Pazarcık’ta ‘Sünni Kemeri’ne hayır!

ÖZGÜR PAZARCIK

Türkiye’de tekçi ulus devlete giden yolun ilk pratik adımı 1915’te Ermeni soykırımıyla başladı. 1915 soykırımı sürecinde Maraş’taki Ermenilerin bir kısmı katledildi, kalanları ise başka coğrafyalara tehcir edildi. Bu soykırımcı zihniyet, 19-24 Aralık 1978’de Maraş’ta katliamcı yüzünü bir kez daha gösterdi. Kürt Alevilere yönelik gerçekleştirilen Maraş katliamında resmi rakamlara göre 111 kişi hayatını kaybetti. Maraş katliamıyla devlet, Alevi Kürtleri ya göçertmek ya da sünnileştirerek asimile etmeyi hedefliyordu. Katliamların yanısıra devlet, göçertme ve sürgün politikasını da bölgede oldukça ince yöntemlerle uyguladı ve artık Kürt Alevi kimliklerini özgürce yaşayamaz duruma getirilen Maraşlılara sürgün yolunu açtı.

Maraş’ta katliam Alevilerin yoğun yaşadığı mahallerde gerçekleşti. Mahallerini terk eden Aleviler yeniden ovadaki köylerine yerleştiler ve katliamdan sonra Maraş’ı “Kara Maraş’’ olarak anmaya başladılar.

Bir keresinde annemle köyden Maraş’a gittiğimizde, şehire girer girmez annem derin nefes aldı ve boğazı düğümlenerek, “işte burası Kara Maraş. Burada yaktılar, burada kundaktan boğazı kesilmiş bebekler ve hamile kadınların karınlarını deştiler… Biz o günleri asla unutmayacağız’’ demişti.

Katliamların en trajik yönü, katliamdan kurtulanların yeni bir katliamla yüzleşmemek için korkudan devlete boğun eğmeleridir. Katliamın acısı bizi sessizleştirmişti.
Pazarcık’ta tahminen 56 Alevi köyü var. Devlet her köye bir okul inşaa etti. Bu okullara ise dinci ve Türk milliyetçisi öğretmenler atadı. Bizim köye de Trabzonlu bir milliyetçi öğretmen gelmişti.

1989-90 yıllarında bölgede Kürt özgürlük mücadelesine yoğun bir ilgi ve gerillaya katılım vardı. Katılımların önünü almak için devlet tarafından örgütlenmiş şebekeler türedi. Tabii devlete boğun eğen aileler bunu fırsat bilip şebekelere para vererek çocuklarını yurtdışına çıkarttı. Ama kurtuluş yolu sandıkları şey, onları kurtarmayacaktı. Giden gitmişti. Kendi toprakları üzerinde kalan bizler, Kürtçe’nin Kurmancî lehçesini konuşanlar ise, her sabah ‘okulda en iyi kim Türkleşir’ yarışına girmiştik. Aslında ilk dönemler öğretmenin bizi dövmesine ve küfür etmesine ailelerimiz tepki göstermiyor, hatta olumlu bakıyordu. Çünkü Türkçe’yi öğrenmezsek, memur olamayacaktık! Memur olamazsak, ailenin kurtarıcısı olamayacaktık…

Bunun için büyüklerimiz bile bizimle Kürtçe konuşmuyorlardı. Ama ne zaman ki din dersinde öğretmen bize namaz kılmayı öğretmeye başladı; işte o zaman ailerimizden derin bir uğultu yükseldi. Öfkelendiler; “olmaz böyle bir şey, biz Aleviyiz, namaz kılmayız’’ dediler. Ama kimse. “Biz Kürdüz Kürtçe konuşuyoruz, kimse bize Türkçe öğretemez“ diyememişti. Türkleşmeyi kabul ettiler, ama Sünnileşmeyi içlerine sindiremiyorladı. Cesaretsizlik ve çaresizlikten devlete boyun eğdiler.

Dedemin, her hatırladığımda hala üzerimde büyük etkisi olan o sözleri aklıma geliyor; “Bakın çocuklar, sizin kiminle uğraştığınızı bilmiyorsunuz. Bu devlettir; tankı var, silahı var, ordusu ve uçağı var. Ya sizin neyiniz var? Neyinize güveniyorsunuz? Ne yapacaksınız? Bu topraklarda kimseye karışmayın, yalnızca yaşamaya bakın; o size yeter!..’’ Bu yenilmiş ruh hali ova köyleri üzerine kara bulutlar gibi çökmüştü.

Uzun zaman oldu. Köylerine cami yapmalarına, çocuklarını Türkleştiren ve Sünnileştiren devlet politikalarına karşı hiç ses çıkarmayan Pazarcık ova halkı, AFAD’ın ‘Sünni Kemeri’ne karşı direniyor. Ancak bölgeye binlerce insanın toplanması gerekirken, çevre köylüler seyirci olarak izlemeyi tercih ediyor. Eğer bugün birlik olunmazsa, Pazarcıklılar evlerini ve köylerini de kaybedecek. Çünkü, kampın yanısıra Valiliğin tüm muhtarlara mektup gönderdiği ve boş evlere mültecileri yerleştirmeyi planladığı bilgisi de ortalıkta dolaşıyor.

Pazarcık Alevileri yaşam felsefeleri gereği, hoşgörü, yardımseverlik ve misafirperverlikleriyle her zaman mültecilere ve savaş mağduru insanlara her tür yardımı yapmışlardır. Ama AKP’nin mülteci maskesiyle bölgedeki Kürt Alevi nüfus yapısını değiştirme, Kürt Alevileri göç ettirmeye zorlayarak Maraş’ı tamamen Kürtsüzleştirme ve Alevisizleştirme çabasına karşı da direneceklerdir. Maraş Alevileri köyüne, yurduna sahip çıkarak, bölgenin bir DAİŞ yuvası haline getirilmesine izin vermeyecektir.
Bu tür süreçlerde bir çadır, büyük bir direnişin sembolü ve kalesi olur. Maraş’taki Kürt Alevi köylerine Êzîdî kadınları köleleştiren, Rojava’da katliam yapan ve Suriye’de AKP’nin vekalet savaşını yürüten DAİŞ çeteleri için alan açılmaya çalışılmasının tek sebebi; katliamlarla tamamlanamayan inkar, imha, göçertme ve asimilasyonun DAİŞ eliyle tamalanmak istenmesidir…

Pazarcıklıların, başlarına gelen felaketin tesadüfü olmadığını bilmesi gerekiyor. Bugüne kadar “devletin yanında duralım, devletin tepkisini, dikkatini çekmeyelim’’ söylemi bu halkı savunmasız ve örgütsüz bıraktı. Tüm gençleri sadece ekonomik ve para kazanmak için Avrupa’ya gönderdiler. Yaşadıkları toprakları nasıl sahipsiz bıraktıklarının artık farkına varmaları gerekiyor. Gün; yurda, köye geri dönüş, toprağını savunma günüdür. Eğer bugün kendi köyümüzü, toprağımızı, coğrafyamızı, dilimizi, kültürümüzü, inancımızı savunmazsak, yarın kimse bize yaşam hakkı tanımaz. Pazarcıklılar bundan sonra da ancak Kürt ve Alevi kimliklerine sahip çıkarak, onurluca yaşayabilirler.

Avrupa’da yaşayan tüm Pazarcıklıların, akraba ve ailelerini seferber ederek Terolar’da (Teron) yapılacak AFAD kampını engellenme kampanyasına destek vermeleri gerekiyor. Dün Türkleşen bizler, yarın DAİŞ’leşen bir Pazarcık’ı arkamızdan bırakmayalım. Devletin bizi koparmaya çalıştığı Kürt ve Alevi kimliğimiz ile köyümüze, yurdumuza sahip çıkmalıyız. Onun için gün Cizre, Sur ve Nusaybin’deki gibi direnme günüdür.

Eğer bugün jandarma barikatlarının önünde şalvarlı kadınlarımız oturma eylemi yapıyor ve çadır kuruyorlarsa, Pazarcık ovasında direniş ruhu büyüyerek, mutlaka kazanacaktır.

Onlar ki Erdal’ları, Şıxo’ları ve diğer nice şehitlerimizi büyüten kadınlardır. Eğer bir yerde anneler direniyorsa orada zafer yakındır.

Katliamcı devlete karşı, kimliğimizi, kültürümüzü, inancımızı, dilimizi ve toprağımızı savunarak onurlu ve dik durmasını bilelim.

politika gazetesi

EN SON EKLENENLER