“2018 Sivil Haklar Savunucusu” ödülüne layık görülen Hakikat Adalet Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan, Türkiye’de sivil hak ve özgürlüklere dair ihlallerin endişe verici boyuta geldiğini söyledi. Çelikkan, normalleşmenin öncelikli adımı olarak ise Kürt sorununun çözümünü gösterdi.
EDİTÖRÜN ÖNERDİKLERİ
Murat Çelikkan: Normalleşmenin öncelikli adımı Kürt sorununun çözümü
Sivil hakları savunuculuğu konusunda faaliyet gösteren İsveç insan hakları örgütü Civil Rights Defenders (Sivil Haklar Savunucuları), 2013 yılından bu yana verdiği “Sivil Haklar Savunucusu” ödülünü, bu yıl Hakikat Adalet Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan’a layık gördü. Örgüt tarafından yapılan açıklamada, ödülün verilme gerekçesine ilişkin olarak ise, “Murat Çelikkan’ın çalışmaları, Türkiye’deki insan hakları hareketinin, en zor zamanlarda bile gösterdiği sebat ve dayanıklılığı temsil etmektedir. Murat Çelikkan, kişisel riskleri göze alarak, temel haklar ve özgürlükler için yorulmadan mücadeleye devam etmiştir. Pek çok önde gelen insan hakları örgütünün kuruluşunda rol alan Murat Çelikkan, bugün de, bir adalet sembolü ve diğer insan hakları savunucuları için örnek olmayı sürdürmektedir” denildi.
Kapatılan Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışmak amacıyla başlatılan “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katıldığı için hakkında açılan davada 1 yıl 6 ay hapis cezası verilen Çelikkan, 14 Ağustos 2017’de cezaevine girdi. 68 gün özgürlüğünden mahrum bırakılan Çelikkan, 21 Ekim 2017’de cezası bir yılın altına düştüğü için “denetimli serbestlik” ile tahliye edilmişti.
Aldığı ödül sonrası, Türkiye’de özellikle OHAL ile birlikte karşılaşılan hak ihlalleriyle bağlantılı olarak sivil hak ve özgürlüklerin geldiği noktaya ilişkin Murat Çelikkan ile konuştuk.
‘KHK İLE DARALAN BİR SİVİL ALAN GÖRÜYORUZ’
Öncelikle Türkiye’de geçmişte güçlü bir sivil toplum hareketi olduğunu belirten Çelikkan, bugün ise özelde 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bu alanda yoğun hak ihlalleri yaşandığını ifade etti.
Bugün karşılaşılan uygulamaların, sivil alanın genişlemesi, yeşermesi ve güçlenmesi için en önemli temel haklardan olan ifade özgürlüğüne yönelik çok ciddi sınırlamalar ve kısıtlamalar getirdiğini belirten Çelikkan, bu ortamda da sivil alanın genişlemesinin, gücünü sürdürmesinin çok zor olduğunun altını çizdi.
Çelikkan, bugün içerisinde bulunulan hali ise, “KHK ile otoriterleşen devlet sürecinde daralan bir sivil alan görüyoruz. Bu sivil alana sadece sivil toplum örgütleri, dernekleri, vakıfları değil, siyasi partiler, diğer sivil kurumlarını da katacak olursanız hepsi açısından söz söyleme ve faaliyette bulunma açısından çok ciddi kısıtlamalar var” sözleriyle tanımladı.
‘SİVİL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN İHLALİ ENDİŞE YARATIYOR’
Çelikkan, son yıllarda gerek Avrupa Birliği, gerekse de Avrupa Konseyi’nin önemli yönetim pozisyonunda bulunan kişilerce ifade edilen veya kurumların yayınladığı raporların, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları açısından ciddi derecede geriye gittiğini ortaya koyduğuna da dikkat çekti. Sivil hak ve özgürlükler konusunda yaşanan ihlallerin, ciddi derecede endişe yarattığını vurgulayan Çelikkan, Avrupa’nın yaşanan bu hak ihlallerindeki yetersizliklerine dair yaklaşmını da eleştirdi.
Çelikkan, bu konuda şunları söyledi: “Görüyoruz ki Avrupa kurumlarının kriz anında müdahale edebilecek organizasyonları ve yapıları yok. Avrupa’nın genel yaklaşımı daha çok insan haklarının korunmasına yönelik önleyici önlemler almak üzere. Bir kriz dönemi için geliştirilmiş strateji ve politikalarının olmadığını görüyoruz. Yine de uluslararası kurumlar açısından Türkiye’deki hak örgütleriyle ya da tek tek hak mücadelesi veren kurum ya da kuruluş ve kişilerle dayanışmanın sürdüğünü görüyoruz.”
‘TÜRKİYE GİDEREK DEMOKRASİ KRİZİNE SÜRÜKLENİYOR’
Bugün Türkiye’de demokrasi temelli mücadele yürüten örgütlerin tehdit altında olduğunu söyleyen Çelikkan, bu kurumlarda çalışan insan hakları savunucularının da yine tutuklanma, yargılanma, gözaltına alınma riskiyle karşı karşıya olduğuna işaret etti. “Türkiye’de her gün bunun örneklerini görüyoruz. En son Twitter ve Facebook paylaşımları nedeniyle 700’den fazla gözaltı yapıldığını biliyoruz. Bunlar sırf barış yanlısı tutum aldıkları için bu muameleye tabi tutuluyor. Bunlar demokratik ve insan haklarına saygılı bir ülkede olabilecek şeyler değil” diyen Çelikkan, Türkiye bu anlamda giderek bir demokrasi krizine sürüklendiğini kaydetti.
‘İŞBİRLİĞİ VE DAYANIŞMA ÖN PLANA ÇIKMALI’
Çelikkan, mevcut tablo içerisinde sivil hak ve özgürlüklerin ihlaline dair ciddi çalışmalar yürüten kurumlara özellikle ihtiyaç olduğunu ifade etti. Kendileri gibi örgütlerin barış sürecinde etkili bir çalışma yapabilecek örgütler olduğunu, ancak şimdi bir savaş süreci yaşadıklarını dile getiren Çelikkan, hesaplaşmaya, geçmişle yüzleşmeye yönelik çalışmaların bu dönemde çok fazla karşılık bulmasına imkan olmadığını ifade etti. Çelikkan, “Dolayısıyla bir sivil toplum ve hak örgütü olarak genel işler yapacak durumdayız. O da çeşitli tehditler altında olan ve insanlarla dayanışmak. Dolayısıyla bu dönemde demokrasi ve insan haklarından yana olan örgütlerin dayanışmayı güçlendirmesi, ortak mücadele etmesi çok önemli. Dünyada da bu tür krizlerle başa çıkmak için güçlü şemsiye örgütlerinin olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ben bu dönemde işbirliği ve dayanışmanın ön plana çıkması gerektiğine inanıyorum” dedi.
‘BU KOLEKTİF BİR MÜCADELE’
Bu anlamda sivil haklar konusunda verilen bir ödüle, Türkiye’den bir ismin seçilmiş olmasının önemli olduğunu belirten Çelikkan, bu önemi ise; “Çünkü bu biraz da Türkiye’de olup bitenlere dikkat çekilmesine neden olabilecek bir şey. Yoksa özellikle hak mücadelesi veren dünyanın her yerinde de Türkiye’de de binlerce isimsiz insan var. Bu kolektif bir mücadele. Onların çabalarının ödüllendirilmesi son derece önemli. Türkiye’den benim dışımda da çok sayıda insan bu ödülü alabilirdi. Bu alanda böylesi bir mücadele var” sözleriyle açıkladı.
AVRUPA İYİ BİR SINAV VERMEDİ
Çelikkan, Efrin’e yönelik 28’nci gününe giren askeri operasyon ve ona bağlı olarak yaşananlara da değindi. “Savaşa karşı çıkmanın en temel nedenlerinden bir tanesi, savaşta ilk olarak gerçeğin ölmesidir” diyen Çelikkan, devamında ise şunları dile getirdi: “Yüzde yüz bu doğrudur diyebileceğim verilere sahip değilim ama bu tür çatışma ortamının özellikle orada yaşayan sivilleri çok ağır bir biçimde etkilediğini biliyor, görüyoruz. Türkiye yaklaşık 3 milyon ve daha fazla mülteciyi kabul etmek durumunda kaldı. Kimse bile isteye yaşadığı yeri, evini terk etmek istemez. Meçhule doğru bir yolculuğa çıkmak istemez. Bu açıdan olumsuzluğundan bahsedebilirim. Şu anda buna bağlı olarak gündemde olan mülteciler meselesinde Avrupa’nın iyi bir sınav vermediği açık bir şekilde ortada. Önemli olan Avrupa değerlerini mi yoksa Avrupa sınırlarını mı korumak? Önümüzdeki dönemde buna karar verilmesi gerekiyor. Çünkü güvenlikçi politikalar dünyanın her yerinde olduğu gibi demokrasi ve insan haklarına ilişkin değerlerin erozyonu anlamına geliyor.”
‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE BAŞKA YÖNTEM YOK’
Çelikkan, ifade özgürlüğü, sivil hak ve özgürlüklerin normalleşmesi konusunda öncelikli adım olarak ise Kürt sorunun çözümünü gösterdi. Çelikkan, “Benim her zaman söylediğim şey; en kötü barış, en iyi savaştan iyidir. Dolayısıyla Türkiye’de ve bölgede ciddi bir çatışma kaynağı haline gelen Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünden başka bir yöntem göremiyorum” diye konuştu.
Tarihi tecrübelerin de bunu gösterdiğini vurgulayan Çelikkan, “Çatışmanın bugüne kadar hiçbir çözüm olmadığını, insanlara daha büyük acı getirdiğini maalesef deneyimledik. Söyleyebileceğimiz tek şey, bir an evvel barışçıl çözüm konusunda adımlar atılması olabilir” dedi.
MA / Necla Demir