Türkiye’de Alevi olmak Sürgün, göç ve Aleviler

Hüseyin Kalkan 

Alevilerin 1960’lı yıllardan başlamak üzere Avrupa’ya göç etmeleri, Alevi çıkışlı siyaset için bir dönüm noktası oldu. Aleviler, kendi ülkelerindeki hakları için de Avrupa’da sokağa indiler

Aleviler 1960’larda başlamak üzere, yoğun bir şekilde çalışmak için yurt dışına gittiler. Öyle ki zaman içinde köyler bütünü ile boşaldı. Bu göçün bazı ekonomik ama aynı zamanda siyasi ve sosyolojik nedenleri vardı. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde yaşanan isyanlar sonrasında özellikle Alevi Kürtler mümkün olduğu kadar jandarmanın kolay ulaşamayacağı bölgelere yerleştiler. Sarp ve yüce dağlar. Doğal olarak böylesi coğrafi bölgelerde tarıma elverişli toprak ya hiç yoktu ya da çok kıttı.

Devlet dairelerine ve kamu kuruluşlarına Alevilerin işçi ve memur olarak işe girmesi neredeyse imkânsızdı. İşe girenler ise sürekli etnik ve inançsal kimliklerini gizlemek zorundaydılar. Alevilerin, yerleşim yerlerine yakın, Sünni ağırlıklı merkezlere gidip çalışmaları veya iş bulmaları da mümkün değildi. Ancak kentlerin kenarlarında Alevi ağırlıklı mahalleler zaman içinde oluştuysa da buradaki imkânlar son derece sınırlıydı.

Öncelikle Almanya ile yapılan misafir işçi anlaşmasında sonra, Aleviler için bir iş kapısı açılmış oldu. Alevilerin çoğunlukla misafir işçi olarak gitmesinin nedeni bir yandan yukarıdaki ekonomik nedenlere bağlı. İkincisi âdeta kendi topraklarında kuşatılmış halde yaşamaları da başka bir etken. İş göçü anlaşması 1961 yılında imzalandı. 1970 yılına kadar bu ülkeye giden Türkiye kökenli işçilerin büyük bölümü Alevi idi. Ancak Alevilik Türkiye’de resmen tanınmadığı için misafir işçilerin ne kadarının Alevi olduğunu belirlemek mümkün değil. Bir sayısını belirlemek mümkün değil.

Darbe ve sürgün

Türkiye’de 60 ve 70’lerde gelişen sol hareketin tabanı büyük ölçüde Alevi gençlerden oluşuyordu. Halkla ilişkinin kurulduğu kırsal bölgelercde Alevilerin yoğun olduğu bölgelerdi. Dolayısı ile 12 Mart 1971 darbesinden sonra başta Almanya’ya, Avrupa’ya olan göç, Alevilerden oluşuyordu.

Üçüncü göç dalgası ise 80’li yılların son ve 90’lı yılların başında gerçekleşti. Gelişen Kürt hareketine paralel gerçekleşen bu göç dalgasında daha çok Alevi Kürt gençleri Avrupa’ya göç etti. Yaşadığımız günlerde ise dördüncü göç dalgası yaşanıyor diyebiliriz.

Bütün bu girişin nedeni meseleyi Avrupa’da Alevi örgütlenmesine getirmek. Başlangıçta, Avrupa’da da Aleviler kimliklerini saklamak zorunda kaldı. Aleviler daha çok sol ve demokratik derneklerde örgütlenmeye başladı. 1993 yılında Sivas’ta meydana gelen Madımak Katliamı sırasında CHP’nin iktidar olması ve gerekli tepkiyi ortaya koymaması Alevilerin ayrı örgütlenmesinin dönüm noktası oldu. Peyderpey Alevi orijinli dernekler kurulmaya başlandı. Bu dernekler zaman içinde çeşitlendi ve federasyonlaşmaya gitti. Artık şunu söyleyebiliriz. Aleviler örgütlenmeleri ile hem Almanya’da hem de Türkiye’de siyasete ağırlıklarını koydular.

Aleviler devletin çizdiği çerçeveyi aştı

Bu dosya kapsamında Avrupa’daki Aleviler ve Alevi örgütlenmesini yakından izleyen gazeteci Şükrü Yıldız ile de konuştuk. Yıldız, Alevilerin siyasetteki ağırlığına işaret ederek, Alevi örgütlerinin yaygınlığına ve çeşitliliğine vurgu yapıyor.

Avrupa’da Alevi örgütlenmesi ve örgütlerin durumu nasıl?

Avrupa’da bugün üç ana akım Alevi örgütlenmesi mevcuttur. Muhafazakâr ve Alevi örgütlenmesinin ilk nüvelerin içinde barındıran kesimler Cem Vakfı etkisinde çalışmalarını devam ettirirken, Kürt Alevilerinin yoğunlukta yer aldığı Demokratik Aleviler Federasyonu 1992 yılından bu yana Avrupa’da çalışmalarını yürütmektedir. Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu ve Avrupa Konfederasyonu da Alevi örgütlenmesinde en yaygın ve etkin bir üst örgütlenme olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Her üç örgütlenmede 90’lı yıllardaki hareketlilik olmamakla birlikte Avrupa’nın birçok ülkesinde Aleviliğe dair önemli kararların alınmasını sağlamış bulunmaktadır. Özellikle Almanya’da Alevilik dersleri ve hak eşitliği anlaşmaları konusunda önemli adımlar atılmış, Alevilik resmi olarak dini bir cemaat olarak tanınmıştır. Bu tanınmanın diğer tüm inançlara tanımış olduğu anayasal haklar Aleviler için de geçerli olmaktadır. Bu durum Avrupa’nın diğer ülkelerine de yansımakta, yayılmaktadır.

Kurumlar arası ilişkiler ve çelişkilerin Türkiye’deki siyasal ve politik eksene göre belirlendiği gerçeği vardır. Buna paralel olarak Avrupa Alevi hareketi içinde Avrupa’da doğmuş büyümüş bir kuşağın artık etkin olduğunu da söylemek mümkün. Özellikle bu kuşak üzerinden Avrupa’da yaşayan Alevilerin buradaki sorunları ve onun üzerinden sorunlara yaklaşımı giderek ön plana çıkmaktadır. Aleviliğin kendi varlık gerekçesi, felsefesinin giderek yıpratıldığı bir ortamın gelişmesi, geniş bir Alevi kitlesini aktif örgütlenmeden geriye doğru çekmiştir. Özellikle son dönemlerde yeniden iktidar tarafından üretilen ve dayatılan Alevilik nedir tartışması etrafında dönen tartışmalar da kırılmalara, çatışmalara ve ayrılıklara vesile olmaktadır. Asimilasyonun hızla yayılmasına vesile olan bu tartışmanın iktidar ve istihbarat çalışması olduğu kanaati taşıyanlardanım. Kısaca söylemek gerekirse Alevi örgütlenmesi felsefi ve kültürel varlık donelerini tek tek tüketerek hızla benzeşmek üzerinden cenaze kaldırma, hakka uğurlama merkezlerine dönüşmektedir. Varlıklarını bunun üzerinde ayakta tutan bir duruma düşülmektedir.

Avrupa’da Alevilerin faaliyetleri ile ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misin?

Alevi kurumlaşması bir standartta oturmuş durumda. Perşembe akşam cemleri, Hızır, Muharrem oruçları ve hakka uğurlama erkânları rutin bir şekilde yürütülmektedir. Giderek de temel çalışmalar olarak merkeze oturtulmaktadır.
Alevilik dersleri Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde verilmesine rağmen gerekli ilgiyi bulmuş değil. Almanya örneğinde olduğu gibi okullarda 12 ve üzeri öğrenci olan her yerde verilecek bu derse birçok yerde öğrenciler katılım göstermediğinden bu hak kullanılmamakta. Alevi kurumları bu sorunu aşacak bir çalışma halen geliştirmiş değiller.

Avrupa’da Alevilik ve Kürtlük

Biraz önce de söylediğim gibi Alevi örgütlenmesi genel bir durgunluk sürecinden geçiyor. İlk dönem hareketliliğinin beklentileri örgütlenme tarafından karşılanamamıştır. İçi doldurulamamıştır. Açıkça belirtmek gerekir ki Alevi örgütlenmesinin 80’li yıllar sonrası hareketliliğinin iki temel itici gücü vardır. Birincisi gelişen Kürt hareketinin tüm kesimler gibi Aleviler üzerinde yaratmış olduğu etkidir. İkincisi ise özellikle Kürt Alevilerinin hızla Kürt hareketinin eksenine girmesine karşı devletin örgütlenmeye kattığı hareketliliktir. Gölbaşı toplantısı ve 2 Temmuz katliamları devletin bu anlamda Alevi hareketine müdahalesidir. İki etkin siyasal hareketlilik içinde sıkışan Aleviler, gelinen noktada daha çok kendilerine everilmektedir. Tüm olumsuzluklara rağmen bunu olumlu bir nokta olarak görmek gerekmektedir.

Avrupa Alevi hareketi ülkeden ayrı düşünülmemelidir. Son yıllarda bazı kesimler tarafından Avrupa merkezli politikalara entegre olma durumu söz konusu olsa da Alevilere yapılan her saldırıyı yaşadıkları yerde kendilerine yönelik bir saldırı olarak algılamaktadırlar. Türkiye ve Avrupa Alevi örgütlenmesi devletin Aleviler içinde yaratmak istediği politik perspektifi aşmıştır. Taban Alevi örgütlenmesine katıldıkça Alevi örgütlerinin karakteri de değişmiştir. Alevi felsefesinin dayattığı realite Alevi yöneticileri etkisi altına almaya başlamıştır. İslamcı-Kemalist iktidarın politik uygulamaları da her yerde Aleviler içinde yeni arayışlara yönelmesine de vesile olacak ortamı yaratmıştır.

Kaosu derinleştirmek istiyorlar

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Gani Kaplan, egemenlerin kaos yaratma çabalarının Alevilere saldırı üzerinden hayata geçirmek istediklerini belirterek, Alevilere yönelik saldırıları şöyle değerlendiriyor: “Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardaki Koçgiri, Dersim katliamları ve özellikle 70’li yıllarda sol sosyalist mücadelenin geliştiği yıllarda Alevi katliamları yaşanmıştır. Yine günümüze baktığımız zaman, yönetimin şu andaki duruşu, sıkıştıkları anda yine can simidi olarak Alevilere saldırıda görüyorlar.”

Halklar ve inançlar arasında bir problemin olmadığını söyleyen PSAKD Genel Başkanı, Aleviler üzerinde algı yaratarak, haklarında menfi haber ve yazılar yayınlayarak, kapılarına işaret koyarak gündemi değiştirmek istediklerini vurgulayarak, şunları ekliyor: “Sadece egemenler işine geldiği zaman kaos yaratmaya çalıştılar. Ne Kürtlerle -Türkler ne Alevilerle-Sünniler sorun yaşadı. Sadece siyasiler sıkıştıkları an bu kartı ön plana sürüyorlar, Alevilere saldırılar başlıyor. Normalde halk arasında Alevi-Sünni diye bir sorun yaşanmıyor. Kaldı ki bu ülkede 40 yıldır bir savaş sürdürülüyor. Başka bir ülkede olsa şu anda iç savaşa gidecek derecede ayrışma olurdu. Oysaki bu ülkede yaşayan halklar birbirine saygılı, sıkıntı sadece yönetimlerden kaynaklanıyor.” Kaplan, kapı işaretlemenin Alevileri haklarından vazgeçiremeyeceğini belirterek sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Ev işaretlemelerin artık kıymetiharbiyesi yok. Aleviler artık doğdukları topraklara dönmeye başladı. Bu çok önemli bir gelişmedir. Malatya, Sivas, Maraş, Aleviler artık tekrar etkin olmaya başladı.”

Anayasal hakları hayata geçmeli

Alevi Bektaşı Fedarsyonu Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül de Alevilerin sorunları konusunda sorularımız yanıtladı. 2011 yılında başlayan Alevilere yönelik saldırıların, faillerini yakalanmadığı, kimsenin cezalandırılmadığını belirten Güzelgül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Saldırılar Adıyaman’da başladı. İçişleri Bakanı o zaman çocuklar yapmıştır dedi. Biz de dedik ki bu çocuklar kim tanımak istiyoruz. Bir sindirme, korkutma, insanları birbirine düşürme politikası bu. Eğer başta önlem alınmış olsaydı, o ‘çocukları’ ortaya çıkarmış olsalardı bunun önü kesilmiş olurdu. Halkı karşı karşı getirmek isteniyor. İnsanlar provoke ediliyor. Sonraki süreçte bu işaret koymalar Türkiye’nin her yerine yayıldı. İnanç özgürlüğünden nasip almayan bir ülkede yaşıyoruz. Bütün dinler, bütün haklar, bütün kültürler güzel ahlak ve sevgi üzerine inşa edilmiştir. Güzel ahlak ve sevgiyi inşa etmediçe halklar ve toplumlar arasında bu tür olayları devamlı görürüz. Toplum arasındaki barışı, kardeşliği sağlarsan ancak varlığını sağlayabilirsiniz. Bu ülkede yok sayılıyoruz. Özgürce kendimizi ifade etmemiz elimizden alınmış durumda.”

Zorunlu din dersinin kaldırılmamasını eleştiren Güzelgül, konu ile ilgili şunları belirtiyor: “AİHM’in vermiş olduğu kararlar uygulanmıyor. Evebeynlerin isteği doğrultusunda çocuklara din eğitimi verilmesi gerekir. Aleviler ‘Bu derse girmek istemiyorum, müfredata Aleviliğide al’ diyorlar. Ama müfredat oluşturulurken Alevi yetkililerden görüş alınmıyor. Kendi kafalarına göre hazırlayıp sana kabul ettirmeye çalışıyor. AİHM kararlarının uygulanmasını istiyoruz.”

Hüseyin Güzelgül sadece seçim zamanı Alevilerin hatırlanmasını da eleştiriyor: “Seçimler geldiği esnada Alevilere gelip yanaşıyorlar. Yasal statü vereceğiz diyorlar. Seçim bittikten sonra yok. Bu hakların verilmesi için yeni bir laik, demokratik, eşit yurttaşlık içeren bir anayasaya ihtiyaç var. Bir hukuk devleti olabilmesi için yeni bir anayasaya ihtiyaç var bu ülkede.” Güzelgül, önümüzdeki süreçte Alevilerin temel haklarının tanıması için mücadele etmeleri gerektiğini belirtiyor.

Yarın: Aleviliğin doğuşu ve Mezopotamya’da Alevilik

yeni yaşam gazetesi

EN SON EKLENENLER