Türkiye’nin bekası mı , Erdoğan’ın zekası mı ?

Bir Türk atasözü vardır. ‘’At binenin, Kılıç kullananındır’’.Bu sözün mantığı ve ruhu gasp ve  fetih kültürünü meşru gören bir kültüre dayanıyor. Her halkın kültüründe, o halkın sosyo –kültürel ahlakını ve müktesabatını oluşturan  etik değerler,ahlaki kural ve davranışları yansıtmanın bir çok ifade biçimleri vardır.Bunlardan  biri de , Atasözleri ile oluşturulan toplumsal ruhi şekillenme hafızasıdır.Mesala ‘’ Bal tutan parmağını yalar’’, ‘’Benim memurum işin bilir ‘’ gibi  çok örnek vardır.

Diğer yandan bireyin öz güvenini yok eden, hep bir düşman kuşatması  pisikolojisi içinde tutan, öteki ye güvenmeme üzerine kurgulanan bir sosyal yaşam ilişkisi ile hareket eden, sürekli bir dış tehdit algısını canlı tutan, Elde ettiklerinin her an elinden alınacağı korkusu pompalanan bir topluma, İslam tarihin de bir diktaroryal sistemi, dini kurallar olarak kurumsallaştıran Muaviye ve Yezitin , toplumu yönetme  kültürünü  din olarak sunan, bunun  üstüne, ırk olarak da ‘’Türkün Türkden başka dostu yoktur’’. ‘’Bir türk dünyaya bedel.’’  ‘’Ne mutlu Türk’üm diyene’’. ‘’Türk,öğün,çalış,güven’’.’’Her türk asker doğar’’ gibi Türklüğü ve türkü adeta dünya insanlık aleminden izole eden , tüm dünya insanlarını,milletlerini,devletlerini türklüğün düşmanı olarak yansıtan ve buna karşı türkü daima bu tehditlere karşı teyakkuz ruh hali içinde tutan bir sosyoloji ile her an şiddete hazır bir saldırganlık içindeki linç kültürlü bireyler olarak hazırlamaktadır.

Bu toplumsal hafızada doğal karşılanan,meşru olarak algılanan bir çok şey günlük yaşanmışlıklar üzerinden,güncel olaylar ile ilgili toplumda yaşanan tartışma ve diyalogların içeriğinden, sanal alana yansıyan tepkilerin yorum ve görüşlerinden pek rahat olarak izlenebilinir.Bir analiz yapmak isteyenlere yeteri veri tabanı sunmaktadır.

Geçmişi bir kenara koyarak,son 14 yıllık AKP iktidarı döneminde toplumun, etik  insani ve ahlaksal konulara yaklaşımını öne çıkaran,Kadınlara ve Çocuklara yönelik şiddet ve Tecavüz, olayları ,Gasp, Çete-Mafya faaliyetleri, Yolsuzluk,hırsızlık  gibi,  günlük olarak basına yansıyan konulara  olaylara karşı toplumun ne kadar rahat hazmettiği ve bütün bunları olağanlaştırdığına  bakınca , bu gidişatı besleyen anlayışların herkesin ,en temel insani yaşamsal alanlarını dahi nasıl tehdit eder hale geldiği görülmektedir.

Böyle bir toplumsal gerçekliği bilen ve hatta yaratan Türki yönetimler,bunun avantajlarını da hep toplamışlardır.Erdoğan son yüzyılın ikinci yarısının en pragmatik , hesapçı, oyun kurucu, kendi toplumunun ruh halini ibnotize edecek kurgusal enstürmanları işleten ,elde etmek isdediklerini mutlaka gerçekleştiren, herkesi kullana bilen , ortadoğunun otorite kültüründeki kuralları iyi işleten bir performans ile yoluna devam ediyor.

Tarihte kimine göre Yezit ve İmam hüseyin döneminde  ,bazı kaynaklarda ise Muaviye ve  Hz Ali  arasındaki mücadele döneminde  yaşanılan bir olay aktarılır . Muaviye Şam’da,Hz. Ali ise Küfe şehrinde validir.Aralarında anlaşmazlık var. Savaş çıktı çıkacak. Bir gün, bir tüccar deveci, yüklediği mallarla Küfe’den Şam’a gelir. Açıkgözlü bir Şam’lı  deveye sahip çıkar.Devenin sahibine; “Bu dişi deve benimdir!” der. Küfeden gelen gerçek deve sahibi kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez. Sorun Muaviye’ye kadar yansır.Halk bir meydanda toplanır. Muaviye, “Bu dişi deve benimdir” diyen açıkgöz Şamlı’ya sorar; Bu dişi deve kimindir? “Benimdir!” der. Muaviye de onaylar, halka meydanda seslenerek “Evet, bu dişi deve Şamlı’nın dır!” der. Sonra halka sorar; “Bu dişi deve kimindir?”

Hep bir ağızdan cevap verirler; “Bu dişi deve Şamlı’nın dır!”

Küfeli deve sahibi neye uğradığını anlayamaz.

Şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye kendisini yanına çağırır;

“Bana bak, ben de, sen de biliyoruz ki, bu deve erkektir. Küfe’ye dönüşte Ali’ye de ki; “Şam’da öyle bir ahali var ki, erkekleri de, dişileri de, onların cinslerine değil, Muaviye’nin ağzına bakarak söylüyorlar, o dişiye erkek dese, ya da erkeğe dişi dese, hepsi ona itaat ediyor.”

Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!” der ve Küfeli deve sahibini gönderir.

Devesini kabeden bu Küfelinin başına gelen, ondan sonraki yüzyıllarda tüm ortadoğu halklarının başına gelmiştir. Son meclis konuşmasında CHP li Deniz BAYKAL’ın Saddam dan Muaviyeye, Yezitten Esat’a kadar uzanan diktatörlük kültürünü besleyen, bu kültürle mücadele etmeden , Nefsin ve Hırsın ihtirasına sevdalanan ve kendini kutsal kudretin tezahürü olarak kabul edip,ve öylece de kabul ettiren ,Erdoğan’lar hep olacaktır.

Türk siyasal partileri, Milletin bekasından bahsetmiyor. Sabah erken kalkan Devletin Bekaasından başlıyarak,tehlike çanlarını çalıyor.AKP Bekaa için başkanlık olmassa devlet tehlikede diyor, CHP de evet ama Parlamenter sistem olmassa Devlet Bekası tehlikede diyor.

Bu Bekaanın içinde Demokratikleşme sorunu,İnsanhakları sorunu,kadınlara ,cocuklara yönelik şiddet sorunu, Çoğulculuk,kültürel renklilik,inanç ve vicdan özgürlüğü,anadili ve kültürel çeşitlilik,bireyin özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı güvencesi, Yerinde yönetim,yerel idare ,yaşam tarzı güvencesi, ,gibi hakların tümü bu Devletin Bekaasına kurban gidiyor.

Bu Bekaa yı en iyi kendilerinin koruyacağının kavgasını veren AKP ve CHP nin tezlerini ispatlamak için kullandıkları argüman ise Kimin HDP ile itifak ettitinin suçlaması ve ispatı ile sürdürülüyor. CHP , AKP yi HDP ile gizli ittifak yapmakla suçlayarak,; AKP de ,CHP nin Başkanlık sistemine HDP ile birlikte karşı çıkarak ittifak içinde olmakla suçlayıp, devleti koruduğunu iddia ediyor. Yani bu sistemim madurları,hak bekleyenleri, çağın ihtiyaçları,bireyin beklentisi için bir pazarlık ortada yok. Herkes bu Ceberrut sistemi ve düzeni ben sende daha iyi korurum mücadelesinde  iddia içinde bağırıp çağırıyor.

Sonuç nasıl mı olacak ;

Kontrolü darbeye hükmeden,Ortadoğuda günlük at değiştiren,Milletinin hafızasını doğumdan itibaren aldıran. Halkının %99 unun müslüman olduğu ile övünen ,bunun içinde  Sünni islamın türkiyedeki açık kimlik partisi, ortadoğudaki Sünni islamın da hamisi olduğunu ilan eden ,ERDOĞAN gibi bir liderin en büyük güvencesi, Erkek deveye,dişi  dedirtebileceğine inandığı ,İttiat kültüründen gelen bir  toplumsal gerçekliktir.

Yolun sonu karanlıktır. Karanlığın tek korkusu ışıktır. IŞIK bizdedir.

Çare nettir,tekdir. Korkmadan, kaçmadan,susmadan, Erkeğe Erkek,Dişiye Dişi diyebilecek kadar görebilen,gördüğünü cesarettle söyleyebilen bir toplumsal  duruştur.

EN SON EKLENENLER