‘Yargının Kürt çocuklarına dönük tutumu değişmedi’

Diyarbakır’daki kimi sivil toplum örgütleri, “Çatışmalı ortamda çocuklara yönelik tehdit ve ihlaller”i düzenledikleri panelde masaya yatırdı. 24 Temmuz 2015 ile 24 Temmuz 2016 arasındaki çatışma ortamında, 87 çocuğun yaşamını yitirdiğine dikkat çeken İHD Diyarbakır Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Av. Muhterem Süren, ancak yargının Kürt çocuklarına dönük “cezasızlık politikası” tutumunun değişmediğini söyledi.

10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında eylem ve etkinliklerini sürdüren İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Barosu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği ile Diyarbakır Tabip Odası bu kez “Çatışmalı Ortamlarda Çocuklara Yönelik Tehdit ve İhlaller” konulu bir panel düzenledi.

Diyarbakır Barosu seminer salonunda gerçekleştirilen panelde, konuşmacı olarak kurum temsilcileri yer aldı.

‘SAVAŞIN SORUMLUSU ÇOCUKLAR DEĞİLDİR’

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Av. Gazal Bayram, çocukların savaşı başlatmayanlar olmasına rağmen acılarını yaşayanlar olduğunu belirterek sözlerine başladı.

Çocukların çatışmalarda en temel hakları olan yaşam haklarını ve yakınlarını kaybettiğini söyleyen Bayram, “Şiddetin yıkım olarak birincil tanığı yine çocuklar. Bulundukları yerlerden göç etmekte, göç ile beraber barınma, eğitim haklarından yoksun bırakılıyor” dedi.

Bayram, savaşın çocuklar üzerindeki etkilerine ilişkin ise şunları söyledi: “Okulların karargah olarak kullanılması kaynaklı eğitimlerine devam edilemiyor. Çatışmalı ortamlarda yine cinsel istismar ve sömürüye maruz kalınmakta. Özellikle kız çocukları ciddi tehditler ile karşı karşıya.”

‘ÇOCUKLAR KORUNMUYOR’

İHD Diyarbakır Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu üyesi Av. Muhterem Süren de, konuşmasında savaşın bölgedeki etkisi ve yol açtığı ihlallere dikkat çekti. Süren, “Dünyanın yaşadığı 2 büyük savaş üzerine, savaşın engellenememesinden dolayı savaş hukuku oluşturuldu. Savaş şartlarında sivillerin korunmasını içeren Cenevre Sözleşmesi ve BM Sözleşmesi’nde çocukların korunmasını içeren maddeler var. Bölgeye baktığımızda savaşın gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Ancak çocukların korunamadığını, devletin veya devlet adına savaşta bulunan kişilerin bunu dikkate almadığı görülmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne rağmen, 30 yılı aşan bir savaş ortamında Kürt çocuklarının başta yaşam hakkı olmak üzere birçok temel hakkı ihlal edilmiştir” diye konuştu.

‘87 ÇOCUK ÇATIŞMALI ORTAMDA YAŞAMINI YİTİRDİ’

Kürt çocuklarının savaş ve çatışmalı dönemlerde kasıtlı olarak öldürüldüğünü kaydeden Süren, “Devletin yükümlüğünü yerine getirmemekle birlikte, çatışma artıkları görülmekte. Çatışma artıkları da 4 çocuğun yaşamına mal olmuştur. 24 Temmuz 2015 ile 24 Temmuz 2016 arasında, çocuk haklarının ne kadar ihlal edildiği gün yüzüne çıkmakta. Bir yılda 87 çocuk çatışmalı ortamlarda yaşamını yitirdi. Yaşanan durumun korkunçluğunu ortaya koymakta” ifadelerini kullandı.

‘ÇOCUKLAR İŞKENCEYE UĞRUYOR’

Süren, bölgede çatışmaların yaşandığı kentlerde yaptıkları çalışmalarda çocukların çatışmalar sonrasında hurda toplamaya yöneldiklerini ve buldukları cismin patlaması sonucu yaşamını yitirdiğini de paylaştı.

Devletin patlayıcıların temizlenmesi noktasında sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, çocukların hak ihlalleri ile birlikte işkenceye uğradığını vurgulayan Süren, bölgede çocuklara yönelik işkence ve hak ihlallerini “AİHS sözleşmesine rağmen, çatışmaların arttığı dönemlerde çocuklara yönelik işkencelerinde arttığını görmekteyiz. Devletin kolluk yetkilileri sokak ortasında çocuklara işkence ve kötü muamelede bulunabiliyor. Bununla birlikte kapalı ortamda tutulan çocukların da korkunç bir şekilde işkenceye maruz kalmakta” şeklinde sıraladı.

‘ÇATIŞMA ORTAMI YAŞAM ALANLARINI DARALATIYOR’

Bölgede yaşanan savaştan 1 milyon 300 bin kişinin etkilendiğini ve yüz binlerce insanın yaşam alanlarından zorla uzaklaştırıldığını belirten Süren, bu yerinden edinmeden de en çok çocukların etkilendiği ve ağır travmalar yaşadıklarına dikkat çekti.

Zorla yerinden edilen aileler ve çocukların, göç ettikleri yerlerde de ayrımcılığa maruz kaldıklarını dile getiren Süren, çatışma alanlarının yaşam alanlarını daralttığı gibi sonrasında da büyük bir sorun haline geldiğini ifade etti. Süren, “Sokağa çıkma yasakları süresi boyunca çocuklar okullardan uzak kaldı. Okullar karakollara çevrildi. Nusaybin’de eğitim hakkıyla ilgili devlet yetkilileriyle görüştük. ‘Bize TEOG sınavına katılım yüzde doksandaydı’ diyen devlet yetkilileri gerçekle nasıl alay ettiğini açıkça gösteriyor” diye konuştu.

‘BÖLGEDE CEZASIZLIK POLİTİKASI İŞLENİYOR’

Bölgede yaşananlar bu kadar ağırken “Hukuk ne yaptı?” diye soran Süren, ‘cezasızlık politikası’’ ile suçlulara ceza verilmediğini kaydetti.

Bu politikasıyla suç işleyenler ceza almazken, bölgede Kürt çocuklarının gözaltına alınıp, tutuklandığına işaret eden Süren, böylesi bir durumun da hukukun ne durumda olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti. Süren, “Kürdistan’da yargılanan çocukların çoğu tutuklandı. Yargının Kürt çocuklarına tutumu hiç değişmedi. Kürdistan’da işlenen hiçbir suç münferit ya da tesadüf değildi. Uğur Kaymaz’ın nasıl katledildiği ortada olmasına rağmen, dosya ne durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Ceylan Önkol’un nasıl parçalandığını gözlerimizle gördük. Ama mahkeme failleri bulmayarak dosyayı faili meçhullere bıraktı. Enes Ata dosyasında çok güçlü deliler vardı. Gaz kapsülü seri numarasına kadar vardı. Ama bu gaz kapsülü emanette kayboldu. Ve son mahkemede yargılanan polis hakkında beraat istendi. Nihat Kazahan’ı öldüren polisin görüntüleri bulundu. Ancak dosya ceza alan polis ağır tahrik adı altında cezayı indirdi. Bu da yapılan suçluların aklanmasına dönük bir karardı. Bölgede böylesi bir hukuk işlendiğini görüyoruz” diye konuştu.

‘ÇOCUKLAR İÇİN KAPANMAYAN BİR YARA VAR’

TİHV Psikologu Mehmet Basri Çelik ise, tanık oldukları çatışma ve şiddetin çocukların psikolojileri üzerinde yol açtığı tahribat üzerinde durdu.

“Travmanın en büyük belirtisi, belirsizliktir” diyen Çelik, şunları kaydetti: “Sur’a gidiyoruz Sur, Şırnak’a gidiyorsunuz Şırnak yok. Yıkılan binalar değil, ruhumuzdaki inşalar yıkıldı. En büyük yıkım bu iken çocuk için daha da ağır şey yaşanıyor. Çocuk babası, evini, okulunu, geçmişini, arkadaşını sorar ama bunlar yoksa çocuk için çok zordur. Bu yaşananlar çocuk için büyük bir kayıptır. Bu kadar şey yaşanırken çocuklara ne iyi gelir. Çatışmalı ortamda çocukları tedavi etmek mümkün değildir. Çünkü açık bir yara var o yara kapanmadan çocuk iyileşmez. Sur’dan bir çocuğu Bağlar’a götürmek iyi olmaz. Çocuğa gelen şey iyi bir bölge, güzel bir ülke güvenli bir alan olması gerekir. Savaş ortamı çocuklar için ağır travma hikayeleridir.

Êzidî kampında kalanlarda benzer durumlar yaşıyor. Çok zor ve ağır koşullarda kalan çocuklar var. Orada yaşayan çocuklar da büyük bir belirsizlik içindeler. Ne zaman ülkelerine döneceklerini, Avrupa’ya gidebilecekleri mi hala belirsizdir. Orada yaşayan çocukların büyük bir çıkmaz içinde olduğunu söylemek mümkün.”

Yapılan sunumlar sonrası panel, bölgede yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırlanan sinevizyon gösterimi ile sona erdi.

EN SON EKLENENLER