Yeter bu kanı durduralım

Her ne sebeple olursa olsun. Hangi gerekçeyle olursa olsun. Suçsuz, habersiz sivil insanları hedef alan hiç bir eylem haklı görülemez, gösterilemez. Ankarada meydana gelen patlamayı nefretle kınıyor. ölenlerin ailelerine baş sağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Türkiye hızla görünmez bir el tarafından bir kaosun içine sürüklenmektedir. Ve ne yazık ki bu ülkeyi yönetenler boğanın kırmızı beze koştuğu gibi bu tehlikenin üstüne üstüne gitmektedirler. Toplum haketmediği bir savaşın içine sürüklenmektedir.

Bölgedeki kör savaş Türkiye’ye de yayılmaya çalışılmaktadır. Artık bu ülkede sağduyulu insanların gidişata dur demesinin zamanı gelmiş,  geçmektedir. Yoksa yarın bugünleri bile mumla arar hale geleceğiz. Oturup dizimizi döveceğimize bu zalimler iktidarını işbaşından uzaklaştıracak demokratik mekanizmaları harekete geçirmek gerekmektedir.

Terör kim tarafından yapılmış olursa olsun terördür. En büyük terör ise bu ülkede devletin kendi vatandaşını Sur’da, Cizre’de, Silopi’de ve yarın bir başka Kürt şehrinde  diri diri yakmasıdır aynı zamanda. Ankara’dakine  tutum alıp Kürdistan illerinin yerle bir edilmesine sesiz kalmak ikiyüzlü ve alçak bir tutumdur. Bugün rüzgar ekersen, yarın fırtına biçersin. Bu fırtınayı önlemenin yolu daha geç olmadan barış sürecinin yeniden başlatılmasıdır.

Bu kaos ortamından yararlanarak iktidarını sürdürmeye çalışan AKP aslında giderek sona yaklaşmaktadır. Bu sonu uzatmak için şiddete sığınan Erdoğan ise gün be gün kendisini işbaşına getirenlerin yanındaki kredibilitesini yitirmektedir. Gülen ile ittifaka zorunlu olarak, MGK’nin istemi ile son veren Erdoğan’ın ipleri, şimdi de dün Ergenekoncu diye hapislere tıktığı Pentagoncu ordunun eline geçti. Bilinenin aksine Erdoğan orduyu değil, ordu Erdoğanı ele geçirdi.

Bugün uygulanan savaş konseptinin mimarı sadece Erdoğan değildir. Bir bütün olarak Türkiye’nin egemen güçleri ve onların siyasal temsilcileri hep birliktedir. AKP’si, CHP’si ve MHP’si hep birlikte bugün için Kürt hareketini bitirmeye çalışıyorlar. Yine aynı güçler mevcut hükümete sözde teröre karşı açık çek verdiklerini belirtmekten çekinmiyorlar. Anlaşılan bu bir devlet konseptidir ve bu faşist devleti savunan tüm güçler hep birlikte bu oyunu oynamaktadırlar.

Bakınız, Kürdistanda taş üstünde taş bırakılmazken sesini çıkarmayanlar, Ankara’da patlayan bombadan sonra nedense çok duyarlı hale geldiler. HDP başta olmak üzere tüm Kürdistani kurumlar ve duyarlı devrimci-demokratik çevreler Ankara katliamını herkesten önce lanetlediler. Ancak söz konusu siyasal partiler Cizre’de, Sur’da, Silopi’de insanlar diri diri yakılırken seslerini çıkarmadılar. Kürde gelince her türlü alçakça davranışa maruz kalabilir, kızları çırıl çıplak edilip yerlerde sürüklenebilir, cesetlerinin üzerinde tankla geçilebilir. Mantık bu olunca daha çok Ankara yaşanır.

Unutmayın etki-tepki sorunudur bu. Kim Kürt halkını şiddet, baskı ve katliam ile bir kez daha esaret altında yaşatacağına inanıyorsa büyük yanılıyor. Elbette demokrasiden, özgürlükten yana olan herkes şiddetin her türlüsüne karşıdır. Ancak unutmayın ki, her ezilmek istenenin,  yok edilmeye çalışılanın da meşru savunma hakkı saklıdır. Diyalog yollarını kapatırsanız, demokratik tüm örgütlenmeleri işlevsiz hale getirirseniz, insanları diri diri yakmayı kendinize hak görürseniz ve toplumu bu kadar duyarsız hale getiriseniz. Bu zulme uğrayan topluluğun çocukları da boş durmazlar. Bu tehdit vesaire değildir. Bir fizik yasasıdır. Etki tepkiyi doğurur. Elbette biz bu tür eylemleri meşru savunma statüsünde göremeyiz. Ancak devletin terörüne ses çıkarılmadığı sürece, karşı terörü de engellemek olanaklı olmaz.

Devletin görevi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Ancak bugün Kürdistan’da yapılan uygulamalara baktığımızda devlet vatandaşını artık tanklarla, helikopterlerle bombalıyor. Devlet her Kürdü potansiyel suçlu görüyor ve imha edilmesi gereken bir hedef haline getirmiş bulunuyor. Şimdi Ankara’ya haklı olarak ağlayanlar, biraz da Cizre için, Sur için, silopi için ağlarlarsa yarın Yüksekova’da, Şırnak’ta, Nusaybin’de olacakları belki önleriz ve  dolayısıyla yeni Ankara’ların da önüne geçmiş oluruz.

Ankara için insanlığını hatırlayanlar  dün Kürt kızlarının ölü bedenleri teşhir edilirken de insan olarak tepki verebilselerdi zaten Ankara’lar olmayacaktı. Faşizmin bir kuralı var önce düşman gördüğü güçleri parçalara ayırır ve kendince en tehlikeli gördüğünden başlayarak tek tek yok eder. Bugünün faşist AKP iktidarı da aynı yöntemi izlemektedir. Önce Kürtleri yok edecek, sonra sıra Türkiyeli ilerici güçlere, Alevilere, sivil toplum örgütü mensuplarına ve en son da düzen içinde kendine muhalif olanlara gelecektir.

Eğer bu yukarda saydığım hedef güçler geç olmadan birleşebilirlerse, faşizmi döktüğü kanda boğabiliriz. Ya da daha açık deyişle daha fazla kan akıtılmasını önleyebiliriz. Bugün biz birleşebilirsek, ayırım gözetmeden katledilen her bir insanımız için aynı duyarlılığı gösterebilirsek, birbirimize empatiyle yaklaşabilirsek, bu kanlı iktidarın sonu da bir o kadar yakınlaşmış olacaktır.

Sözün özü Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarı yıkılmadan ülke içine girdiği kaos ortamından kurtulamaz. Bugünkü mevcut devlet sistemi demokratikleştirilemeden de,  halkların bir arada eşit ve kardeşçe yaşama şansı  bulunmuyor. Bundan dolayı bugünkü AKP iktidarının işbaşından gitmesi birinci hedefse, ana hedefimiz Türkiye’nin demokratik bir sisteme kavuşturulması olmalıdır. Bunun yolu ise geniş bir demokrasi cephesinden geçiyor.

Bu söylediklerimizi başarabilirsek, Ankara’da Sur’da, Cizre’de olan ölümlerin bir daha olmamasını sağlamış oluruz. Kanı topyekün durdurmuş oluruz.

Demokratik bir sistem her türlü şiddetin panzehiridir. Yoksa tek başına terörü lanetlemek, terörü önlemez. Hele bugün ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya göz önüne getirilirse, işimizin ne kadar zor olduğunu görürüz. Yani anlaşılan o  ki, bugün izlenen politikalar değiştirilmeden ya da değiştirilmesini sağlayacak mücadele aygıtları oluşturulmadan “terörle birlikte yaşamaya” alıştırırlar bizi.

EN SON EKLENENLER