PSAKD Başkanı’ndan maden ocağı tepkisi: Özellikle Alevi köylerine yöneliyorlar

PSAKD Genel Başkanı Gani Kaplan, Alevi köylerinde süren maden ocağı ve HES projelerine ilişkin konuştu. Kaplan, “Pandemi döneminde insanı yaşatmanın daha kıymetli olduğunu anladık. Halkı yaşatmak için de doğasının tahrip edilmemesi lazım. Bu nedenle devletin, maden ocakları ve HES gibi projelerden vazgeçmesi gerekiyor” dedi.

 

Ülkenin dört bir yanında faaliyet gösteren maden ocakları ve hidroelektrik santrallerine (HES) dair toplumun itirazı sürüyor.

Yakın zamanda Sivas, Nevşehir ve Maraş’ın Alevi köylerinde yapılmak istenen maden ocakları ile HES projelerine de tepkiler gelmeye devam ediyor.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Gani Kaplan, devletin özellikle Alevi köylerine yöneldiğini ifade ederek, “Alevi yerleşim bölgelerinde sulama barajları ve HES’ler yaparak köylülerin arazilerini tahrip ediyorlar” dedi.

“KURULAN BARAJLARDAN ALEVİLER FAYDALANAMIYOR”

Kaplan, “Madenler çıkarılmasın demiyoruz ancak çevre ve insan sağlığı da düşünülsün” diyerek şunları dile getirdi:

“Ormanlar, tarım arazileri ve birçok köy köy olmaktan çıkmış durumda. Şu anda Nurhak’ta bir maden arama ruhsatı verilmiş. Bu alan tamamen tarım alanı içerisinde ve Alevi yerleşim bölgesi. Yine Sivas’ta Yıldızeli bölgesinde ciddi anlamda bir tahribat var. Yaklaşık 5 köyün kaldırılması tehlikesi bulunuyor. Yine Malatya’nın Arguvan bölgesinde çok yoğun anlamda maden arama faaliyeti var.

Tabi ki de ülkenin gelişmesi için yeraltı zenginliklerinin yer üstüne çıkartılıp işletilmesi taraftarıyız. Ancak doğanın tahrip edilmeden, özellikle tarım arazilerine ve yerleşim yerlerine dokunmadan bu madenlerin çıkarılması taraftarıyız. Ancak devletin izlemiş olduğu çok sakıncalı bir politika var. Özellikle barajlar üzerinde bunu yürütüyor. Şu anda Türkiye’de yapılan barajlara baktığınızda Alevi yerleşim bölgelerine barajlar kuruluyor. Sulama alanına ise baktığınız zaman hiçbir Alevi köyü bu sudan faydalanamıyor.”

“KANSER VAKALARI ARTIYOR”

Gani Kaplan, maden faaliyetleri nedeniyle artan kanser hastalıklarına da dikkat çekti. Taş ocaklarının işletildiği bölgelerden yoğun şikayet yükseldiğini söyleyen Kaplan, “Şu anda en ciddi hastalık olarak covid-19 gösteriliyor. Ama Devlet, diğer alt hastalıkları ihmal ediyor. Maden bölgelerinde kansere yakalanma oranı gün geçtikçe artıyor” ifadelerini kullandı.

MADEN FAALİYETLERİ YARGIYA TAŞINDI

Kaplan, yakın zamanda Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesine bağlı köylerde yapılmak istenen taş ocağı projesinin de iptal edildiği bilgisini verdi. Kaplan’ın ilgili açıklaması şöyle:

“Hacıbektaş’ta sevindirici bir gelişme var. Köyün birinde yeraltı şehri çıkması sebebiyle şu anda maden faaliyeti durmuş vaziyette. Diğerinde ise hem belediye başkanlığı tarafından hem de yöredeki sivil toplum örgütleri tarafından konu idari mahkemeye verilmiş durumda. Mahkeme sonuçları bekleniyor. Biz de seyahat yasağı gevşedikten sonra bölgeye gidip araştırma yapacağız. Birilerini zengin etme pahasına köylerin tahrip edilmesine izin vermeyeceğiz.

Özellikleri Nurhak ve Hacıbektaş’taki yerleşim yerlerine baktığınızda köylerin ne zaman kurulduğu dahi tarih olarak bilinmiyor. Çok eski olan bu yerleşim yerlerinin tahrip edilmesi kabul edilebilir bir durum değil.”

Gani Kaplan’ın üzerinde durduğu bir diğer konu ise; köylerini terk etmek durumunda kalanların kente adapte olma durumu oldu. Kaplan, şehirlere göç eden insanların, kültürlerini yaşama konusunda zorluklarla karşı karşıya geldiklerini vurgulayarak “İnsanların, kendilerini idame ettirmek için tüm inançsal durumlarının ikinci planda kaldığını görüyoruz. Çünkü büyük şehirlerde hayatta kalma savaşı veriliyor. Dolayısıyla devletin bu politikalardan vazgeçmesi lazım” dedi.

YILDIZELİ’NDE 56 KÖY TEHDİT ALTINDA”

Kaplan, asıl hedefin insanı yaşatmak olması gerektiğini vurguladı:

“Sivas’ın Yıldızeli Bölgesi’nde özellikle 56 köyü tehdit eden bir maden arama girişimi var. Kendi köyüm de bunun içerisinde. Titanyum ve Uranyum aranıyor. Ormanların yok olma tehlikesi söz konusu. Tabii ki Alevi örgüt ve kurumlarının bu tip faaliyetlerle ilgili mücadeleleri yetmiyor. Yaşayan halkın da bu mücadeleye katkı koyması gerekiyor. Divriği bölgesi büyük ölçüde tahrip edilmiş durumda. Malatya Hekimhan, Arguvan bölgesi de bu anlamda yok olmakla karşı karşıya. Doğa hepimiz için olmazsa olmazımızdır. Özellikle pandemi sürecinde tarım alanlarının ne kadar önemli olduğunu anladık. Salgın hastalık döneminde insanın milliyetinin, inancının çok da önemli olmadığını; insanın yaşamasının daha önemli olduğunu, insanı yaşatmadıktan sonra kaybettiklerinin din ve milletinin pek öneminin olmadığını anladık. Dolayısıyla öncelikli hedef halkı yaşatmak olmalıdır. Halkı yaşatmak için de doğasının tahrip edilmemesi lazım. Devletin bir an önce bu tip girişimlerden vazgeçmesi gerekiyor.”

PİRHA/ANKARA

EN SON EKLENENLER