Obama, Hiroşima ve Alevi katliamları

 

Hiroşima’yı ziyaret edecek Obama yönetimindeki ABD emperyal aygıtı, nükleer silahlara sahip Rusya ve Çin’e tüm dünyayı felakete sürükleyecek ölçekte tehlikeli politikaları dayatıyor. Müttefikleri değişik cihatçı güçler Suriye’de Aleviler’e dönük katliamlara yeni sayfalar ekliyorlar

 

Obama bu kez Hiroşima’yı ziyaret ediyor. Obama’nın, ABD tarafından atom bombasıyla vurulan bu şehri ziyaret edecek ilk ABD Başkanı olması; ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’de kullandığı atom bombaları nedeniyle onun Japon halkından özür dilemesi olasılığını gündeme getirmişti. Ancak Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklamada, “ABD Başkanı Barack Obama’nın Japonya ziyareti sırasında Hiroşima’ya atom bombası atılması nedeniyle özür dilemeyeceği, konunun tarihçiler tarafından incelenmesi gerektiği” bildirildi.

Beyaz Saray Sözcüsü John Earnest basın toplantısında bir gazetecinin “özür dilemenin nesi yanlış” sorusuna, “Bu tarihçilerin düşündüğü ve tarihçiler için incelenmesi tamamen meşru bir konu. Başkan Obama, ziyaretinin, nükleer silahların olmadığı bir dünya hedefinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda ileriye dönük bir sinyal olmasını istiyor” dedi.

Beyaz Saray sözcüsünün yaklaşımı, Türk devlet yetkililerinin Ermeni Soykırımı gündeme geldiğinde takındıkları tutumun aynısı: “Bu konuyu tarihçilere bırakalım.” Tabii her iki konuda da sözü edilenler, önceliği gerçekler değil devletinin çıkarlarını korumak olan milliyetçi-şoven tarihçiler. “Bu konuyu tarihçilere bırakalım” ve “biz işimize devam edelim…” Nasıl mı?

Örneğin Türkiye’de, “tarihçiler Ermeni Soykırımı’nı araştırırken”, Türk devlet güçleri Sur, Cizre, Şırnak’tan Suriye içlerine uzanan bir coğrafi yayılımla Ermeni Soykırımı benzeri faaliyetlerini sürdürsünler. ABD tabii ki çapı gereği karşılaştırılamaz büyüklükte bir coğrafi alanda sürdürüyor faaliyetlerini, “dünya çapında egemenlik” ve bunun için “sürekli savaş”… Güney Çin Denizi’nden Rusya sınırlarına, oradan Ortadoğu’ya…

ABD’nin emperyalist yönetim aygıtının “özür dilenecek bir şey yok” dediği Hiroşima ve Nagazaki’de ABD Hava Kuvvetleri tarafından atılan atom bombaları sonucunda 135.000 ile 300.000 arası Japon yurttaşının öldüğü tahmin ediliyor ve bunların ezici çoğunluğu kadın, çocuk ve savaşamayacak durumdaki yaşlılardı. Bunda özür dilenecek ne var ki? Büyük bir savaş ortasında olur böyle şeyler… Öyle ya Ermeni katliamı da bir başka büyük savaş ortasında gerçekleşmişti…

Emperyalist ABD yönetiminin özür dilemekten kaçındığı bu büyük katliam neden yapılmıştı? ABD’nin emperyalist egemenliğini meşrulaştıran ideolosine göre, Japonya’yı ‘koşulsuz teslime’ zorlamak ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı bitirmek için.

Oysa Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombaları; kadın, çocuk ve yaşlıların kitlesel olarak katledilmesi, Japon kentlerinin yerle bir edilmesi böyle bir sonuca ulaşmak için kullanılacak uygun yöntemler değildi. Bunların uygun ve ahlaki yöntemler olmadığını bizzat bu operasyonlarda yer almış dönemin ABD askeri yetkilileri daha sonra defalarca belirtmişti, ancak ABD’nin emperyalist egemenlik ideolojisinin oluşum ve dalga dalga her yana nüfuz etme sürecinde bu yaklaşımlar “buharlaşmıştı”.

Örneğin Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bombalarının atılması emrini veren ABD Başkanı Truman’ın Genelkurmay Başkanı Willam Leahy 1950 yılında yayınlanan “Oradaydım” başlıklı anılarında, “Hiroşima ve Nagazaki’de kullandığımız bu barbarca silah Japonya ile savaşımızda hiçbir maddi yardım sağlamadı. Japon’lar zaten yenilmiş ve teslim olmaya hazırdı. Bunu ilk olarak kullanarak Karanlık Çağların ortak standardı barbarlığı benimsemiş olduk. Bu tarz bir savaş yapmayı düşünmüyordum ve savaşlar, kadınları ve çocukları yok ederek kazanılamazlar.” demişti.

Bunları söylemişti ama, “Karanlık çağlardaki barbar”ların genelde savaş alanlarında yaklaşık olarak birbirine eşit silahlarla savaştıklarını, düşmanlarının şehirlerindeki savunmasız insanların tepesine hava operasyonlarıyla atom bombası atacak kadar alçaklaşmadıklarını dile getirmemişti.

ABD Hava Kuvvetleri Komutanı Henry Arnold, Hiroşima’ya atom bombası atılmasından 11 gün sonra 17 Ağustos’ta, Japonların teslim olmasının nedeninin bu bomba olup olmadığını soran New York Times muhabirine, “Japonlar ilk atom bombasının düşmesinden önce zaten umutsuz bir durumdaydı, çünkü hava sahalarının kontrollerini kaybetmişlerdi.” yanıtını vermişti.

ABD’nin Pasifik Filosu Komutanı Amiral Chester Nimitz de atom bombalarının atılmasından iki ay sonra konuya dair, “Saf askeri bakış açısından atom bombası belirleyici bir rol oynamadı” demişti.

ABD 3. Filo Komutanı William Halsey, 1946 yılında konuya ilişkin şunları söylemişti:

“Atom bombasının ilk kullanılması gereksiz bir deneydi. Onu atmak bir hataydı. Bilim adamları bu oyuncağa sahip olmuştu ve bunu denemek istiyorlardı. Onu attılar.”

Daha sonra ABD Başkanlığı da yapacak olan General Dwight Eisenhover atom bombasının kullanılmasını şöyle yorumlamıştı: “Onları bu berbat şeyle vurmak hiç gerekli değildi.”

Ve ABD’de dönemin tanınmış şahin generallerinden Curtis L. May atom bombasının kullanılmasından bir ay sonra, “Sonuçta, atom bombası savaşın sona ermesinde hiç bir şey yapmadı” demişti.

Görüldüğü gibi, ABD savaş aygıtının önemli unsurlarının büyük bir çoğunluğu ABD’nin kullandığı atom bombaları hakkında daha sonra oluşan resmi ABD görüşünün temelsiz ve gerçekliklerle alakasız olduğunu net bir biçimde ortaya koymuşlardı.

ABD yönetiminin 20. ve 21. yüzyıldaki korkunç suç sicilinin en kabarık bölümlerinden birisini oluşturan Japonya kısmı, çok fazla bilinmeyen önemli detaylara sahiptir, mesele sadece kullanılan atom bombaları değildir. 1945 yazı boyunca ABD Hava Kuvvetleri 38 Japon şehrini hedef alan süreklileşmiş hava bombardımanları gerçekleştirdi. Bombalamalar öyle boyutlara sahipti ki, bu 38 şehir kısmen ya da bütünüyle tahrip oldu. Tahminlere göre, 300.000 insan ölürken, 750.000 insan yaralandı. 1.7 milyon insan yerleşim birimlerini terk etmek zorunda kaldı.

9 Mart 1945 gecesi başlayan ve 10 Mart 1945 gecesi de devam eden Tokyo’nun bombalanması, tarih boyunca bir şehrin maruz kaldığı en büyük yıkıma yol açmıştı. Şehrin çok büyük bir kısmı yanarken, 120.000 insan hayatını kaybetti ve bu korkunç sonuç atom bombasının değil, geleneksel bombaların kullanılmasıyla ortaya çıkmıştı.

1945 yazının bu korkunç günlerinde yaşanan bombalamalar o boyutlara ulaşmıştı ki, Hiroşima şehirlerdeki tahribat ölçü olarak alındığında 17. ve sivil kayıplar konusunda 2. sıradaydı.

Bilindiği gibi 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın agresif güçlerinden birisi faşist bir iktidarın yönettiği Japonya idi ve bu faşist yönetim korkunç savaş suçları işlemişti. ABD’nin 1945 yazında Japonya’da sivillere yönelik bu korkunç hava operasyonları, esas olarak artık kazananı ve kaybedeni büyük ölçüde belli olmuş bir savaşın sonunda tüm dünyaya dostlara da düşmanlara da dünya egemenliği yolunda hiç bir engele ya da pürüze tahammül edemeyeceğini göstermeyi, ne kadar kıyıcı ve acımasız olabileceğini zihinlere kazımayı hedefliyordu.

Faşizme karşı savaşta gösterdiği performansla dünya çapında büyük prestij, sempati kazanan Sovyet Sosyalizmi’ne verilen askeri mesaj ise, Japonya’da 1945 yazında gerçekleşen bu korkunç katliamların bir başka nedeniydi. ABD 1945 yazındaki bu bombardımanlarıyla bundan böyle emperyalist-kapitalist dünyanın jandarması olduğunu ilan ediyor ve sadece itaat istiyordu. Bu korkunç bombardıman kampanyası esas olarak Japon halkını hedef alırken, savaş suçlusu faşist Japon yöneticilerinin kendi savaş suçlarının bir kısmının üzerini örtmesine yardım edecek bir psikolojik ortamın oluşmasına da neden olmuştu.

ABD yönetiminin özür dilemeye gerek duymadığı suçlarının sadece bir kısmı bunlar, ama bunları tam da bu günlerde gündeme getirmemize neden olan asıl gelişmeler ABD emperyalizminin dünya egemenliğini sürdürmek için geliştirdiği yeni agresif hamlelerin yarattığı büyük tehlikeler. Beyaz Saray sözcüsünün ifade ettiği, “Başkan Obama, ziyaretinin, nükleer silahların olmadığı bir dünya hedefinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda ileriye dönük bir sinyal olmasını istiyor” sözlerinin tam aksine, Obama’nın ziyaretinin Asya’da yeni yıkımlara yol açacak savaşlara yakıt sağlayacak yönelişlere sahip olmasıdır.

Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lu Kang dün yaptığı açıklamada Japonya’ya bir çağrıda bulunarak “militarizme geri dönülmemesini” istedi. Kang, militarizmin Japonya’nın komşularına ve dünyanın geri kalanına yarattığı acıları anımsattı. Kang’ın çağrısı temelsiz değildi, çünkü Japonya Çin’in belirli bölgelerini işgal etmiş, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında  burada katliamlar yapmış  ve büyük savaş suçları işlemişti.

ABD’nin son yıllarda Çin’i çevreleme stratejisi çerçevesinde gerçekleştirdiği politik-askeri hamlelerin gelişmesi ve bu kapsam içinde, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında “pasifizm”i anayasasına yazmış Japonya’nın anayasasındaki bu maddede  bu yıl yaptığı değişiklik ve askeri faaliyetlerinde gözlenen yoğunlaşma Çin’in mesajının anlamını ve Japonya’nın hamlelerinin ABD stratejisi ile ilişkisini ortaya koymaktadır. Çin’in Güney Çin Denizi’nde inşa ettiği adaların ve kayalıkların etrafındaki 12 millik kuşağı tanımayan ve bu yıl bu kuşağı birkaç kez geçerek provokasyon yaratan ABD Donanması’na ait gemiler, aynı provokasyonu geçtiğimiz günlerde bir kez daha gerçekleştirdiler.

Çin’e yönelik bu yeni provokasyon devam ederken NATO Müttefik Kuvvetler Başkomutanı’nın yeni provokatif açıklaması ajanslara düştü. Komutan şunları söylemişti:

“NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Başkomutanı General Curtis Scaparrotti, Rusya’nın saldırgan politikasının devam etmesi durumunda ittifakın Rusya ile savaşa hazır olması gerektiğini belirtti. Kremlin’in “tüm uluslararası normlara meydan okuyan saldırgan” davranış sergilediğini ifade eden Scaparrotti, bu sebepten dolayı NATO’nun Rusya ile sivil ve askeri işbirliğinden vazgeçtiğini de bildirdi.”

ABD önderliğindeki NATO güçlerinin Rusya’ya karşı son bir kaç yılda doruk noktasına yükselen saldırgan tutumunun yeni bir dışavurumu olan bu açıklama, Beyaz Saray sözcüsünün sözlerinin aksine nükleer bir felaketi tetikleyecek politikaların ABD’nin emperyalist yönetici sınıfı tarafından üretildiğini açık bir biçimde ortaya koyuyor. Rusya’nın sınırlarında son bir kaç yılda yaşanan NATO askeri hareketliliği savaş olasılığını yükselten asıl faktördür.

Hiroşima’yı ziyaret edecek Obama yönetimindeki ABD emperyal aygıtı, nükleer silahlara sahip Rusya ve Çin’e tüm dünyayı felakete sürükleyecek ölçekte tehlikeli politikaları dayatıyor. ABD, İngiltere ve Fransa’nın dağ gibi arkasında durup geçtiğimiz gün Birleşmiş Milletler’de terörist örgüt ilan edilmesini engelledikleri müttefikleri Ahrar’uş Şam, İslam Ordusu bileşeni cihatçı güçler Suriye’de Alevilere dönük katliamlara yeni sayfalar ekliyorlar. ABD ve AB güdümlü “özgür basın”, Alevilere yönelik katliamlar düzenleyen cihatçı katilleri bir kez daha “isyancılar” olarak taltif ediyor. ABD ve AB’nin isyancıları, Hama ile Humus kentleri sınırında bulunan Alevilerin yaşadığı el-Zara köyünde onlarca kişiyi evlerinde kurşuna diziyor.

 Cenk Ağcabay-Sendika.org

EN SON EKLENENLER