günlük geçimini sağlama derdindedirler. Toplumu yeni sürece hazırlamak ve toplumsal gelişime katkı sunmak gibi bir kaygıları bulunmamaktadır. Bu kaygıyla bir şeyler yapma ve katkı sunma gayretinde olanlara da bireysel kötüleme ve karalama yoluyla engel çıkarma gayretleri de taktire şayandır.

Yüzyıllardır Asimilasyon, imha ve her türlü baskıya maruz bırakılan Sinemilli Kızılbaşlarında bu tür yozlaşmayı fazlasıyla görmek mümkündür. Bugüne kadar kültürel değerlerinden hiç taviz vermeyen Sinemilli Kızılbaşları, son 50 yıldır yoğunlaşan asimilasyon, baskı, iç ve dış sürgünler oldukça yoğun uygulanıyor öyle ki, insanlar bireysel yaşam kaygılarıyla birbirlerinden ve değerlerinden uzaklaştırılmış bulunmaktadır.  Tarihi süreçte katliamlarla yok edilemeyen Sinemilliler den geriye kalanlar, ovada yaşama şansı bulamadıkları için dağların eteklerine sığınma ihtiyacı duymuşlar. Sistem ve katil Osmanlı padişahları Kızılbaşların dağ eteklerinde yok olacağını düşünerek çok sevinmişlerse de durum hiç de öyle gelişmemiş. Kızılbaşlar hak talepleri doğrultusunda tekrar kentlere doğru gelişerek ve çoğalarak yerleşmişlerdir.  Kızılbaşlara karşı kıyım politikalarını Osmanlıdan olduğu gibi miras alan T.C.  ayniyle bu politikaları sürdüre gelmiş. Kentlerde ağırlığını hissettiren Kızılbaşları bu defa, faşist darbeler sürecinde iç ve dış sürgünlere tabi tutmuştur. Bu süreçte de “uslanmayan” Kızılbaşlar, sürgünde de toplumsal, kültürel ve demokratik hak talepleri doğrultusunda sistemi zorlamaya başlamışlardır. Bu durum , Sünni-Müslüman T.C. devletini çok kızdırmıştır. Dersim, Maraş, Çorum, Gazi, Sivas katliamları da çara olmamıştır. Son 14 yıldır iktidarı elinde bulunduran  “İmam” ve “imamın ordusu” da “değerli açılım ve çalıştay”larıyla asimilasyon ve kıyım konusunda “katkılarını” eksik etmemektedir.

Artarak süren bu saldırılar son 40 yıldır Sinemilli Ocağı merkez köyü Elbistan/Kantarma köyü Kızılbaşları üzerinde daha da yoğunlaşmıştır. Sebebi de bunlar faşist darbeler sürecinde, sisteme teslim olmamışlar. Koruculuk dayatmasını kabul etmemişler. Köylerine zorla camii yapılmasına müsaade etmemişlerdir. Elbistan’ın diğer alevi köyleri de bu kategori ye dahildir. 1960 lı yıllardan sonra,  İBO DEDE, TACIM DEDE, ŞIXO DEDE, M.MUSTAFA DEDE gibi birikimli dedelerimizin HAK’a yürümesiyle toplumda büyük bir boşluk yarattı. Faşist 12 Eylül darbesi Devrimci mücadeleyi de işlevsiz kıldıktan sonra, Yozlaşmanın boyutu daha da artmaya başladı.

Eski kuşak dedelerimizden birkaç kişi kaldıysa da artık yaşları çok ilerlediği için, beklenen verimi almak zorlaşmıştır. Şu durumda Kızılbaşlık esasları doğrultusunda, geçmişle geleceği buluşturacak , tarihi güncelleme ve yeni toplumumuzu Kızılbaş esaslarımıza göre yetiştirecek,eğitecek ve öğretecek akademik olgunluk sağlayacak bir çabanın zaman kaybetmeden hayata geçirilmesi göreviyle karşı karşıyayız.

Bu eksikliklerimizi gidermek için; öncelikle bu durumu sorun olarak gören Sinemilli Ocağı dede’lerini çocukları olarak, tarihe ve toplumumuza karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek adına, bir araya gelerek “liyakat esasına dayalı” bir “3.cü kuşak dede’ler divanı” oluşturmalıyız. Bu dedeler divanı bir yol haritası çizerek, Sinemilli Ocağı merkez köyü Kantarma da 2.ci kuşak Dede ler le bir “Rızalık Cem’i” düzenleyerek yetki alıp, önümüzdeki süreçte köylerimizdeki Cem evlerini birer Akademi, Eğitim ve Öğretim yuvasına çevirerek, çağdaş kültürel varlığımızı ve birliğimizi sürdürmeliyiz.

EN SON EKLENENLER