Özgürlük ve eşitlik için birleşelim!

ERDAL YILDIRIM

Bugün dahi bir araya gelmeyi beceremeyenler, böylesine basit bir tarihi, sosyolojik, toplumsal gerçeği göremeyenlerin sonunun, Alman şair, yazar Bertolt Brecht’in “Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar!” sözündeki gibi olması kaçınılmazdır..

Ülkenin bu günlere geleceği yıllar öncesinden belliydi. Yaşadıklarımızın hiçbirisi birden bire ve kendiliğinden olmadı.. Bu yaşadığımız süreç adım adım işlendi.. İktidarı ele geçirenler yıllar süren bir örgütlenme, planlama sonucu bugün devlet erkinin tüm mekanizmalarını ele geçirmiş durumdalar.

Yıllar öncesinden bugünleri görenler hatırlatma ve uyarılarını, bugünlerle ilgili öngörülerini gerektiği gibi dikkate almayanlar şimdilerde dövünmeye başladılar. Örneğin Uğur Mumcu bundan tam 20 yıl önce kendisine yöneltilen “Laikliğin tehlikede olduğunu düşünüyor musunuz”sorusuna “Türkiye’de son 10 yıldır tarikat, siyaset, ticaret üçgeni var. İslamcı ideoloji veya tarikatlar yasaları aşan bir ayrıcalık sahibi oluyor. Bu nedenle devlet eliyle laiklik yok ediliyor” diyordu. Her ne kadar bu ülkede cumhuriyet kurulduğundan beri hiçbir zaman gerçek laiklik olmasa da, bu yanıt anlam olarak bugünlere işaret ediyor olduğundan önemli bir tespiti içinde barındırıyordu..

2 Temmuz 1993’te Madımak Otelinde katledilen 33 can ile aynı otelde olan, katliamdan kurtulan Aziz Nesin de bugünler için: “Şimdi bunlar imam hatip mezunlarını askeri okullara, Harbiye’ye yerleştiriyorlar. İleride subaylar bunlardan olacak. Orduyu ele geçirecekler. Savcılar, hâkimler, yargı, baro, mühendisler, doktorlar bunlardan olacak. Yürütmeyi, Yargıyı, Yasamayı ele geçirecekler. Belediye Başkanı, Milletvekilleri bunlardan olacak.. Ve işte bu yolla iktidara gelecekler ve yarın çok büyük bir felaket gelecektir. Ülkenin siyasetçilerinin, aydınlarının uyanması gerekiyor” diyordu.

“Uyanması gerekiyor” demişti.. Ama ne yazık ki, küçük sırça köşklerinde, yumuşak koltuklarında umarsızca yaşayanlar bir türlü uyanmadı, uyanamadılar. Hatta kimi “solcu, sosyalist, devrimci” olduğunu düşünenler, iktidarın siyaset alanında sunduğu bazı küçük kırıntıları“ da demokrasi geliyor sandı ve bu gerici iktidarlara “yetmez ama, evet” diyerek yol verdi, destek verdiler.

Uyanamadık. Her köşede yüzlerce binlerce Kuran kursu açıldı, Cemaatler ayrı camiler, ayrı ticaret birliklerde, ayrı tarikatlarda örgütlemeler gerçekleştirdi. Yasak olmayan “türban” için sokak gösterileri tertiplediler. Gün geldi kendilerini türbanla, gün geldi zincirlerle kapılara bağlayıp din sömürüsü şovlarına ve mağdur edebiyatına iktidardaki zihniyetle birlikte devam ettiler.

Gün geldi, “demokrasi, özgürlük, eşitlik mücadelesi verme” iddiasında olan bazı kesimler, kimi aydın, yazar, çizer, akademisyen ve entelektüeller sadece İslama, yani Sünnilere hizmet eden ve diğer tüm farklı inançlar üzerinde bir baskı ve asimilasyon aygıtına dönüşmüş “DİB Diyanet İşleri Başkanlığının kapatılması” ve “ZDD Zorunlu Din Derslerinin Kaldırılması” ile ilgili Alevi örgütlerinin sürdürdüğü mücadeleyi görmezden, duymazdan geldi . Her geçen gün artan tesettürlü insan ve ülkedeki okul sayısından daha fazla olan cami sayısını “inanç özgürlüğü” saydılar.. Kimi çevreler de, gün geldi, Kürt ulusunun mücadelesine sırt çevirdiler, ya da devrimcilerin, sosyalistlerin mücadelesine yeteri desteği vermediler.

Evet, hiçbir şey birden bire olmadı.. İktidarı ele geçiren zihniyetle yandaşları ve birlikte hareket ettikleri kimi çevreler güç gösterilerine devam ettiler. Gün geldi Ramazanda oruç tutmayanları dövdüler, öldürdüler. Gün geldi “aykırı” dedikleri farklı tercihleri olan kişileri dövüp öldürdüler. Kadın ölümlerini adeta özendirdiler. Taciz ve tecavüz suçlularını, hırsızları, uyuşturucu kullanıcılarını özendirip kimi mahallelere yönlendirdiler. Ve gün geldi önlerinde engel gördükleri aydın, yazar, çizer, bilim adamı, gazetecileri, Alevileri, Kürtleri, sol, sosyalist düşünce insanlarını ya gözaltına alıp tutukladılar, ya da kimi gün bireysel, kimi gün toplu şekilde öldürdüler.

Gün uyanma günüdür, başka çaresi yok. Küçük ayrılıkları, farklılıkları zenginliğimiz olarak görecek ve Alevisi, Kürdü, Türkü, Çerkezi, Gürcüsü, demokratı, sosyal demokratı, çevrecisi, yurtseveri, sol, sosyalisti, devrimcisi ile olabildiğince geniş bir demokrasi cephesi oluşturmak zorundayız. Gün, faşizme karşı birleşik cepheyi mutlaka gerçekleştirmek zorunda olduğumuz gündür.

Henüz bitmiş bir şey yok. Özgürlük, eşitlik, güzel yarınlara olan inancımızı yitirmiş değiliz. Faşizmin mahkemeleri haksız, hukuksuz, adaletsiz gözaltı, tutuklamalar vermeye devam etseler de, işçilere, memurlara, akademisyenlere görevlerinden el çektirmeye devam etseler de, gündüzü geceye, aydınlığı karanlığa dönüştüremez. Kimi aydın, yazar, gazeteci ve medya mensuplarının korkudan “yazmayı, konuşmayı bırakma kararı alması” da bizim aydınlığa, insanlığa, özgürlüğe ait düşlerimizi köreltemez. Bugüne kadar dayanışmayı, birlikte mücadeleyi becerememiş olsak da, bunu bugün ve yarınlarda mutlaka başaracağız. Harami saltanatını, zulmün tüm kalelerini eninde sonunda yıkacağız.

Biz özgürlük, eşitlik, barış isteyenler henüz son sözümüzü söylemedik. Tarih öğretmiştir ki, tiranlar, zalimler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, saltanatları sonsuza dek süremez. Gün gelir kan susar, zulüm biter. Ve bugünlerden geriye son sözü hep direnenler söyler..

Son olarak Brecht’in “Faşizme karşı birleşmeyenler, faşizmin zindanlarında buluşurlar” sözünü bir daha anımsatıyor ve güzel yarınlar için, insanlık için, özgürlük için, barış için mücadele edenlere, edeceklere binlerce selam olsun diyorum..

 

EN SON EKLENENLER