Mezopotamya Atlasının Otantik Nakkaşları Süryaniler…

Tüm peygamberliksel çıkışlara ve saltanatları nedeniyle yaşadıkları dönemlerle özdeşleştirilen, liderlere bin yıllar boyu şahitlik ettiğinden Ortadoğu coğrafyası daha doğrusu hakikati derin bir muhteva taşır. Hatta bu muhtevayı tüm özgürlük sosyolojilerinin isabetli bir çıkarsama olabilir.

Ortadoğu’ya bu kök/soy değerselliği kazandıran ‘Altın’ ya da ‘Verimli Hilal’ olarak tanımlanan ve bu yerde tüm cennet ütopyalarının tezahürü konumundaki bereketli bölgedir. Altın Hilal’e önce kültürel sonra da uygarlıksal memba spesifiteselliğini kazandıran ise Kürtlerin adına Mezrabotan, Greklerin Mezopotamia ve Süryanilerin Bethnahrin dedikleri, Dicle, Fırat nehirleri arasında kalan yüzbinlerce kilometrelik görkemli sahadır.

Mezopotamya hazinesinin kültürel zenginliklerine her geçen gün yeni halkalar ekleniyor. Kültürler mozaiği, renkler bahçesi, sesler senfonisi bu cihanın kimi asil renkleri de yüzyıllar boyu uğratıldıkları baskı, katliam, asimilasyon ve soykırımlarla gün gün soldurulmakta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Bethnahrin’in en asil renklerinden Süryani halkı iki bin yıldır asimilasyon ve soykırım cenderesinin ağır çarkları altında öğütülmeye, yok edilmeye çalışılıyor. Günümüzde bu trajedi öyle bir hale sokulmuş ki bu kadim halkı yok etmeyi çabalamış olanlar ellerindeki kanı görmezden gelerek sofistike savlarla kendilerini bu halkın hamileri, velinimetleri olarak takdim etmeye çalışmaktadırlar.

Tüm insanlık, özellikle de Ortadoğu siyaseti Süryani realitesiyle yüzleşmeli ve Süryani halkı da her bir karış toprağı ninelerinin ve atalarının kemikleriyle dolu bu cennet vatanda özgürce ve demokratikçe kendi bekasını sürdürebilmelidir.

Süryani halkının ısrarlı direnişi ve son yıllarda ülkemizde yaygınlaşan özgürlük ve demokrasi mücadelesi sayesinde son dönemlerde adlarını sık sık duyduğumuz ve belki de haklarında ciddi fikre ama hemen hemen yoz denebilecek düzeyde bilgiye sahip olduğumuz Süryani halkını biraz da yakından tanımaya çalışalım.
Süryani adlandırmasının etimolojisinden başlayacak olursak, Grekler ve Luviler Asur İmparatorluğunun yönetimi altındaki bölgeyi “Suriye” olarak adlandırıyorlardı. Bu nedenle “Suriye” bölgesine yaşayan tüm halkları “Suroi” olarak tanımlıyorlardı. Zamanla Suriye ismi Fırat Nehriyle Akdeniz arasında kalan bölgeyle sınırlandırılmışsa da dönem dönem Mezopotamya’nın geniş alanları Suriye olarak adlandıra gelmeye devam etmiştir. İşte Süryani kavramı “Suroi” kökeninden Suriyeli anlamında türetilmiştir.

Halklar, topluluklar bin yıllar boyu birbirleriyle etkilenerek, birbirine karışarak farklı kültürel zenginlikler sentezlemişlerdir. Faşizmin ideolojik savlarla kaptırmaya çalıştığı türden saf bir ırk, saf ve homojen bir kültür dünyanın hiçbir yerinde bulunmuyor, bulunamaz.

Süryani halkı belli bir kültürel, sosyal orijinaliteyi bin yıllar boyu korumayı başarsa da Semitik kökenli heterojen bir tarihsel arka plana sahiptir. Halkların konuştukları diller ve sürdüre geldikleri görenekler sosyal genomları hakkında bir veri hazinesi sunar.
Halen Süryani halkının konuştuğu ve sayısız yazılı kaynakla bin yıllardan gönümüze taşınan Süryanice dili tarihin ilk emperyal devletini M.Ö 2350 yıllarında kuran ve gaddarlığıyla meşhur imparatorları Sargon’la artlarında izler bırakan Akadlıların konuştuğu Aramiceye dayanır. Akad İmparatorluğunun yayılmacı karakteri nedeniyle Aramice dönemin enternasyonal dili olduğundan bin yıllar sonra Pers saraylarında bile konuşulan bir dildi. Babil, Asur ve irili ufaklı çok sayıda devletsel yapılar ve beyliklerin kullandığı bu dili İsa peygamber de konuşuyordu.

Süryani topluluğuna halklaşma özelliğini kazandıran Hristiyanlık dinidir. Süryani topluluğunun öncülü etnik yapılar Hristiyanlık öncesi dönemde farklı inançsal kültler etrafında birleşiyordu. Kuzey Mezopotamya ve Suriye’de yaşayanlar “Şamaş-sin” kültü etrafında buluşurken, Güney Mezopotamya da yaşayanlar Marduk kültü etrafında buluşuyordu.

Tarihin bu dönemine milliyetçilik zehri halkların damarlarına henüz zerk edilmediğinden devletlerarasındaki ilişkileri belirleyen etnik özellikler değil siyasal hesaplardı. Örneğin Süryanilerin öncüleri olan Akad, Babil, Asurlularla Kürtlerin öncüleri Guti, Kassit, Mittani ve Medler arasında yüz yıllar boyu değişkenlik gösteren karakterlerde ilişki ve çelişkiler yaşanmıştır.

Gutilerin M.Ö 2150’lerde Akad İmparatorluğu Kassitlerin 1595’te Babillilerle, Mittanilerin 1500’lerde Asurlulara yine Medlerin 612’lerde Asurlularla ciddi savaşlar yaşadıkları bilinen tarihsel vakalardır. Ancak Medlerle Babillilerin stratejik ittifaklar kurarak Asur imparatorluğunun varlığına birlikte son verdikleri, bu ittifaklarını kalıcılaştırmak için Babil kralı Nabupolassar’ın oğlu Nebukadnezar ile Kyaksares’in kızı Amytis”in evlendirildiği bilinmektedir. Nebukadnezar’ın meşhur Babil Asma Bahçelerini Prenses Amytis’in yurduna duyduğu hasreti yatıştırma amacıyla yaptırdığı da bilinen diğer gerçekliklerdendir.

Romalılar, Persler, Makedonyalılar gibi büyük imparatorlukların Mezopotamya ve Ortadoğu toprakları üzerinde hâkimiyetlerini yaygınlaştırmalarıyla birlikte Süryanilerin öncüleri olan hanedanlıklar bir bir tarih sahnesinden silinmeye başlar. Yoğun baskı ve asimilasyon seferleri karşısında varlık mücadelesi veren Süryaniler Hristiyanlık inancına sarılarak varlıklarını sürdürürler.

M.S 1. yüzyılda kitlesel olarak Hristiyanlaşan Süryanileri halklaştıran diğer iki temel olgu Arami dili ve Ortadoğululuktur. Bazı tarihçiler Babiller zamanında Kudüs’ten Medya’ya sürgün edilen Yahudi 12 kabileden kayıp kabileler olarak tanımlanan 10’unun da Süryani halkına karıştığını iddia etmektedir.

Yüzyıllar boyu içe kapanarak varlık mücadelesi veren Kürt komşularının aksine Süryaniler Hristiyanlaşarak ve Hristiyan inancının yaygınlaşmasına öncülük edecek hem çok güçlü bir şekilde halklaştılar hem de ekonomi, siyasi, bilim ve sanat alanlarında büyük gelişmeler kayıt ettiler.

Süryanilik İslam felsefesiyle yoğun bir etkileşim içinde olmuştur. Örneğin 10.yy da yaşamış ünlü İslam düşünürü Al Farabi Süryani öğretmenlerden dersler almış kendisi de Süryani öğrenciler yetiştirmiştir.

Yine Kuran’da geçen İsa peygamberin ölü kuşları dirilttiği meselesi İncil de geçmezken Süryani efsanelerinde anlatılmaktadır.

Hristiyan dünyasındaki çatışmalar ve çelişkiler Süryaniler arasında da ciddi farklılıklara ve ayrışmalara yol açmıştır.

Hristiyanlık paydaşlığına rağmen Süryaniler Haçlılar karşısında Müslüman güçler yanında yer almıştır. 1187 yılında Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü Haçlılardan almasında Süryanilerin büyük katkısı olmuş buna karşılık Selahaddin de Süryanilerin haklarını gözetmiştir.
Kendini merkezi bir yapıda örgütleyemeyen Süryani kültürü ve sosyalitesi 11. Yüzyıldan itibaren gerilemeye başlar. 14.YY’ın sonlarında Mezopotamya ve Ortadoğu’yu yıkımdan geçiren Moğol hanı Timurlenk, Diyarbakır, Mardin ve Suriye Süryanilerini ağır bir kırımdan geçirir, tüm kilise ve mabetlerini yıkar.
Timur’un kırımından kurtulmayı başaran Süryaniler Hakkâri dağlarına ve Urmiye gölü çevresine sığınır. Kürtlerden yoğunca etkilenen Süryaniler onlar gibi aşiretler halinde örgütlenmeye başlarlar.

Tarih boyu komşuları Kürtlerle dostane ilişkiler içindeki Süryaniler 19. Yüzyılın ortalarında Botan emiri Bedirxan Bey’le karşı karşıya kalırlar. Osmanlı ve İngilizlerin tertiplediği bu olaylardan Kürtler ve Süryaniler birbirine kırdırtılarak merkezi otoritelerin egemenliği pekiştirilir.
1.Dünya Savaşı’nın sunduğu fırsatlardan yararlanmak isteyen Süryaniler Osmanlı ve İran devletlerine karşı ayaklanırlar. Aynı dönemde kendisi de İran’a karşı ayaklanan Kürt Şıkak aşireti reisi Sımko İranlıların tertiplediği bir komplo sonucu Süryanilerin dini lideri patrik Mor Şemun’u dostane görüşmelere geldiği bir esnada katlettirir. Kürtler ve Süryaniler arasında baş gösteren çatışmalardan yararlanan Acem devleti olur. Patrik’in kız kardeşi Sürme Hanım bir süre Süryanilere liderlik ettikten sonra diplomatik faaliyetler için önce Avrupa’ya oradan da Amerika ya geçer. Sürme Hanım kaleme aldığı ünlü “Ninova’nın Yakarışı” adlı kitabında tanıklıklarını, özellikle de Kürtler ve Süryaniler arasındaki kardeşliği ve dostluğu akıcı ve çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır.

Siyon ülküsü peşindeki Yahudi şovenizmi kendi güdümlerindeki büyük bir imparatorluk vasıtasıyla Ortadoğu’ya hâkim olma hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmedi. 20. Yüzyılın başlarında bu emelleri için Alman ve Osmanlı devletlerini koçbaşı olarak kullanmak istediler. Bu emelleri neticesinde Anadolu ve Mezopotamya’yı homojenize edebilmek için yüzbinlerce Rum ve Ermeni’nin yanı sıra Süryani halkı da soykırımdan geçirilirken kalan tehcir edildi.

Osmanlının 1915 yılında uyguladığı jenosidi Süryaniler Sayfo (kılıç) adıyla kodlarlar. Bu jenosit neticesinde 500.000 Süryani katledilmiştir. Bu katliamlarda düzenli Osmanlı birliklerinin yanı sıra Kürt aşiretleri ve Alman topçuları da yer almıştır.
Aynı halklaşma sürecinden çoğalan ve aynı kültürel ve inançsal geleneğin takipçisi olan bu kadim topluma mensup toplulukların çoğu Süryani tanımına itiraz ederek kendilerini farklı şekillerde adlandırırlar.

19. yüzyılın sonlarında yapılan arkeolojik kazılardan sonra Asur Medeniyetine ait bulgulara rastlanınca Doğu Süryaniler kimliklerini Asur’a dayandırarak kendilerini “Asuri” diye tanımlamaya başladılar. Bu topluluklardan bazıları kendilerini Asuri Süryani ya da sadece Asuri olarak tanımlarlar. Konuştukları dil aynı orijinden türese de önemli lehçe farklılıkları taşır.

Melkit Süryaniler 5.Yüzyıldan itibaren kendilerini Rum Ortodokslar olarak tanımladılar.

Nasturiler, Keldaniler, Marunîler de aynı kültürel ve inançsal gelenekten devam eden toplulukların kimi ayrılıklar temelinde edindikleri isimlendirmelerdir.

Süryanilerin bir kısmı da 11. Yüzyıldan sonra İslamlaşarak eski geleneklerinden uzaklaştılar. Günümüzde Mardin, Siirt, Diyarbakır gibi kimi yörelerde yaşayan Muhalami, Şêgosini gibi kimi topluluklar bu kültürel gerçekliğini temsil ederler. Konuştukları Arapçanın Arap dünyasının konuşma dilinde ciddi farklılıklar taşımasının nedeni Süryanilik geçmişinden kaynaklanmaktadır.

Mezopotamya atlasının asil renkleri ve otantik nakkaşları Süryani halkı bin yılı aşkın süredir baskı, jenosit ve asimilasyon sonucu ağır bir yıkım sürecinden geçmiştir. Anayurtları olan Türkiye, Irak, Suriye, İran, Lübnan devletlerini egemenliği altındaki topraklardan başka Avrupa, Amerika ve Kanada olmak üzere dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Diaspora Süryanilerinin önemli bir bölümü göç ettikleri ülkelerin kültürüne entegre olurken önemli bir kesiminde de anayurduna dönme arayışı ve özlemi hakimdir.

Avrupa ve dünyanın değişik yörelerinde demokratik ulus yapılanması perspektifiyle örgütlenerek siyasal, sosyal ve kültürel kurumlaşmalarını geliştiren Süryani halkı Suriye’nin demokratik temelde yeniden inşası mücadelesine de özgürlükçü ve demokrat Kürt, Arap halklarıyla birlikte aktif bir şekilde yer almaktadır. Kendi asıl/soy renkleriyle buluşup özgürleşen Mezopotamya Altın Hilal’e cennet tanımını yeniden kazandıracaktır.

EN SON EKLENENLER