Paramaz’ın babası: Rojava özgür bir dünyaya açılan kapıdır

“Özgür bir dünyaya açılan kapıdır” diye tanımladığı Rojava’da yaşamaya karar veren Kobanê’de yaşamını yitiren Paramaz Kızılbaş’ın babası Hikmet Acun, oradaki yaşamı anlattı. Acun, “Rojava artık bir toprak parçası değildir, evrensel olanın parçasıdır” dedi.

Kobanê’de enternasyonalist mücadele saflarında DAİŞ’ e karşı savaşırken 7 Ekim 2014 tarihinde yaşamını yitiren YPG’li Suphi Nejat Ağırnaslı’nın (Paramaz Kızılbaş) babası Hikmet Acun, 3 yıldır Rojava’da yaşıyor. “Özgür bir dünyaya açılan kapıdır” sözleriyle tanımladığı Rojava’ya devrimin içinde olmak, onun bir parçası ve öznesi olmak için gittiğini söylüyor Acun. İstanbul’daki yaşamını terk ederek Rojava’ya yerleşen Acun, burada kurulan çeşitli kooperatiflerde çalışıyor. Rojava’nın artık bir toprak parçası değil, evrensel olanın parçası olduğunu belirten Acun, Türkiyeli solcuların da neden Rojava’da bulunmadığını eleştiriyor.

“Buradaki devrim değilse, neredeki devrimdir?” diye soran Acun, Rojava’daki yaşamına ilişkin sorularımızı yanıtladı.

* Neden ve nasıl Rojava’da yaşamaya karar verdiniz? Şu an nerede yaşıyorsunuz?

Rojava’da yaşamaya karar vermedim. Rojava devriminin içinde olmak, onun bir parçası ve öznesi olarak Rojava devrimine geldim. Rojava’nın bugünü, bölgenin geleceğini inşa ediyor. Buna Türkiye de dahil. Türk solculuk geleneğinin tarihine bakıldığında ilk defa bu kuşak ‘şark’ topraklarında Kürt devrimci güçleriyle sahiciliği olan bir ilişki kurmuştur. Bu bakımdan Rojava’daki devrimci kriz, kendi hacminden büyük siyasal ve sosyal değiştiricilik gücüne sahiptir. Bir de elbette Rojava artık bir toprak parçası değildir, evrensel olanın parçasıdır. 20. yüzyıl devrimlerinin bu topraklarda bir kez daha yoklanmasıdır. Aslında soruyu tersinden sormak gerekir, solcuların bir kısmı neden Rojava’da değil. Buradaki devrim değilse, neredeki devrimdir? Soru mühim!

* Rojava’ya gitmeden önce İstanbul’daki yaşamınız nasıldı?

İstanbul’da da devrimciydim. Her anlamda mülkiyetsiz ve “iktidarsız” hayatım oldu. Tüm devrimcilik hayatım boyunca kapitalizm tarafından içirilmeden yaşama becerileri geliştirdim. HDP’de değil; ama HDK içinde oldum. Rojava’ya gelişim de İstanbul’daki hayatımın bir devamı.

* Rojava’ya gitmeye karar verdiğinizde arkadaş çevrenizin size yaklaşımları ne oldu? Sizden etkilenip Rojava’da yaşamak isteyenler oldu mu?

Benden etkilenip gelmek isteyenler olmadı! Böyle bir beklentim de olmadı. Çünkü insanların yaşama alışkanlıkları ve kendi hayatlarıyla kurdukları ilişki, onların siyaset yapma biçimlerini de belirliyor. Çoğu solcu artık risk almadan solculuk yapmak istiyor. Çünkü bağımlı oldukları bir orta sınıf hayatları var. Kibir de Rojava’da savaş var; savaş gerçek, savaşmak gerçek, cephe gerçek, ölüm gerçek. İstanbul ya da başka kentlerin gündeliğinde pek çok insan için ölüm sadece bir ihtimal, Rojava’da hayat bir ihtimal. Bu bakımdan buralara gelmek, devrimin zamansallığı içinde olmak için kendinden ve alışkanlıklarından kopuş yaşaman gerekli. İşte bu yüzden gelmek isteyenler olmadı. Böyle bir beklentim de olmadı.

* Kürtçe öğrenebildiniz mi?

Bu tuzak bir soru! Neden Arapça öğrendin mi diye sormadın. Mesela Süryanice, Ermenice… Bunlar da bu toprakların yaşayan dili…

* Rojava’da Paramaz’ın arkadaşlarıyla karşılaşıyor musunuz? Neler hissediyorsunuz?

Rojava’da fiziki anlamda Paramaz’ın arkadaşları kalmadı. Hepsi şehit düştü. Ama Paramazları soruyorsan onlardan çok ve iç, içeyiz. Neler hissediyorum? Onlarla aynı devrimi paylaşmaktan, aynı savaşın içinde olmaktan, aynı göğe bakmaktan mutluluk duyuyorum. Onların hepsi genç, cüretli, kendileriyle hesaplarını bitirmiş, devrimin cephelerinde savaşıyorlar. Onlar bir tarih yazıyor, bir gelenek inşa ediyor. Bu bakımdan o genç insanlarla omuzdaş olmak müthiş onur verici.

* Paramaz hangi koşullar altında büyüdü ve sizce neden Rojava Devrimi’ne katılma kararı aldı?

Paramaz doğduğunda biz aranıyorduk ve sahte kimliklerle yaşıyorduk. Doğumundan 2 saat sonra onu hastaneden kaçırdık. 16 yaşına kadar kimliği olmadı. Sonra 90’lı yıllarda yurtdışına çıkmak zorunda kaldık. Nejat İlkokulu ve Gymnasium’u (üniversiteye hazırlık okulu) Almanya’da bitirdi. Orada Alman komünistleri ile çalıştı, daha sonra ANTİFA’cılarla oldu. Almanya’da politikti. Sonra annesiyle Türkiye’ye döndü, Boğaziçi Üniversitesi’ne girdi, sosyoloji okudu, Master’ını yine aynı bölümde yaptı. Master yaptığı dönemde KCK gençlik yapılanması üzerinden gözaltına alındı. Okul yıllarında zaten politik olarak hep aktifti. Akademisyenliğe sırtını döndü. Latince dahil birkaç yabancı dil bildiği için çevirmenlik yaptı. Kariyer ve ikbal peşinde koşmadı. Temiz yaşamaya çalıştı, bunu başardı da. Nejat’ın Rojava’ya gelişi kendini bir devrimci olarak konumlandırmasıyla doğrudan ilgili. O bir Marksist’ti ve devrimlerden uzak duramazdı. Rojava’ya Amed eyaletinden bir grup gerilla ile geldi. Yani doğrudan gelmedi, Rojava’dan önce gerillaya katılımı var. Onun derdi Türkiye devrimci hareketine Kobanê üzerinden bir yol açmaktı. Söyleyeceğini zaten vasiyetinde ve bizlere bıraktığı mektuplarında söyledi.

* Rojava’da neler yapıyorsunuz, bir günlük yaşamınızı kısaca anlatır mısınız?

Devrimin günlüğü nasıl işliyorsa onun gününü yaşıyorum. Devrimi inşa etmenin, toplumu değiştirmenin toplumu dönüştürecek yöntemlerin geliştirilmesi, örgütlemenin yaratılması, gündelik sorunların çözülmesi, ihtiyaçların karşılanması… İhtiyaç derken sadece gıda olarak günlük 700 tondan fazla gıda tedarik etmek zorundayız. Bu bir koşu koşmak gibi. Biz her gün sabah 07.00’den sonra koşuyoruz.

* Rojava’da yaşam nasıl, kısaca özetler misiniz? Oradaki sistemi anlatır mısınız?

Rojvava’da hayat devam ediyor. Toplumun ihtiyaçları devam ediyor. Burası özgür bir alan. Toplum özgürlüğün ve eşitçe yaşamanın farkında. Bundan memnun. Burada doğrudan demokrasi var. Bireyler ve etnik yapılar doğrudan kendilerini karar süreçlerine katabiliyor. Kendi hakkında söz sahibi. Yani kendi kaderini kendi belirliyor. Savaşa rağmen açlık ve gıda sıkıntısı yok. Okullar açık, hastaneler açık, alışveriş yerleri açık. Daha önemlisi burası Türkiye’den en az 5 kez daha ucuz.

* Sürekli kooperatifçilikle ilgili paylaşımlarda bulunuyorsunuz. Bize oradaki kooperatifçiliğin nasıl olduğunu anlatır mısınız?

Kooperatifçilik bizim geleceğimiz. Bu hem toplumun örgütlenmesi hem kendine yeten bir ekonominin örgütlenmesi bakımından önemli. Askeri alan hariç tüm toplumsal alanları kooperatifler üzerinden bir araya getirme çabamız var. Şu an 90 civarında kooperatifimiz var. Bunları önümüzdeki yıllarda 500’e çıkarmayı hedefliyoruz. Üretimi geliştirmeye başladık. Ortak üretim ve dayanışma alışkanlıklarını geliştirmeye başladık. Sağlık alanında önemli iyileştirmeler yaptık.

* Örneğin, tarım, hayvancılık, sanayi, konut ve kadın kooperatifçiliği nasıl? Tek tek anlatır mısınız?

Hayvancılık alanında hem besicilik hem süt hayvancılığı alanında kooperatiflerimiz var. Henüz proje aşamasında olanlar var. Süt üretimi önemli. İlkokul öğrencilerine her gün ücretsiz süt ve yoğurt vermek istiyoruz. Koyunculuk ve tavukçuluk kooperatiflerini geliştiriyoruz. Kadın kooperatifçiliği iyi gelişiyor. Konut kooperatifçiliği henüz istenilen seviyede değil. Onun için daha makro projeler yapacağız. Hemen her şehirde artık kooperatiflerimiz var. Bunlara ek olarak halka ucuz gıda temin etmek için Halk Tüketim Kooperatiflerimiz var..

* Yine, Rojava’da kurulan fabrikaların fotoğraflarla ilgili paylaşımlarınız oldu. Nasıl oldu da yıkılan bu kentlerde bu kadar kısa bir sürede fabrika kuruldu? Tanıklığınızı anlatır mısınız?

Eee devrim mucizeler yaratmaz; ama, mucizelere kapı açar. Biz rejimden kalan fabrikaları onarıyoruz, onları işler hale getiriyoruz. Bunun dışında daha küçük fabrikaları kendimiz kuruyoruz. Mesela zeytin yağı işleme gibi. Ara mallar üretme gibi, mandıralar gibi.

* Rojava Devrimi’nde DAİŞ’e karşı mücadele saflarında yer almak isteyen çeşitli halklar var. Nedir, bu devrim mücadelesini bu kadar çekici kılan?

Bunun bir çekiciliği yok! Zamanı gelmiş güçler tarihe girdiğinde devrimci krizler oluşur. Artık tarihin güçleri uyanmıştır! Devrim geldiğinde çağırır. Mümkün olmayanı mümkün kılar. Bunu gösterir. Bu dünyanın neresinde olursa olsun, herkese dokunur, temas eder. Bir yol gösterir. Bu yola girenler devrimle birleşikte akar, kendini dönüştürür, geleceğini tekrar ele geçirir. Çekici ise bu çekicidir. Bu bir cazibe değildir, hakiki bir yıkılış ve kuruluştur. Bu yüzden halklar ve insanlar o devrimde kendini bulur, o devrimi deneyimlemek ister. Rojava devrimler tarihinden ayrı değildir. Çünkü evrensel bir hikayenin parçasıdır.

* Türkiye sosyalist hareketinin temsilcilerinden Birleşik Özgürlük Güçleri (BÖG) komutanlarından Ulaş Bayraktaroğlu, Rakka’yı özgürleştirme hamlesinde yaşamını yitirdi. Bayraktaroğlu, eşini ve çocuğunu Türkiye’de bırakıp devrim saflarında mücadeleyi tercih etti. Bunun için ne söylemek istersiniz?

Ulaş, birikmekte olan yeni Türk devrimci kuşağının temsilcilerinden biridir. İlk defa bu kuşak, Türk solculuğunun araflığından çıkma ve Kürt devrimci güçleriyle hakikati olan bir ilişki kurmaya cüret etmiştir. Rojava, belki de en çok Türk devrimciliğini dönüştürme kudretine sahip. Ulaş ve O’nun gibi insanlar, buraların “şark” toprakları olmadığını, Türkiye’nin içi olduğunu gösterdi. Elbette Ulaş’ın kendi hayat hikayesine dair bir anlamada taşır Rojava. O iyi bir önder, iyi bir komutan olarak bir gelenek bıraktı. Savaşmanın hakkını verdi. Zaten böylesi insanlar, dünyayı değiştirmeye cüret eder.

* Son olarak onlarca baskı ve ihlalin olduğu Türkiye’de yaşayan insanlara Rojava’yı tek cümle ile özetleyin dersek, ne söylersiniz?

Rojava özgür bir dünyaya açılan kapıdır!

Zuhal Atlan – dihaber

EN SON EKLENENLER