Şah Üzerine

Ali Haydar Avcı

Bir kişi gayetle sevse pirini
Osmanlılar talan eder malını
Ben sürmezem erkânsızın yolunu
Bu yıl bu yayladan Şah’a giderim
Pir Sultan Abdal

Şaha Gitme” deyimi (…) hak ve adalet arayışıyla ilgili bir söylemdir. Bu deyim Alevi-Bektaşi dünyasında rızalığın egemen olduğu, hiçbir haksızlığın yapılmadığı, eşitsizliğin olmadığı, kulluğun ortadan kalktığı, sömürüsüz, baskısız, özgür ve adil bir dünyaya bitmek bilmeyen bir yolculuğun simgesel anlatımıdır. Çünkü Alevi düşünce sistemi içerisinde “Şah” kavramı iyiliği, doğruluğu, güzelliği, hak ve adeleti, insanı kutsayan anlayışı ve insanlığın karanlıktan ve kötülükten kurtuluşunu simgeleyen bir kavramdır.

(…) Alevi düşünce dünyası açısından son derece önemli bir kavrama ayrıntılı açıklık getirmek sanırım yararlı olacaktır. Toplumlarda baskılar çoğaldıkça, insanlar soluksuz, “güzel yollar” sefil kaldıkça, nefes almak zorlaştıkça beklentiler ve kurtarıcı özlemi yoğunlaşır. Alevî-Kızılbaş toplumunda bu kurtarıcı “ala gözlü, gül yüzlü Şah”tır, “mağripten maşrıka yürüyüp gelen Mehdi”dir, tüm zamanların sahibi “Sahib-i Zaman”dır. Bu kurtarıcının mutlaka bir gün geleceğine inanılır.

Pir Sultan Abdal‘ın, Koyun Abdal‘ın ve diğer Alevî-Bektaşî ozanlarının deyişlerinde sık sık geçen “Şah” kavramı, bu bağlamda Aleviler tarafından haksızlığı, yoksulluğu, zorbalığı, zulmü ortadan kaldıracağına, hak ve adalet dağıtacağına, “kısa çöp”ün hakkını “uzun çöp”ten alacağına, “sefilleri” şad edip güldüreceğine inanılan bir kurtarıcı güçtür. Yani iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin, başeğmezliğin Hakk’ın ve adeletin simgesidir. Bu kurtarıcı “Şah” kimi zaman Ali‘dir, kimi zaman Hüseyin, kimi zaman Baba İlyas, kimi zaman güvercin donunda, yani dostluk ve barış donunda Anadolu’ya gelen Hacı Bektaş, kimi zaman Şeyh Bedrettin, kimi zaman boynu vurulan Şah Kalender, kimi zaman bir başkası… Bu “Şah” ne zaman, hangi donda, kimin donunda ortaya çıkar, bunu kimse bilemez. Fakat Alevi düşünce dünyası içinde böylesine köklü bir inanç vardır.

Koyun Abdal dışında, Alevî toplumunun yetişdirdiği en büyük ozanlardan biri olan Pir Sultan da Osmanlının Hızır Paşa‘sı tarafından Sivas‘ta asılacağı sıra; “Ben de bu yayladan Şah’a giderim”“Açılın kapılar Şah’a gidelim”“Kâtip arzu halim Şah’a böyle yaz” demez mi?.. Kimileri bunu yanlış bir şekilde yorumlayarak yalnızca Safevi ya da İran Şahları olarak anlamaktadır. Oysa ki Alevi toplumunca olayın algılanma biçimi yukarıda değindiğimiz gibidir.

Şah“, “Mehdi” ve benzeri kavramlarla tanımlanan tasarımlar, her dönemde ezilen toplumların özlemini yansıtan “Hak ve adaletin egemen olduğu düzen” kurgulanmasından beslenen ve Anadolu’da Alevî-Bektaşî toplumu tarafından da derinden benimsenen bir tasarımdır. “Güzel günlerin habercisi olan Şah” tasarımı ve Şah’ın kuracağı “baskısız ve sömürüsüz dünya” özlemi, anlaşıldığı kadarıyla insanlığın varoluşundan bu yana ezilen toplumların içlerinde taşıyageldiği, bitmek bilmeyen yakıcı bir özlem olmuştur. Beliki de bastırılan ve susturulan, umutları kuşatılmış insanların içinde bulundukları umarsızlık ve bunalım derinleştikçe, bu tür düşsel boyutlu tasarımlara daha çok gereksinim duyulmuştur.

Yer ve zaman değişimi olsa da, her dönemde bu tasarım ve düşünce yapısına uygun olarak şekillenen “Şah“, Alevî-Bektaşî toplumu tarafından insanları kötülükten kurtaracak, bolluğun ve bereketin hâkim olduğu, baskı ve zulmün ortadan kaldırıldığı, mutluluğun, adaletin ve eşitliğin hüküm sürdüğü bir düzene kavuşturacak, inasanlar arasında ayrımcılığı giderecek “kurtarıcı kişi”“insanlığı aydınlık ve mutluluğa taşıyacak öncü” olarak algılanır. Bu bağlamda bir beklentinin, insanlığın “uzun yürüyüş tarihi” boyunca benliğinde sakladığı derin bir özlemin, bir “düşsel dünya”nın yansımasıdır. Bu nedenle Şah olarak tanımlanan/tasarlanan kişi, yerine ve zamanına göre değişkenlikler gösterebilir. Fakat bu değişkenlik durumu, “Şah” kavramıyla algılanan ve sunulan tanımın içeriğini/yapısal özelliğini değiştirmez. Bu bağlamda Alevî-Bektaşî-Kızılbaş toplumu gülbanklarına (dualarına) başlarken çoğunlukla “Bism-i Şah” diye başlarlar…

Kısacası, bu noktada; “Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu / Ne yatarsın Şah’ım günlerin geldi” denilerek derin bir sabır ve özlemle beklenen “Şah” imgelemesi nasıl söylenirse söylensin, “ala gözlü, gül yüzlü güzel Şah”ı yaratan, simge haline getiren düşünce dünyası, özlem ve arayışlar büyük önem taşımaktadır.

Beklenti, özlem ve eğilimler insanın somut koşullarıyla ilgilidir. Yoğun baskılar altında ezildikçe ve umarsızlıktan bunaldıkça “ala gözlü Şah” ya da “gül yüzlü Mehdi Dede” beklentisi ya da benzeri şekilde tanımlanan bir “kurtarıcı” Alevî-Bektaşi düşünce dünyası ve âşıkların deyişlerinde her zaman baskın bir eğilim olarak sürekli var olmuştur.

Koyun Abdal aktı coştu
Bendine sığmadı taştı
Kervanımız yola düştü
Kalktı gider Şah’a doğru

Şah Kalender İsyanı, La Kitap Yayınları, ss.99-102

EN SON EKLENENLER