Öcalan: Kaosvari hastalıklar türemektedir

Burjuvazinin elinde iktidar ve sömürü gücü toplumun bağrına sızmış bir kanser hastalığıdır. Yaygınlaşan bireysel kanser ve AIDS vb. hastalıkların bu toplumsal kanserle bağını tespit etmek için bilim insanı olmak gerekmiyor. Hobbes, kapitalist toplumun doğuş koşullarında iktidar (devlet) ihtiyacını tanımlarken, ‘insanın birbirinin kurdu olmasını önlemek’ olarak değerlendirir. Bu tersinden doğru bir saptamadır. Kapitalizm insanı insanın kurdu yapmak için iktidarını kurar. Modern gerçeklikte insan sadece birbirinin değil, tüm doğanın kurdu kesilmiştir. Azami kâr ve birikim peşinde koşan, azgınlaştıran güç olan iktidara konduktan sonra, bu sınıf istismar için toplum ve doğa içinde geriye ne bırakabilir?

HİÇBİR HAKİM TOPLUM BU DENLİ TAHRİPKAR OLMAMIŞTIR

Marksizm’in oldukça çözümlediği değer, kâr, emek, paylaşım, emperyalizm, savaş gibi kavramların kapitalizmdeki işlevlerini bu çerçevede anlamak daha öğreticidir. Din kitaplarında geçen mahşere yakın ‘Deccal gelecek’ tabiri bu sınıfın (burjuvazinin) gerçekliğine oldukça denk gelmektedir. Hiçbir hakim toplum sistemi toplumun temellerine ve doğal çevresine karşı bu denli bir saldırı ve tahrip gücü olamamıştır. Ulusal olgudan ırkçı milliyetçiliği ve faşizmi, doğaya hakim olma olgusundan ekolojik felaketi, kâr olgusundan muazzam işsizliği doğuran burjuva sınıf gerçekliği artık kendini yeme aşamasındadır. Her geçen gün öz niteliklerini yitirerek yok olmaktadır. Kendisine karşı devrimi proletarya değil kendisi yapmaktadır. Yeni toplumsal zaman kendisini ancak bu sınıfsal vevobahisgir.com gerçekliğin sürdürülemez oluşu, dolayısıyla çözülmesi temelinde kurabilir.

TARİHİNDE İLK DEFA KAOS’UN CENDERESİNE GİRDİĞİNİ FARK ETMEKTEDİR

Kapitalizmin ‘herkesi herkesin kurdu haline getirmesi’ genel bir güvenlik sorununa yol açmaktadır. Toplumsal güvenlik artık sadece dıştan eşkıyalarca veya hukukla belirlenmiş suçlarla bozulmamakta; sistemin yol açtığı açlık ve işsizlik başta olmak üzere temel güvenlik nedenlerini beraberinde getirmektedir. Eğitim ve sağlık bir yandan artan maliyetler, diğer yandan artan nüfustan ötürü çözüm bulamamaktadır. Kanser, AIDS, stres başta olmak üzere kaosvari hastalıklar türemektedir. Her türlü çevre, konut, sağlık, eğitim, iş, güvenlik başta olmak üzere, vazgeçilmez yaşam unsurlarından kopmayla yüz yüze gelen toplum, tarihinde ilk defa köklü çözüm bulamamanın, yani kaos’un cenderesine girdiğini fark etmektedir. Çözümsüzlüğün baş döndürdüğü bir süreçtir bu.

İKTİDARIN TEKELİNDE OLAN BİLİM ROLÜNÜ OYNAMIYOR

Tarihsel toplum sistemlerinde bu süreçlerde daha çok devreye girmesi gereken savunma mekanizmaları, sanat ve bilim-teknik, aşırı resmi iktidar tekelliğinden ötürü rolünü oynayamamaktadır. Komünal dayanışma çözüldükçe geleneksel savunma güçsüzleşmekte, yerini bireysel şiddete ve çete şiddetine bırakmaktadır. İktidar terörüne karşı kabile ve aşiret terörü canlanmaktadır. Devlet bünyesindeki savaşçı-iktidar gücü çıplak hale geldikçe, toplumun meşru savunma durumu doğmaktadır. Hukuk devletinin en genel eşitlik kuralları uygulanmadıkça, insan hakları ve demokratik ifade tarzları ambargo koydukça zorunlu olarak hakları savunma güçleri oluşmakta, bu da ortamı karşılıklı şiddet sarmalına sokmaktadır. Krizden çıkış yerine krizin daha da şiddetlenmesine katkıda bulunmaktadır. Devlet milliyetçiliği aşırı tırmandırıldığında etnik milliyetçilik geliştirilmektedir. Şiddetin bir kanalı da bu olmaktadır.

SPOR VE SANAT UYUŞTURUCU ARAÇLARA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Spor ve sanat gibi maddi çelişki ve ilişkileri yumuşatıp anlaşılır kılmada ve çözüme katkıda bulunmada işlev yüklenmesi gereken kurumsal etkinlikler tersine uyuşturma araçlarına dönüştürülerek, sahte bir durumun doğmasına katkıda bulunmaktadır. Din, mezhep ve tarikatlara benzer işlevler yüklenerek toplumun gerçeği görmesine engel teşkil etmekte, ‘öte dünyalar’ yanında tutucu cemaatler oluşturularak gerçek çözüm yolunda engel konumuna getirilmektedir. Spor, sanat ve din üçlüsü tarihsel toplumsal özlerinden kopartılarak at gözlüğü ve teneke yüreklilikle bakıp duyarsızlaştırılmakta, sahte hayali paradigma yaratılarak çözümsüzlük topluma bir kader gibi dayatılmaktadır. Kaosa karşı bu tür direnme tersine sonuç verip kaosu daha da derinleştirmektedir.

İKTİDARIN TEKELİNDEKİ BİLİM VE TEKNİK

En çok bu dönemlerde aydınlatıcı, yeniden yapılandırmada yol gösterici ve olanak sunucu rol oynayan bilim ve teknik ağır iktidar tekelinden dolayı toplumsal çözüme yansıtılmamaktadır. Fili kıllarıyla tarif etmek, fareyi fille ezmek gibi bir rolde tutulmaktadır. Muazzam çözüm olanakları anlamsız silahlanma ve savaşlara, toplumun temel ihtiyaçlarına uygun olmayan salt kâr amaçlı ürünler elde etmeye yönlendirilerek olumsuzluğa yol açılmakta, dolayısıyla kaosun gelişiminde kullanılmaktadır.

Sistemin tüm toplumu katarak yol açtığı kaosa ilişkin tanımımızı daha da geliştirmek mümkündür. Ama amacımızı karşılamada bu tanımlama bile oldukça aydınlatıcıdır. Kaos durumunu anlaşılır kılmadan, sanki normal düzende yaşıyormuşuz gibi düşünür ve davranırsak, temel yanlışlara düşmekten, dolayısıyla çözüm yerine çözümsüzlüğü tekrar yaşamaktan kurtulamayız. Entelektüel çabaya bu dönemdeki gereklilik diğer dönemlerdekinden katbekat fazladır. Özellikle olup bitenin eski bilimsel yapılarla -üniversite, din- anlaşılmak yerine yanlış anlaşılmasına yol açması, gerçekten aydınlatıcı entelektüel çabanın değerini artırmaktadır. İktidara bağlı bilim ve din, ortamı çarpık göstermede ve sahte paradigmalar sunmada son derece etkinleşir. Bilim ve dinin, sanatın ve sporun karşıdevrimci rolünü bu dönemlerde daha iyi görmeliyiz. Yanıltmayan, topluma gerçek projeler ve paradigmalar sunan bilim ve bilim yapılanmalarına -sosyal bilim okul ve akademileri- ihtiyaç arttıkça artar. Mücadele öncelikle entelektüel alanda, yani zihniyet alanında kazanılmalıdır. Zihniyet devriminin belirleyici önem kazandığı bir süreç yaşanmaktadır.

Zihniyet savaşımı moral değerlerle birlikte olmalıdır. Moral, ahlak zihniyetle birlikte kazanılmadıkça, sonuç alma kuşkulu ve geçici olur. Sistemin muazzam ahlaksızlaştırıcı gerçeği göz önüne alınarak topluma gerekli ve yeterli etik ve ahlaki davranışlar, kişilikler ve kurumlar da temsilini bulmalıdır. Kaosla etik ve ahlaktan yoksun bir karşılaşma, birey ve toplumun yutulmasıyla sonuçlanabilir. Ahlak toplumsal geleneği asla göz ardı etmeden, onunla uyumlu yeni toplum etiğini eklemelidir. Kaos sürecinde hakim sistem tarafından artık demagojik bir araç durumuna sokulan siyaset kurum ve araçlarına karşı toplumun yeniden yapılanması için gerekli politikalar ve araçlarına özel bir önem vermek gerekir. Demokratik ve ekolojik toplumun gerçekleştirilmesinde rol oynayabilecek politik kurumlar olarak partiler, seçimler, meclisler ve yerel yönetimler sorunu içerik ve biçimde araçsal çözümünü bulmalıdır.

Abdullah Öcalan’ın “Bir Halkı Savunmak” adlı savunmasından alınmıştır.

ANF

 

EN SON EKLENENLER