‘Çalıştaylar devletin hafızasını güncelledi’

Nil MUTLUER

‘Alevi çalıştayları konunun ilk kez konuşulmasına imkân verdi’ diyen Bakan Faruk Çelik’e göre bu sayede devletin hafızası güncellendi. Alevilik tanımı yapmaksa çözüme giden yolda mecburiyetti

Alevi Açılımı’na damgasını vuran isimlerden biri, şu anda Çalışma ve Sosyal Güvenli Bakanı, döneminde çalıştaylardan sorumlu Devlet Bakanı olan Faruk Çelik. Kendisiyle en zor ancak aynı zamanda en kolay görüşmelerimden birini gerçekleştirdim.

Zordu; çünkü çalıştaylara yönelik bazı eleştirilere rağmen birçok kişiye samimiyeti konusunda güven vermişti ve halen iyi bir şekilde anılıyor, ancak şu an hükümette ve hükümet bugün açılımla ilgili Aleviler tarafından eleştiriliyor. Bu nedenle, Alevi meselesiyle ilgili bir önceki dönem atılan adımlardan sonra bugüne kadar gelişen siyasi söylem ve olgular göz önüne alınarak konunun konuşulması icap ediyor.

Diğer yandan, kolay bir görüşmeydi; çünkü sadece açılımı değil Diyanet’in varlığıyla laikliğin, laiklikle Anayasa’nın, Anayasayla egemen devlet ideolojisinin bağlantısını açıkça konuştuk.  Bugün hükümetteki konuyla ilgili bakan olmamakla birlikte, her inancın, inanç mensuplarının belirlediği şekilde yaşanması ve bunun güvenceye alınması konusunda kararlı bir yaklaşıma sahip. Bu konulardaki yasakların siyasi partiler kanuna kadar gittiğine de geldi söz. Kısaca, mevzu hemen tüm yönleriyle ele alınmış oldu.

İlk kez bir araya gelinmiş
İlk toplantıdan son toplantıya kadar Alevi Çalıştayları’nı takip etmiş olan Çelik’e göre “ilk kez devlet Alevilerle bir araya geliyor”. Her ne kadar Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit gibi bazı liderler farklı dönemlerde Alevi realitesini tanımış olsa da hakkındaki eleştiriler ve başarılarıyla çeşitli kesimlerin bir araya gelmesini sağlayan bu kapsamdaki ilk çalışma, Alevi Çalıştayları. Çelik, yüzleşmek için konunun sosyolojik boyutunun, çözüm önerilerinin ve eleştirilerin konuşulmasını oldukça önemsiyor. Çelik için çalıştaylar konunun topluma mal edilerek konuşulmasına imkan vermiş ve şimdiye kadar süreci yöneten karşılıklı önyargıların yumuşamasına vesile olmuş.

Alevi Açılımı’nın Alevileri Sünnileştirmeye hizmet etmesi endişelerine karşı Çelik, “kimseye kimlik giydirmek, Alevi’yi Sünnileştirmek” gibi bir amaçlarının olamayacağını da ifade ediyor. Çelik’in ifadesiyle, çalıştaylar “devletin hafızasını da güncellemeye” vesile olmuş. 

Aleviliğin tanımı meselesi
Çalıştayların  başından beri bazı Alevilerin tepkisini çeken noktalardan biri çalıştaylarda “Aleviliğin ne olduğunun” konuşuluyor olması.  Bazıları konunun, “tek tip Alevi yaratmak” için konuşulduğunu iddia ediyor. Konuyla ilgili Çelik şöyle bir yorum yaptı:
“Alevilik nedir? Alevi dendiği zaman ne anlayacağımızı bilmek için Aleviliği tanımlıyoruz. Eğer üzerine bir şey inşa edeceksek, sorunu çözeceksek bize bir çerçeve çizilmesi gerekiyor. Alevilikle ilgili bir şey söylenmesi gerekiyor. Alevilik nedir? Din midir? Mezhep midir? İnanç mıdır? Ne teolojik anlamda, ne diğer anlamda bir tanım istemedik. Dedik ki, bize çözüm üretmemize vesile olacak sihirli bir şey söylemeniz gerekiyor. Tartıştık bunu. Sonunda samimiyetimizi anladılar vedediler ki, ‘Hak Muhammed Ali yoludur bizim yolumuz’. ‘Tamam’ dedik. Tarif edin, nedir bu, nasıl yaşanılır, nasıl giyinilir, nasıl oturulur? Bunun peşinde değiliz, ama bize söyleyin. Hak dediğiniz nedir? Allah. Muhammed dediğiniz? Hz. Peygamberimiz. Ali dediğiniz? Hz Ali, yani Hz. Peygamberimizin damadı. Öyle değil mi? Yolumuz bu yol diyorsunuz. O zaman bu çerçevede çözüm üretmemiz gerekiyor bizim de. Ama diyebilirler ki, ‘Hayır efendim Alevilikten çok daha farklı bir şey anlıyoruz’, o belki de bizim gündemimiz olmayacak dedik.”

Tüm inançlara eşit yaklaşım
Çelik’in ifadelerinden Aleviliğin ne olduğunun sorulmasındaki amacın, Aleviliğin hangi kategoride değerlendirilerek sorunlarına çözüm üretilmesi gerektiğini saptamak olduğu anlaşılıyor. Ancak, Aleviler bu noktaya iki nedenden itiraz ediyorlar. İlk olarak, herhangi bir inanç içinde farklı uygulamalar olabilir ve bu çoğulluk içinde yaşanabilir. Sünnilik içinde de farklı uygulamalar var ve tek tipleştirilmeden en çok çeken kesimlerden biri de Sünniler. Alevilik içinde de çeşitli yaklaşımların olması doğal.
İkinci olarak, Aleviliğin ne olduğunun konuşuluyor olmasıyla kendilerinin ayrımcılığa uğramayacakları, ibadetlerini rahatça yapabilecekleri eşit yurttaşlık talepleri arasında doğrudan bir ilişki yok. Devlet, bu güvenceyi tüm inanç mensuplarına sağlamak durumunda. Burada esas olan çoğulluk içinde yaşanana tek bir tanım getirmeye çalışmadan asıl olana; gündelik hayatları, yurttaşlık hakları, temsiliyetiyle Aleviliğin şimdiye dair tezahürüne odaklanmak. Çatışma kavramıTürkiye’de şiddete referans verdiğinden korkulan bir kavram. Halbuki, fikirlerin çatışması toplumsal dinamiklerin gelişmesi için gerekli. Yani, Aleviliği hemen bir seferde tanımlamaya çalışmak yerine, kamusal tartışmalara alan açmak toplumun bir arada düşünmesini ve adım atmasını sağlayacaktır.
Son tahlilde, Çelik’in Alevi Çalıştayları’ndan sorumlu olduğu dönemde hükümet talepleri yerine getirecek adımları atıyor. Bu adımları atarken de Çelik, Türkiye’nin tümünü düşünerek hassas olmanın önemini şöyle vurguluyor:
“Atacağımız adım öyle olmalı ki tüm taraflardan kabul görmeli. Yeni bir çatışma alanı olmamalı.” Alevilerin çalıştaylardaki ana taleplerinden Madımak Oteli’nin müze olması, din derslerindeki sorunlar ve ibadethanelerle ilgili çözüm konusunda, yazı dizisinin başından bu yana tartıştığımız adımlara yönelik çalışmalar var. Çelik, Madımak’a giden ilk devlet yetkilisi olarak katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarıyla, Alevi kurumlarıyla ve Sivaslılarla bir araya geliyor. Kendisinin konuyu gündeme getirmesi ve dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın da çalışmalarıyla otel müzeye çevriliyor.

 
Aleviliğin tezahürü görülmeli
Bakan Çelik “Alevilik nedir? Eğer sorunu çözeceksek bir çerçeve çizilmesi gerekiyor” derkenAlevilere göre çoğulluk içinde yaşanana tek tanım getirmeye çalışmadan; gündelik hayat, yurttaşlık hakları, temsiliyetiyle Aleviliğin şimdiye dair tezahürüne odaklanmak gerek.
 Cemevlerine vakıf çözümü
Önceki günlerde değinildiği gibi, Tekke ve Zaviyeler Kanunu ve Anayasa maddeleri cemevinin ibadethane olarak statü kazanmasının önünde engel olsa da, Alevi kurum ve uzmanlarının cemevlerinin maddi destek alabilmesi ve arazi tahsisi sorunlarının çözülebilmesi için farklı ve pratik önerileri var. Cemevinin illa da ibadethane statüsüne sahip olması gerektiğini düşünmeyen bazı kurum ve uzmanlar Belediye, Enerji, İmar kanunları gibi kanunlarda yapılacak düzenlemelerle maddi sorunların çözebileceğine değiniyor.

Çıkmaz sokak benzetmesi
Kentleşmeyle birlikte Alevilerin ortak bir ibadet mekanı ihtiyacı doğduğuna değinen Çelik, bu coğrafyanın inanç kültürünün bir parçası olarak geçmişteki dergah dahil Alevi ibadethanelerinin ve bugün cemevelerinin, varlık göstermesini oldukça önemsiyor. Ayrıca, Alevi Çalıştayları’yla cemevlerinin sorunlarının tartışılır hale geldiğine de değiniyor. Cemevlerinin ibadethane kabul edilebilmesi için hem hukuksal çözümün hem de teolojik tartışmaların “çıkmaz sokak” olduğuna değinen Çelik’e göre çözüm kamu yararına bir vakıf kurulmasından geçiyor:
“İnsanların kendi yorumları çerçevesindeki ritüellerini icra edebilecekleri yerler zaten fiili olarak var. Bunlara statü vermek için biz bir çalışma yaptık. Yapılabilecek şey şu dedik. Kamu yararına vakıf kurulmalı. Bu vakıf aynı zamanda bütün bu cemevlerini içine almalı. Mütevelli heyeti olarak olabilir, başka şekilde olabilir. Kamu yararına vakıf olduğundan dışarıdan kaynak temin etmesi mümkün olabilir veya kamu bizzat kaynak aktarabilir. Bu şekilde bir kamu yararına vakfın maddi sorunu çözdüğü gibi yer tahsisi sorununu da çözme imkanı var. Kısaca, devletin köklü kurumu bünyesinde var olmayı değil, tam tersine özgür bir vakıf bünyesinde olması, kendisini kendisinin idare ettiği mütevelli heyetinin olduğu bir vakıf tarafından idare edilmesi; kamununsa katkı sağlaması.”
Çelik’in önerisinin bugün için çözüm sağlayacağı açık, ancak cemevlerini bir arada toplanmasının toplumsal ve pratik mümkünlüğüyle ilgili Alevi kurumlarının ne diyecekleri de önemli.

İnanç teminatı olmalı
Tartıştıklarımız; eşit yurttaşlığın ve inancı da kapsayan temel hakların yurttaşlarca özgürce güvence altında yaşanabilmesi, konuyu bugün Türkiye’deki laiklik anlayışına, oradan da yasalardaki kısıtlayıcı maddelere getirdi.  Çelik’e göre laikliğin yorumu “dayatmacı anlayışa dönünce bireyin inanç özgürlüğü ortadan kalkıyor, toplum kendini cendereye sürüklüyor ve çözümü ihtilallerde bulmaya çalışıyor.” Bu yöntemin başarısızlığına değinen Çelik şöyle devam ediyor:  
“Kim olursa olsun, bu toplumda neye inanırsa inansın bireylerin inanç özgürlüğünün teminatı olmalı.
 Laiklik de bu çerçevede olmalı; herkesin inanç özgürlüğünün güvence altında olduğu bir laiklik anlayışı. Devlet inançlara eşit mesafede olmalı ve eşit mesafedeki inançların da haklarını korumalı. Şimdi biz bunu yapabildik mi? Bunu yapamadık. Yeni Anayasa çalışmalarında illa bir tanım yapılacaksa, böyle bir tanım aslında birçok sorunun çözüm anahtarını teşkil eder.”

 Diyaneti tartışmak parti kapatma nedeni olabilir
Çelik’e, sadece inançla ilgili değil, gündelik hayatın farklı konularında da Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışılmasının Sünni inancına mensup olmayan yurttaşlar nezdinde bir ayrımcılıkhissi verip vermeyeceğimi sorduğumda, kendisi Diyanet ve ordunun sistemin temel taşları olarak konumlandırıldığından ve onların tartışılmasının bir siyasi partiyi kapamaya kadar gidebileceğinden bahsetti:
“Diyaneti yok farz edebilir mi bir siyasi parti? Kapatma nedenidir. Diyanet, bizim sistemimizin temel taşıdır. Onun için Diyanet’e sormayalım, Diyanet’i dikkate almayalım, Diyanet bu konuda neden karışıyor gibi değil durum. Diyanet’e sorulur. Yani konu dinle ilgiliyse, İslam’la ilgiliyse bir şekilde Diyanet’in önüne gelir. Dolaylı veya direk. Diyanet de, mevzuat çerçevesinde karar verir veya fikrini söyler.”

Sadece Alevi meselesi değil
Bugün, 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 89. maddesi Anayasa’nın 136. maddesine gönderme yaparak açıkça Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yerinin korunmasını güvence altına alıyor.
Diğer yandan, son dönemde bazı yurttaşların hissettikleri ayrımcılık, Türkiye’de hangi soruların Diyanet’e sorulup sorulmayacağından öte, cevapların herkesi kapsıyormuş gibi yansıtılması. Unutmamak gerekir ki, bu toplumda sadece Alevi veya Sünni Müslümanlar yok ve Sünniler de çoğulluk halinde yaşıyor hayatlarını.

Memnun olmayanın memnuniyeti
Çelik tartıştığımız konuların bugünün yasal gerçeklikleri içinde değerlendirilmesi gerektiğine ve çalışmalarını da bu gerçek etrafında şekillendirdiklerine değinirken Diyanet İşleri’nden memnun olmayanların da memnun edilmesinin temel hedeflerden olduğunu vurguluyor.
“Diyanet Cumhuriyet’in köklü bir kurumu ve Diyanet’e gönül verenlerin bir sorunu yok. Diyanetle ilgili memnuniyet %80’lerde. Derdimiz %20, %30 memnun olmayan varsa, onların memnuniyetini nasıl sağlarız olmalı.”
Çelik ayrıca bu doğrultuda, Diyanet’in de, Alevilik hakkında önceden olmayan önemli adımlar attığına değinerek, Diyanet’in Alevilikle ilgili yaptığı faaliyetlerden biri olan tercümeleriyle bastırılmış orijinal Alevi klasiklerine referans veriyor.

EN SON EKLENENLER