Köpeklerin İsyan Günü: Arada Kalanların hikayesi

20.İstanbul Tiyatro Festivali bu yıl yurt dışından 9, Türkiye’den 23 oyun, dans ve performanstan oluşan 32 gösteriyi ve zengin içerikli 18 yan etkinliği 25 farklı mekanda sanatseverlerle buluşturmaya başladı.  São Luiz Teatro Municipal, Istanbul Theatre Festival’in ortak yapımı olan Köpeklerin İsyan Günü oyunu da festival kapsamında Tatbikat Sahnesinde 21 Mayıs’ta perdelerini açtı. 22 Mayıs ve 23 Maysı saat 20:30’da yine Tabikat Sahnesinde seyirci karşısına çıkacak olan oyunun yazarı Ceren Ercan; Mark Levitas‘ın yönettiği oyunun oyuncu kadrosunda ise, Zuhal Gencer Erkaya, Kanbolat Görkem Arslan, Elif Ürse, Sercan Gülbahar yer alıyor.

14-15- 16 Ekim de Lizbon’da oynayacak oyun, sınıf çatışmasından yola çıkarak arada kalanların ve kaybedenlerin hikayesini anlatıyor. Oyunun provasında bir araya geldiğimiz yönetmen Mark Levitas, oyuncular Kanbolat Görkem Arslan, Elif Ürse, Sercan Gülbahar’la bir araya geldik…

MDM_0132

-Köpeklerin İsyan Günü oldukça  güçlü bir hikaye… Süreci nasıl oldu?

Mark Levitas:Ceren Ercan böyle bir hikayeden söz edince çok sevdim. Sınıf çatışmasını bugüne evirmek istediğinden söz etti.  Madam Bovary’i bugüne uyarlamak isteğini söyledi vs… İKSV’ye sunduk. Oyun proje olarak kabul edilince oradaki ortak yapım oldu. São Luiz Teatro Municipal, Istanbul Theatre Festival’le yola devam ettik. Uzun bir süreç oldu tabii…

-Özgün bir metin, sizi çeken neydi bu metinde? İç içe geçmiş bir çok hikaye var aslında.

Mark Levitas: Oyunun hikayesini çok sevdim. Her şeyin iç içe geçtiği bir toplumda yaşıyoruz. Bugünden baktığı yeri çok seviyorum özellikle… Modern Cumhuriyet kadını olan Suzan karakteri değişen Türkiye’nin içindeki sıkışmışlığı çok iyi anlatıyor…

-Kaybedenlerin hikayesi, sıkışmışlık, Köpeklerin isyanı bir metefor aslında? Bugüne uyarlamak ve bugünden bakmak meseleye zor olmasa gerek?

Görkem Arslan: Günümüz Türkiye’sine ya da buradaki insan tipine uyarlamak vakit almıştır. Ama zor olduğunu sanmıyorum. Burada öyle bir insan tipi var ki, bir çok yazarın, yönetmenin, oyuncunun dert edeceği oyunu veriyor zaten. .

Elif Ürse: Arada kalanların hikayesi evet… Her şey değişiyor, dengeler değişiyor, güç değişiyor;  yeni bir şey de değil, cumhuriyetin kurulmasıyla oluşmuş çok köklü bir zengin sınıfı var.

-O zengin sınıfın içinde arada kalan karakter Nesrin, sizin oynadığınız karakter diyebilir miyiz?

Elif Ürse:  Alt sınıf üzerinden baktığımızda da Nesrin karakteri tam bir arada, ne kendi geldiği kasabaya ait, ne çalıştığı evdeki o zenginlere…  Nişantaşı gibi bir yerde gördüğü hayat kiralamak gibi, maaş alıyor ama o hayatı da kiralıyor… Geldiği yer uçurum çünkü.

Görkem Arslan: Nesrin öyle bir sıkışmışlık yaşıyor ki, evdeki ölüyü bile söylemiyor. Yaşadığı o hayatı kaybetme korkusu var.

Elif Ürse:  Söylerse ulaşamayacağını bildiği hayatı kaybedecek. Onu kaybetmeyeyim derken kendisi kayboluyor…

-Yeni bir oyun ve sert bir giriş yapacaksınız sezona… Değişim ve dönüşümü insanlar üzerinden anlatıyorsunuz…

Elif Ürse: Değişimin kendisi güzeldir..

Görkem Arslan: Neye göre mesela değil mi

Elif Ürse: Cumhuriyet ideolojisi çok güzeldi de bugün ne oldu demiyorum. Öz eleştiri aslında oyun, Suzan karakterinin geldiği yer, tabanı ona ait, evli olduğu bugünün adamı Cengiz’i nereye koyacak mesela, bu aslında ideolojinin semboli… Suzan tam bir sembol. Alt sınıf var,  Nesrin’in hayranlık üzerinden kendini var etmeye çalışması, ben neyim diye kendine dönüp bakmıyor bile…

Mark Levitas: Değişimle ilgili çok tartıştık aslında. O iyidir, şu kötüdür demiyoruz. Bir değişim oldu bunu gösteriyoruz…

Görkem Arslan: Tespit de bulunmuyoruz aslında…

-İsyanı aslında köpek gezdiricisinde görüyoruz…

Elif Ürse: Köpek gezdiricisi bir şeylerin bittiğini biliyor. Eşitiz diyor, ideolojilere tutunanlar kaybediyor. O kişi Nesrin’e “kendi kıymetini bilirsen bir şeyleri değiştirirsin diyor. Sınıfsal meselelerin üzerinden gidenler bir şeyleri değiştiriyor…

-Bir şeyler değişiyor mu peki?

Görkem Arslan: Eskiden konuşamıyorduk, tabu olarak duruyordu şimdi konuşuyoruz…

Bir de tabii bize birey olmak öğretilmemiş. Bir şey olmamalısın denilmiş hep. Bir şey olmazsan senin kıymetin yok, bu öğretilmiş… Ya o taraftasın yada bu tarafta. Bir taraf olmamız istenmiş. Kendi varlığımız unutturulmuş bize…

Köpek gezdiricisi aslında bir birey, insan, Türkiye’de bütün toplumları temsil ediyor o anlamda da…

Hırsı, kazanmayı oyunda da görüyoruz… Yoksul, zengin, Cumhuriyet temsili dediğimiz olgu var…

Görkem Arslan:  Süreç bitmiyor, bir şeylerle yetinme algısı yok! Hırs, hep en kazanan,  daha çok kazanıp daha büyüğüne sahip olmak isteyen bir topluma dönüştük. O yüzden de oyunda  herkes istediği karakterle yolculuğunu yapacak…

GÜLŞEN İŞERİ/gulseniseri81@gmail.com

EN SON EKLENENLER