Sosyalizmde ısrar, insanlıkta ısrardır

MUSTAFA KARASU

“Emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs bu yıl Covid-19 salgını döneminde kutlanacak. 1 Mayıs, dünya tarihinde bir günde en büyük kalabalıkların toplanarak kutlandığı yegane gündür. Yılın herhangi bir gününde bu kalabalıkta insanlar toplanıp bir kutlama ve etkinlik yapmamışlardır. En önemlisi de rengi, cinsi, etnik kökeni, inancı ne olursa olsun insanların bir araya gelerek kutladığı gündür. Bu açıdan insanlığın büyük kazanımı, büyük kültürel değeridir. Bu günde insanlığın tarih boyu yarattığı birçok olumlu değerin bir araya gelmesiyle bir insanlık bayramı kutlanmaktadır. Bu yönüyle 1 Mayıs’a sahip çıkmak insanlığımıza, toplumsallığımıza, tarihimize, tüm güzelliklerimize sahip çıkmaktır. Bu açıdan bu bayramı canlı tutmak, her yıl daha geniş toplumsal kesimlerle yeni ve güzel değerler katarak kutlamak çok önemlidir. 1 Mayıs toplumsallık, yani insanlık bayramıdır. Zaten sosyalizm de budur. Toplumcu demokratik yaşam insanın var olma koşuluysa 1 Mayıs sosyalizmin bayramıdır. İnsanlık bayramı olması da bu karakterinden kaynaklanmaktadır.

TOPLUMCULUĞUR AKTİF ÖĞESİ KADINDIR

Toplumculuğun yaratıcı aktif öğesi kadındır. Nitekim kadın etkinliği sürdüğü müddetçe toplumcu yaşam da sürmüştür. Kadının etkinliğini kaybetmesi, erkek egemenlikli ataerkil topluma geçiş özünde toplumsallığın, yani sosyalist yaşamın kaybedilmesidir. İlk toplumsal sorun kadın üzerinde egemenliğin yaratılmasıyla çıkmıştır. Tüm toplumsal sorunlar bu sorun üzerinden yükselmiştir. Ekonomik, kültürel ve siyasal sorunların ilk kaynaklandığı yer de burasıdır. Bu açıdan kadın özgürlüğü gerçekleşmeden de gerçek toplumsal yaşam kurulamaz. Yani kadın özgürlüksüz sosyalizm olamaz. Kadın özgürlük ruhu mutlaka topluma damgasını vurmalıdır. Kadının özgürlüğü kendisiyle birlikte tüm toplumsal kesimleri ve toplumu özgürleştirir. Toplumcu yaşam, yani sosyalizm sadece kadının bazı alanlarda yada hukuk önünde eşit olması sosyalizmi gerçekleştirmek için yetmez. Bu açıdan kadın özgürlüğü ve bunun için mücadelenin önemi özellikle derinliğine anlaşılmalıdır.

TOPLUMUN OLMAZSA OLMAZI EKOLOJİST OLMAKTIR

Toplumculuğun diğer olmazsa olmaz boyutu ekolojist olmaktır. Toplum, yani insanlık doğanın ürünüdür. Toplumun anası doğadır. İlk insanlar doğaya böyle yaklaşmışlardır. Aslında animizm şu anda kendini bilimsel gören her türlü bakıştan daha bilimsel ve topluma yakın bakıştır. Belki o anki birikimle bunu tarihselliği içinde ve bilimsel kanıtla izah etmemişlerdir. Ama öz olarak doğru yaklaşım içinde oldukları kesindir. İktidarların, sömürücü sınıflarının ve kapitalizmin hizmetinde olan bilim insanları o günkü toplumun doğaya bakışından çok geri bir durumdadırlar. Doğa onlar için toplumun içinden çıktığı ana değil, üzerinde her türlü tasarrufun yapılacağı ve toplumsal yaşamla ilgisi olmayan sömürü nesnesidir. Bu bilim insanları Kürt halk Önderinin vurguladığı gibi iktidar ve sömürüye mitolojik ve dinsel temel yaratan Sümer Rahiplerinden daha fazla toplumsal değerlerden ve insanlıktan kopmuş kapitalizmin rahipleridir.

Toplumcu yaşam ancak doğaya gerçek değerini ve anlamını verdiğinde kurulur. Bu sadece insan için havanın, suyun ve çevrenin korunması değildir. Yaşam felsefesini ilgilendiren en temel konudur. En temel bilinç bu olmadıkça ne toplumcu olunur, ne kadın özgürlükçü olunur, ne de demokratik zihniyet ve yaşama kavuşulur. İnsan doğaya hükmeden bir özne olarak görülemez. Bu aslında iktidarcı ve sömürü anlayışının insan düşüncesine yerleşmesi ve bunun kapitalizmle zirveye ulaşmasıdır. Endüstriyalizm sadece doğaya değil toplumcu yaşam felsefesine saldırıdır. Ekolojist bilinç ve ekolojist yaşam da toplum için, yani insan için olmazsa olmaz kabilindedir. Bu açıdan sosyalizmin kadın özgürlüğü gibi olmazsa olmaz bir boyutu da budur. Kadın ve doğa konusunda zihniyet devrimi yaşandığında bu, köklü ve kapsamlı özgürlük ve demokrasi bilincinin de, duruşunun da, yaşamının da önünü sonuna kadar açar.

TOPLUMCU YAŞAM DEMOKRATİK YAŞAMDIR

Zaten toplumcu yaşam demokratik yaşamdır. Demokrasi olmadan ne toplum olur ne de toplumcu yaşam olur. Toplum demokratikleşmeyi, demokratikleşme toplumculuğu koşullar. Bunlar et ve tırnak gibi bir birine bağlıdır. Bu açıdan demokrasi ile sosyalizmi, sosyalizmle demokrasiyi ayrı düşünmemek gerekir. Toplumculuk olmadan gerçek demokrasi, demokrasi olmadan gerçek toplumculuk olmaz. Bu açıdan bu gerçekliği ifade etmek için demokratik sosyalizm kavramını kullanmak doğrudur. Demokrasiyi burjuvalar gibi anlayamayız. Yada demokrasi bir devlet biçimidir, diyemeyiz. Bunlar ya çarpıtmadır yada demokrasiyi anlamamaktır. Bu açıdan gerçek demokrasi toplumculuktur, yani sosyalizmdir, sosyalizm de gerçek demokratik yaşamdır. Bu açıdan ikisini yan yana kullanmak hem çarpıtmaları önlemek, hem de yanlış anlaşılmasına meydan vermemek için en doğru olandır. Rêber Apo’nun sık sık ifade ettiği demokratik komünal yada komünal demokratik yaşam da bu gerçekliğin ifadesi olmaktadır.

Şu bir gerçektir ki, iktidarcı, devletçi, sömürücü sistem belirli merkezlerde hakim olsa da kapitalizmin ortaya çıkışına kadar doğal komünal demokratik yaşam, dünyanın büyük bölümünde yaşamda içkin olarak varlığını sürdürmüştür. Yoksa iktidar ve devletin ortaya çıkmasıyla birlikte insanlığın varoluş biçimi olan komünal demokratik yaşam yok oldu demek doğru değildir. Marks ve Engels böyle bir hataya düşmüşlerdir. Ancak bizzat Marks bazı değerlendirmeleriyle aslında durumun böyle olmadığını ortaya koymuş olmaktadır. Marks ‘en sonu insanın devredilemez sandığı her şeyin değişime, alış-verişe konu olduğu ve devredilebilir olduğu bir döneme girilmiştir’ der. Yine “Bu, o ana dek ifade edilen ve aktarılan ama asla değişilmeyen; verilen ama asla satılmayan; edinilen ama asla satın alınmayan –erdem, sevgi, inanç, bilgi, vicdan, vb.- kısaca her şeyin ticarete girdiği dönemdir. Bu, çürümüşlüğün genelleştiği, her şeyin para ile elde edilmesinin evrenselleştiği, ya da, ekonomi politik diliyle konuşacak olursak, manevi ya da maddi her şeyin pazarlanabilir bir değer durumuna geldiği, en gerçek değerinden kıymetlendirilmek için pazara getirildiği dönemdir” der. Özcesi kapitalizmin ortaya çıkmasıyla eskiden var olan her türlü toplumsal değeri yıktığını söyler. Yani kapitalizme kadar toplumsal değerler güçlü biçimde varlığını sürdürmektedir.

Marks ve Engels’in tarih sahnesine çıkmalarını sağlayan en temel etkenlerden biri de kapitalizmin bu toplum dağıtıcılığıdır. Saldırı çok sistemli olup, toplum tümden bitirilmek istenince ona karşı bilinçli ve sistematik bir toplumculuk, yani sosyalizm mücadelesi verme ihtiyacı da ortaya çıkmıştır. Böylece Marks ve Engels insanlığa yani topluma karşı sorumluluklarını yerine getirme, insanın var oluş biçimini yeniden yaratma mücadelesine girmişlerdir. Bu açıdan insanlık için kutsallık düzeyinde bir çalışma içinde olmuşlardır. Zaten kutsallığın kendisi toplumdur, toplumculuktur. Toplum ve toplumculuk, bu değerlere bağlılık ve bunları yaratmak dışında bir kutsallık yoktur. Zaten ilk kutsallık olan totem bile toplumsallığın bilincidir, toplumsallığın gücüne varmadır. Yani toplumsallığın ta kendisidir. Kuran’da ifade edilen Allah’ın 99 sıfatının çoğunluğu da toplumsal yaşamın yarattığı değerlerdir. Tüm din ve inançlardaki kutsallıklar kesinlikle toplumsal yaşam ve değerleriyle ilgilidir.

TOPLUMCU DEĞERLERİ TAŞIYAN KÜLTÜR HALEN ÇOK GÜÇLÜ

Marks ve Engels toplumsallığı dağıtan kapitalizmi görmüşler ve çözümlemeye tabi tutmuşlardır. Kapitalizmin işçi sınıfını sömürmesinden yola çıkarak toplumu dağıtan kapitalizme karşı işçiler mücadele eder ve toplumculuğu kurar tezini ortaya atıyorlar. Hala toplumsal yaşam içinde olan, toplumsal değerleri yaşayan köylülüğü ise çözülen bir kesim olarak görüp toplumculuk mücadelesinde gereken rolü vermezler. Kuşkusuz kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte köylülük çözülmeye uğruyor. Ancak 19. yüzyılda hala dünya nüfusunun büyük çoğunluğu kırda ve köyde yaşamaktadır. Öte yandan toplumcu değerleri taşıyan kültür hala güçlüdür. Yine çelişik yanları olan, bazı yönleriyle çarpıtılan dini inançlarda da toplumsal değerler korunmaktadır. Özcesi işçiler kapitalizme karşı mücadelede önemli bir sınıf olarak vardır. Ancak kapitalizme karşı mücadeleyi ve toplumculuğu işçi sınıfıyla sınırlamak; toplumcu değerlerin iktidar ve devletçi tarihle birlikte yok olduğu sonucuna varmak bir yanılgı olmuştur. Bu da toplumcu mücadeleyi daha etkin yürütmede darlıklar ortaya çıkarmıştır. En önemlisi de sosyalizme işçi iktidarı ve devletle varılır gibi büyük bir yanılgı içine düşülmüştür. Endüstriyalizm gibi toplumcu zihniyet karşıtlığını ifade eden bir yaklaşımı en az kapitalizm kadar benimsemeleri de büyük hatalarından olmuştur. Kadın özgürlüğünün sosyalizm içindeki yeri de yeterince ortaya konulmamıştır.

Marks ve Engels’in yetersizlikleri onların tarih içinde üstlendikleri sorumluluğu, yarattıkları toplumculuk bilincini ve kapitalizme karşı duruşlarını küçültmez. Kapitalizmin daha ilk dönemlerinde ve bundan 150-160 yıl önce kapitalizmi tüm boyutlarıyla gören ve sosyalizmi en doğru ve yetkin biçimde ortaya koyan bir beklenti de zaten gerçekçi olmazdı. O günkü veriler, belli yetersizliklerin, eksikliklerin ve yanlışlıkların ortaya çıkmasına yol açardı. Bugün sosyalizmi daha doğru biçimde ele almayı da 150 yıllık sosyalizm bilinci ve reel sosyalizm deneyinin değerlendirmesi ve eleştirisi üzerinden yapıyoruz. Yani bugün ortaya konulan doğruların görülmesinde onların emeği ve mücadelesi vardır. Sosyalizm mücadelesine emek vermiş tüm insanların ve önder kişiliklerin emeği ve mücadelesi vardır. Bu açıdan eleştirmek inkar etmek değerdir. Aksine onların özlemleri ve çabalarını anlamlandırmak için yapılmaktadır.

1 MAYIS AYNI ZAMANDA TOPLUMCULUĞUN VE SOSYALİZMİN GÜNÜDÜR

1 Mayıs sadece işçilerin, emekçilerin bayramı değildir. 1 Mayıs aynı zamanda toplumculuğun, sosyalizmin günüdür. Toplumcu bilinci geliştirdiğimiz, yenilediğimiz, bu temelde mücadele irademizi keskinleştirdiğimiz gündür. Bu açıdan 1 Mayıslar sosyalizmin ideolojisinin, teorisinin ve nasıl yapılandırılarak bir toplumsal sistem haline getirileceğinin ortaya konulması gereken gündür. Özellikle kapitalizmin ve modernitesinin ağır kriz yaşadığı dönemde bu sisteme karşı mücadeleye hazırlıklı olmak açısından da sosyalizm teori ve pratiğinin irdelenmesi her zamankinden daha da önemli hale gelmiştir.

Kuşkusuz sosyalizm üzerine birçok düşün insanı yoğun değerlendirmeler yapmakta ve tespitlerde bulunmaktadır. Özellikle reel sosyalizmin yıkılışıyla bu değerlendirmeler artmıştır. Bir kısmı genel olarak sosyalizmin yanlışlığı üzerinden sistem içileşmeye yönelirken, bir kısmı da kapitalizme karşı daha etkili ve doğru mücadele yürütmek ve reel sosyalizmden çıkarılan derslerden doğru sosyalizm anlayışını ve pratiğini ortaya koymak için yapmaktadır. Reel sosyalizminin yıkılışını sadece dış etkenlere yada içte bazı yanlış yönetim anlayışı ve pratiğiyle açıklamak doğru olmaz. Bunlar da vardır ama esas çözülüş ideolojik ve teoride yetersizliklerden ve yanlışlıklardan kaynaklanmıştır. Sosyalizmi doğru inşa etmek ve benzer akıbetlere uğramamak için doğru ideolojik teorik ve yapılanma gerçeğine ulaşmak, bunun doğru örgüt ve eylem anlayışını ortaya koymak çok önemlidir.

SOSYALİZMDE ISRAR İNSAN OLMAKTA ISRARDIR

Bu konuda Rêber Apo’nun hem İmralı’ya düşmeden önceki değerlendirmeleri hem de İmralı’da daha olgun ve derin çözümleme ve sonuçlara ulaşma gerçeği bulunmaktadır. Bu değerlendirmeleri ‘sosyalizmde ısrar insanlıkta ısrardır’ yaklaşımıyla yapmıştır. Rêber Apo bu söylemi kapitalist güçlerin dünyanın sonunun geldi dediği ve sosyalizmi kötüleme kampanyasının yapıldığı 1989 yılında dillendirmiştir. En son 3 Mart 2020’de yaptığı aile görüşmesinde ben devrimci sosyalistim, Mahirlerin, Denizlerim, İbrahimlerin arkadaşıyım, diyerek duruşunu bir daha vurgulamıştır. Rêber Apo’nun klasik sosyalizme yönelik eleştirileri ve geliştirdiği paradigmayı, ortaya koyduğu teorik çözümlemeleri bu temelde ele almak gerekmektedir.

Kuşkusuz Rêber Apo İmralı’nın çok sınırlı koşullarında ve üzerinde yürütülen özel savaş ortamında bu çözümlemeleri yapmaktadır. O koşullarda kapsamı ve derinliği çok büyük olan çözümlemeler ve teorik tespitler yapmıştır. Çarpıcı ve heyecan verici değerlendirmelerde bulunmaktadır. Ayrıntıların da özünü çok iyi ortaya koymaktadır. Bunlar daha da açımlanacak ve ayrıntılandırılacak çözümlemeler ve tespitlerdir. Ancak esası ortaya koyduğuna kuşku yoktur. Tabi ki tüm değerlendirme ve tespitleri kadir-i mutlak değildir. Mutlaka eksik ve yetersiz kalmış yanları vardır. Ancak bugünkü koşullarda, bugünkü veriler ve objektif koşullarda en iyisini ortaya koyduğunu söylemek bir gerçeği ifade etmek olur. Bu gerçeği, sizlere süzülmüş bal kıvamında sundum, artık bu temelde gereğini yerine getirmek, mücadeleyi geliştirip sonuca götürmek size düşmektedir, biçiminde ifade etmiştir.

Koronavirüs, kapitalizmin toplum üzerinde yük, gereksiz ve aşılması gereken ve toplum karşıtı bir sistem olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Sadece işçiler ve emekçiler üzerinde değil bir avuç tekelci güç ve bunlara dayalı sistemden nemalananlar dışında tüm toplum karşıtı olduğu görülmüştür. Aslında tüm insanlık için düşman bir sistemdir. Kapitalizm insanlığın var oluş biçimi olan toplumsallığı yok ettiği gibi insanlığın canlı olarak varlığını sürdürdüğü doğayı da yok etmektedir. Endüstriyalizm sadece doğayı değil, bir canlı olarak insanlığı da yok edecek bir durum ortaya çıkarmıştır. orona virüs bunun bugünkü dışa vurumudur. Kapitalizm ve onun üretim biçimi insanlığı bundan on kat, yüz kat daha büyük tehlikelerle karşı karşıya getirecektir. İnsanlığın varoluşunu sağlayan doğa ana ve toplumcu yaşam ortadan kaldırılırken buna karşı bir tepki verilmeyecek midir! Hem 1. doğa hem de 2. doğa olan toplumsallık bunu tabi ki kabul etmeyecektir. 1. doğa da 2. doğa da alarm vermektedir. Bu, insanlığın bir bütün olarak yok oluşudur. Bu açıdan kapitalizmin ve modernitesinin sorgulanması daha da artacaktır. Aslında kapitalizm ağır bir kriz ve kaos içindedir. Toplum ve insanlık için kanserojen özelliklere sahiptir. Herhalde bu bakımdan kanserli olan bir sistemle yaşanmak istenmeyecektir. Rêber Apo, ‘Kapitalizmin gözle görülür biçimde açığa çıkardığı aşırı rekabet, azami kâr, işsizleştirme, açlık, yoksulluk, ırkçılık, milliyetçilik, faşizm, totalitarizm, demagoji sanatı, ekolojik yıkım, aşırı finans, devletten daha zengin şahıslar, atom bombası, dünya savaşları, biyolojik ve kimyasal silahlar, aşırı bireycilik gibi hususlar kapitalist sistemin kanser türleridir’ diyerek bu gerçeği ifade eder.

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, kapitalizm ve modernitesinin toplum karşıtlığını Rêber Apo çok kapsamlı ortaya koymuştur. Endüstriyalizm ve buna karşı olması gereken ekolojik bilinci de çok çarpıcı biçimde ifadeye kavuşturmuştur. Bu değerlendirmeler başta sosyalistler olmak üzere tüm insanlığın kazanımlarıdır.

Kapitalizm ve modernitesi aslında çökmüştür, dibe vurmuştur. Ancak bunu aşacak sistem güçleri etkin değildir. Alternatifi kapsamlı ortaya konulmadığından örgütü ve eylemi etkin gelişmiyor. Kapitalizme alternatif toplumsal sistem yapılanması bir bütün olarak ortaya konulmuyor. Zaten ideoloji ve teoride kazanılmadan pratikte kazanmak ve sistemi aşmak mümkün değildir. Kapitalizmin özellikle iletişim ve bilişim tekniğindeki gelişmeleri kullanıp insanları tüketim peşinde koşan robotlar haline getirip kendini yaşatması söz konusu olmaktadır. Bunu kıracak olan ideolojik ve teorik üstünlük ve bu temelde yaratılacak örgütlenmelerdir. Bu açıdan Rêber Apo’nun çözümlemeleri ve paradigması temelinde toplumların kapitalizme karşı ideolojik ve teorik hazırlıklarının var olduğunu söylüyoruz. Koronavirüsün ortaya çıkardığı gerçeklikler Rêber Apo’nun çözümlemelerini çok fazlasıyla doğrulamış ve güncel hale getirmiştir. Bu ideolojik teorik düzeyin emekçilere, tüm ezilenlere, sömürülenlere ve tüm topluma ve halklara yansıtılması günümüzün en temel görevlerinden biri haline gelmiştir.

Bu 1 Mayıs’ta kapitalizmi sorgulamak kadar onun alternatifini tüm kapsamı ve derinliğiyle ortaya koyan Rêber Apo’nun çözümlemelerini, kadın özgürlükçü ekolojik toplum paradigmasını ve ortaya koyduğu örgütlü demokratik topluma dayalı demokratik konfederalizmi ve bu temelde oluşturulacak demokratik sosyalizmi çok iyi anlamak, özümsemek ve tartışmak gerekmektedir. Tüm sosyalistlerin de bu çabaya ve emeğe değer vererek bu tezleri öğrenmesi ve tartışması önemlidir. Bu tartışmalar herkesin sosyalist bilincine, ufkuna birçok şey kazandıracaktır. Eleştirilebilir, eksiklikleri ortaya konulabilir. Ama ortaya konulan bu alternatif görmezlikten gelinemez.

Bu temelde tüm emekçilerin ve toplumun ve halkların 1 Mayıs birlik, dayanışma ve mücadele günlerini kutluyor; Bîjî Yek Gûlan, Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm, diyoruz.”

ANF

EN SON EKLENENLER