Resmen özür!

fft64_mf1721303Nazan ÖZCAN
Depo’da açılan ‘Bir Daha Asla! Geçmişle Yüzleşme ve Özür’ sergisi, Almanya’dan Şili’ye sekiz devletin mağdurlardan nasıl özür dilediklerine odaklanıyor. Serginin danışmanı Columbia’dan Prof. Eleazar Barkan, “Geçmişte yapılan hiçbir zulüm değiştirilemez ama konuşulabilir. En basitinden 2015’e çok az kaldı” diyor.
Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt, 7 Aralık 1970 te Varşova Gettosu Anıtı nın önünde diz çökerek Yahudi Soykırımı nedeniyle özür dilemişti.
7 Aralık 1970’te, ajanslar geçer ve o meşhur fotoğraf insanların önüne düşer: Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt, Varşova Gettosu Anıtı’nın önünde diz çöker ve Yahudi Soykırımı için özür diler! “Willy Brandt’ın bedeni Almanya’nın temsili bedenine dönüşür.” Sadece orada bulunanları değil, bütün dünya kamuoyunu sarsan bu jestin etkisini Varşova direnişine katılan birinin sözleri özetliyordu: “Willy Brandt’ın Varşova Gettosu Anıtı’ndaki diz çöküşünü gördüm. O anda şunu hissettim: Artık içimde nefret yok! O diz çöktü ve halkını yükseltti.” Ve en önemli adım atılmıştır. Willy Brandt’tan sonra ülkeler ve devlet başkanları geçmişleriyle yüzleşmeye ve teker teker geçmişte yaptıkları yüzünden mağdur ettiklerinden özür dilemeye başlarlar.
Perşembe günü Depo’da açılan ‘Bir Daha Asla: Geçmişle Yüzleşme ve Özür’ sergisi, işte bu özür dilemelerden sekizini alıp gözümüzün önüne getiriyor. Almanların Yahudi Soykırımı’ndan başka Şili’nin insan hakları ihlalleri için mağdurlardan, Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında tutulan Japon Amerikalılardan, Avustralya’nın Aborjinlerden, Sırbistan’ın Srebrenitsa katliamından, Fransa’nın Cezayir’deki sömürgeciliğinden, İngiltere’nin Kanlı Pazar nedeniyle Kuzey İrlanda’dan ve Bulgaristan’ın Türk Bulgarlardan özür dilemesi, fotoğraflar, belgeler, belgeseller, tanıklıklar ve videolarla anlatılıyor.
Serginin Türkiye için önemi çok fazla. Etrafınıza dönüp bir bakın, devlet tarafından canı acıtılmamış kaç kişi göreceksiniz? Günahlarımız çok. Kürtler, Ermeniler, darbede işkence görenler, faili meçhul cinayetler, Aleviler, Nusayriler, Yezidiler… Liste uzar gider. Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı’nın kotardığı serginin danışmanlarından Columbia Üniversitesi profesörlerinden Eleazar Barkan şöyle diyor: “Biz Türkiye’ye şunu şunu, bu şekilde yap diye emir vermek derdinde değiliz. Önemli olan toplumsal tartışmanın başlamasına katkıda bulunmak. Ve bunun örneklerini gösterip, aralarından bu ülke için hangisi uygulanabilirse onu alıp konuşmaya başlaması.” Toplumsal barış tesisi için kamu yönetimi ve sivil toplum çalışmaları, insan hakları, geçmişte yaşanan büyük suçlar ve haksızlıklar konusunda yetkin isimlerindenden biri olan Columbia Üniversitesi’nde profesörlerinden ve Columbia İnsan Hakları Çalışmaları Enstitüsü’nün yöneticisi Eleazar Barkan da, hazırlıkları 15 ay süren sergininin danışmanı.
Neden bu projeye katıldınız?
Çünkü yaklaşık 20 yıldır tarihsel diyalog, özür dileme üzerine çalışıyorum. ‘Ulusların Günahları’ isimli bir kitabım da var. O kitapta, yeni bir siyasal ahlaktan bahsediyorum: Yani ülkelerin şu andaki insan haklarını daha iyi koşullara getirmelerinin yeterli olmadığını aynı zamanda geçmişte yapılan bütün hak ihlallerini onarmalarının gerekliliğini söylemiştim. Bunlar içinde soykırım, etnik temizlik, totaliter rejim gibi şeyler var. Ve geçiş dönemi adaletinden bahsediyorum. Şu anda dünyada yaklaşık 40 yerde, geçiş dönemi adaletinin sağlanmasına uğraşılıyor. Eski Yugoslavya, Ruanda vs. Geçiş dönemi adaleti, hakikat komisyonları, anmaları, müzeler kurmayı ve iyileştirme için hazırlık yapmayı içerir. Her ülke, kendi için neyin yararlı olacağını düşünüyorsa onu seçer. Bu Soğuk Savaş’tan sonra başlayan bir akımdı, 90’larda. Tarihsel diyalog ve politik ahlaktan konuştuğumuzda şunu görürüz: Demokrasiniz ne kadar iyiyse, ne kadar sağlamsa, siz de geçmişle yüzleşmeye o kadar istekli ve hazır olursunuz.
Sergide sekiz örnek var, özellikle bu vakaların seçilmesinin nedeni nedir?
Toplumsal diyalogun bir parçası olarak bu meseleleri konuşan, tartışan farklı ülkeleri seçtik diyebiliriz. Ana fikir, bunun kolay olmadığı ve ama özür dilendiğinde toplumun daha güçlü bir hale geldiğini göstermek. Özür dileyen ve geçmişi onarmak isteyen ülkelerin ilk ve en önemli ülkesi Almanya’ydı. Bunu Almanya kadar iyi şekilde kotaran hiçbir ülke olmadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya şunu fark etti: Tekrar normal bir toplum olabilmek ve Yahudilerle tekrar bir ilişki kurabilmek için Yahudilerden özür dilemek gerek. Ve Willy Brandt’ın diz çökmesi, bu özür dilemeyi çok anlamlı kıldı. Bu büyük ihtimalle en sembolik ve en önemli vaka oldu. Ve ardından da Almanya toplumu geçmişe dönük yaralarını en iyi şekilde iyileştiren ülke oldu. Ama bazıları da geçmişi telafi edemezsiniz diye eleştirdi.
Bu bir yandan da doğru değil mi?
Evet, doğru. Ama geçmiş hakkında farklı düşünebiliriz. Almanya bu sayede, geçmişte yapılanları görmenin, Almanya’nın bazı topluluklarına ağır haksızlıklar yapıldığını kabul edip onarmanın ve bunu bütün topluma kabul ettirmenin nasıl olabileceğini gösterdi. Sergideki Şili özrü de mesela, özür dilemenin sadece etnisiteyle ilgili olmadığını gösteriyor, totaliter rejimlerin de yaptıklarından dolayı özür dileyebileceğini gösteriyor. Şili aslında bütün Latin Amerika’yı da temsil ediyor. Bir de tabii çok önemli bir konu da, yerli halklardı. Dünyadaki bütün yerli halklar çok çile çekti, sürekli ayrımcılığa uğradılar, uğruyorlar. Avustralya örneğinde yerli halklara yapılan zulümleri göstermek istedik. Sonra Bulgaristan var.
Bir anlamda bizimle de ilgili.
Kesinlikle. İnsan hakları, özür ya da geçmişi telafi etme gibi konularda konuşurken insanlar bunun genellikle Batı’ya ait bir şey olduğu eleştirisini yaparlar. Bulgaristan, Müslümanların da, diğer bütün toplumlar ve gruplar gibi, bu özür dilemeden yararlanabilecek gruplar arasında olduğunu gösteriyor. Başarılı olmasa, bir sonuç vermese bile, özür dileme, bir tür politik çıkar için yapılmış olsa bile, geçmişteki suç konuşulmuş oluyor ve meşruluk kazandırıyor.
Dünyada özür örnekleri kaç tane?
Bir ülke birkaç şey yüzünden özür dilemiş olabilir, ama en azından 150-200 civarından devletin özür dilemesi var. Ve bu tür özür dilemeler hâlâ devam ediyor. Devletler kendi vatandaşlarından özür diliyor ya da devletler başka devletlerden özür diliyor.
Serginin altında yatan fikir nedir?
Eğer Türkiye bu sergiden tek bir ders alırsa bile, daha güçlü bir demokrasi ve daha güçlü uluslararası ilişkiler kurabilir. Serginin bir amacı da, Türkiye’nin de geçmişi ile ilgili toplumsal bir tartışma başlatmak. En basitinden 2015’e çok az kaldı.
Evet, Ermeni soykırımının 100. yılı kapıda.
Her Nisan’da Amerikan kongresinde tartışmalar oluyor. Türkiye, artık 100. yıl kapıdayken, Amerikan kongresindeki birtakım insanlara ya da Avrupa’daki bazı parlamenterlere cevap vermeyi bırakmalı ve bu konuda yapacağı bir girişimle konunun liderliğini eline almalı. Bu fırsatı var, bunu görmesi lazım. Ayrıca bunu yapmak, Türkiye’yi güçlendirir. Geçmişte yapılan hiçbir zulüm ya da işlenen suç, değiştirilemez. Bu yüzden Almanya örneği önemli. Soykırıma rağmen Almanlar ve Yahudiler bir ilişki oluşturmayı başardılar. Keşke Türkiye, Almanya örneğini alsa. Yani geçmişte işlenen suçların az ya da çok olması, ağır ya da hafif olmasını düşünmek ya da suçları yarıştırmak yerine diyalog imkanlarını karşılaştırsa.
Devletin özür dilemesinden sonra ne oluyor, mağdurlar nasıl hissediyor?
Özre eleştirel yaklaşan bazı insanlar, özrün sadece bir kelime olduğunu, önemli olmadığını, bizim neden ona odaklandığımızı söylüyorlar. Mağdurlar ise asla ve asla özür dilenmesinin önemli olmadığını söylemiyor. Mağdurlar hep daha iyi ya da daha farklı bir özür bekliyoruz diyorlar ama özür dilemenin önemsiz olduğunu asla söylemiyorlar. Özürler, mağdurların çektikleri çilelerin fark edildiğini, dikkate alındığını, acılarının hesaba katıldığını gösteriyor. Yani bir anlamda, mağdura sen suçlu değilsin, sana yapılan senin suçun değildi deniyor. Bu da özür dilemenin en önemli kazanımı! Ve elbette özür, özür dilenen ve özür dileyen arasında yeni bir tür ilişki kurulmasına neden oluyor. İyileşme, elbette sembolik oluyor.
O kadar acı çekmiş insanların o özürden sonra iyileştiklerini gördüğünüz oldu mu?Kişisel ilişkilerde bile, eğer birisi size kötülük yaptıysa ve özür dilemediyse, içinizdeki o kötü his devam eder. Ama o kişi yaptığı yanlışın farkına varır ve özür dilerse, siz ancak o zaman konuşmaya hazır hissedersiniz kendinizi. İnanın, içinde özür olmayan, evlilikler bile devam etmez. Mesela Ermenilere bakın. Ermeni soykırımı dünyanın çeşitli ülkelerince kabul edildi, ama sonuçta Ermeniler için en önemli şey, Türkiye tarafından kabul edilmesi. Yani mağdur, mağdur edenin ne yaptığının farkına vardığını görmek istiyor.
Türkiye’nin bu konuda çok fazla günahı var. Ermeni, Kürt meseleleri, darbeler ve faili meçhuller, Dersim katliamı… Nereden başlamak lazım?
Zaten sergi tam da bunu söylüyor. Herhangi bir şeyden başlayabilirsiniz. Aralarından birini seçebilirsiniz. Mesela Erdoğan’ın, Dersim için özür dilemesi başlangıç sayılabilir. Yani artık politik gündemde özür dilemek, çok tuhaf ya da çok yabancı bir durum değil. Benim bildiğim bütün olaylarda bir kez karşılıklı konuşma başladığında, işler hızlanıyor ve sonrasında insanlar diğer konular hakkında da konuşmaya başlıyor. Mesela Diyarbakır Cezaevi’nde olanlar için ciddiyetle bir soruşturma açmak da bir tür özür dileme olabilir. Nasıl yapıldığının önemi yok, önemli olan süreci başlatabilmek.
2008’de “Ermenilerden Özür Diliyorum” kampanyası yapılmıştı da insanlar sen benim adıma nasıl özür dilersin diye veryansın etmişti.
2005’te Hrant Dink öldürülmeden, yani 90. yılda, İstanbul ’da bir Ermeni konferansı yapılmıştı. Mesela o toplantıdan önce insanlar “soykırım” kelimesini bile kullanamıyordu. Türkiye’nin ifade özgürlüğünü ve insan hakları konularını daha iyi yere getirmesi de, ancak tarihini konuşmaya başlamasıyla olacaktır. Kampanyada da insanların daha önce tabu olarak gördüğü konular, konuşulmaya başladığında normalleşir. Evet tartışmalar son derece politik olabilir ama hisler son derece psikolojik. Özellikle geçmişte işlenen suçlarda, bu olaylara kişisel olarak hiç karışmamış insanlar karşı karşıya gelir. Ama bir şekilde biri devleti temsil eder. Sonuçta devlet de devamlılığı olan bir organizmadır. Ve eğer bu organizma etrafına bir zarar verdiyse, yaptıklarını da onarmak ve düzeltmek zorundadır.
Erdoğan’ın Dersim özrü de aslında “Eğer gerekiyorsa ve öyle bir literatür varsa”ydı. Erdoğan sizce özür dileyebilecek bir lider mi?
Mesela Bill Clinton birçok konuda özür dileyen bir adamdı, ki siz de bunun gerçek bir özür olmadığını çok iyi bilirdiniz! Erdoğan özür dilemenin politik olarak akıllıca olduğunu düşünürse, büyük ihtimalle yapabilir. Ama ben özürlerde olayların çok fazla kişisel olmadığını düşünüyorum. Daha çok politikayla ilgili. Yani Dersim’e öyle dese bile, sonuçta “Türkiye’de asla özür dilenmez” algısını kırdı söylediği cümle. Evet belki küçüktü, evet belki politik kazanç için söylendi ama söylendi! Evet elbette özür ne kadar önemli olup olmadığı da sonrasında ne yapıldığıyla anlaşılır. Eğer sırf politik rakiplerini eleştirmek, onları köşeye sıkıştırmak için yaptıysa, o zaman özür çok önemli olmaz. Ama konuyu toplumsal diyaloğa sürüklerse, işte o çok önemlidir. Ama şimdi bakınca, Gezi Parkı’nda yaptıkları, çok iyi bir devam olmadı mesela.
Hoca olarak, Türkiye’deki hak ihlalleri dediğimizde, ilk sıraya neyi koyarsınız şu anda?
İlk ve en önemli olarak Kürt meselesini. Bence Kürt meselesinde yürütülen politika en korkunç, en berbat ve en acımasız Türkiye politikası. Ayrımcılık da Türkiye’deki en önemli sorunlardan biri. Bence Türkiye, artık azınlıklarıyla barışmalı.

Radikal

EN SON EKLENENLER