‘Davalardaki rahat tavırlar kadın yaşamına gösterilen duyarsızlığın uç noktası’

 Kadına yönelik şiddet davalarında sanıkların tavırlarının “sıradan bir eylem gerçekleştirmişler” gibi olduğunu söyleyen KCDP Hukukçusu Leyla Süren, Helin Palandöken’i öldüren Mustafa Yetgin’in de “iyi hali cebinde hissediyormuş gibi bir tavır” takındığını söyledi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Hukukçusu Leyla Süren, İstanbul’un Pendik ilçesinde 13 Ekim 2017’de lise öğrencisi Helin Palandöken’i öldüren ve 2 kişiyi de yaralayan Mustafa Yetgin’in, “tasarlayarak kasten öldürme”, “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlaması ile yargılandığı davayı ve sanığın duruşmadaki tavırlarını değerlendirdi. Süren, müdahillik talepleri reddedilen KCDP’nin kadın cinayetlerini takip ederek yakınlarıyla dayanışma göstermeye devam edeceğini söyledi.
‘İYİ HALİ CEBİNDE HİSSEDİYORMUŞ GİBİ BİR TAVIR’
Kadına yönelik şiddet davalarındaki sanıkların tavırlarının tamamının olağan ve sıradan bir eylem gerçekleştirmiş gibi olduğunu söyleyen Süren, ikinci duruşması görülen Helin Palandöken davasını da hatırlatarak, “Mustafa Yetgin takım elbiselerini kravatını takmış bir şekilde duruşmaya geldi. Takım elbisesini giymesindeki neden bir nevi iyi hali sağlama amacını taşıyordu. İyi hali cebinde hissediyormuş gibi bir tavır içindeydi. Onun dışında sanık, Helin’i nasıl öldürdüğünü gülerek anlatıyordu. Bir romandan ya da hikayeden bahsediyormuş gibiydi. Ailenin de canını sıkan oydu. Sanki orada gerçekleşen şey 17 yaşındaki bir küçüğün hayatına son verme değil de, normal bir bilgisayar oyununda tekrar bunu düzeltebilecek gibiydi. Yine ‘ben böyle bir şey yaptım ama benim için sıradan bir şeymiş gibi siz de sıradan görün’ der gibiydi. Toplumun da bu olayı bu kadar kanıksaması, medyanın ‘bir aşk cinayeti daha’ başlıkları düşünüldüğünde sonuç bu. Mustafa’nın hareketleri o başlıkların eyleme geçmiş haliydi. Orada bir ‘daha’dan söz edilmiyor, 17 yaşında bir kadından bahsediliyor. Nitekim babası o yüzden isyan etti. ‘Gülerek anlattığı şey benim evladımın canıydı’ dedi.  Buradaki Mustafa’ya ait bir tavır değildi. Topluma ait bir tavırdı, toplumun bakış açısıydı. Biz orada aslında Mustafa’nın vücudunda toplumun o kadın cinayetlerine bakış açısını gördük” dedi.
‘ERİL ZİHNİYETTEN GÜÇ ALIYOR’
Cinayet işleyen erkeklerin egemen olan eril zihniyetten beslendiğini belirten Süren, “Ataerkil bir toplumda oluşan, sıradanlaşan, sıradanlaştırmak için ellerinden geleni yaptıkları zihniyetin sonucunda bu geliyor. Bu gücü oradan alıyor. Siz Meclisin ortasında ‘sen sus kadın’ derseniz, ‘hamile olan kadın sokağa çıkmasın’ denilirse, ‘asansörde halvet olabilir’ denilirse, kadın metalaştırılırsa ve erkeğin eklentisi haline getirilirse bu zihniyet eğitimde, sağlıkta, günlük yaşamda var olup büyütülürse Mustafa da kendinde böyle bir yetkiyi görür. O kadının yaşamı hakkında karar verme ve sonlandırma yetkisini kendisine verir. Şuanda yaşamda iktidarda bunun yansımasını çok net gördüğü için gücünü de buradan alıyor” dedi.
‘KADIN YAŞAMINA DUYARSIZLIĞIN UÇ NOKTASI’
İlk duruşmada sanık Mustafa Yetgin yerine yanlış sanık getirildiğini de hatırlatan Süren, uzun yıllar sonucunda ilk kez karşılaştıkları bu duruma şu sözlerle tepki gösterdi: “Bu lakaytlığı göstermekten başka bir şey değil. Sanıkların ismi aynı olabilir; ama T.C kimlik numarası farklı. Sanık sesini çıkarmasa o anda orada yanlış sanık yargılanacaktı. Bu dosyaya ne kadar önem verildiğini gösteriyor. Oysaki bu Helin Palandöken dosyasını Türkiye ve uluslararası kamuoyu biliyor. Öldürüldüğünde kadın dernekleri ve örgütlerinin isyanı üzerine bir gündem oluştu ve Başbakan ailenin evine kadar da gitti. Bu kadar bilinen bir dosyada cezaevinde bunun katilinin kim olduğunun bilinmemesi mümkün değil. Bu sanıklar arasında oluşturulmuş bir oyun muydu? Gerçekten cezaevi yönetiminin ya da sorumluluğuyla açıklanabilecek bir şey miydi? Ben bunları kabul etmekte güçlük çekiyorum. Ben kadın yaşamına gösterilen duyarsızlığın artık uç noktası olduğunu düşünüyorum.”
‘YETGİN’LE CANDEMİR SANKİ ANLAŞMIŞLAR’
Daha sonra davaya dahil edilen ve adli kontrol şartı getirilen sanık Yetgin’in arkadaşı Halis Candemir’in ifadelerine de dikkat çeken Süren, “Halis Candemir arabasıyla Mustafa’yı getiren kişi. Öyle bir anlatıyorlar ki… Düşünün kocaman bir paket, o paketin içinde bir silah çıkarılıyor, yarı otomatik olduğu için ona ilk mermiyi vermek gerekiyor. Bütün tanık ve sanığın anlatımlarına göre arabadan iner inmez o ateşlemeyi yapıyor. Halis ısrarla diyor ki ‘ben arabada silah olduğunu bilmiyordum, arka koltuğa geçtiğinde silah aldığını fark etmedim.’ Kocaman bir paketin açıldığını düşünün, o sesleri duymadığını iddia ediyor. Sanık diyor ‘şarjör takılı değildi.’ O şarjör takılırken fark edilseydi ve ‘Helinleri gördüm dur’ dediğinde durmasaydı o cinayet işlenmeyecekti. Görülüyor ki 2 sanık kendi arasında Halis Candemir’in bu konuda hiçbir zarar görmeyeceği ve ceza almayacağı konusunda anlaşmışlar. Çünkü Mustafa Yetgin sık sık sorulmadığı halde ‘onun haberi yoktu’ diyor. Diğer yandan ifadesinde ‘ateş talimi yapmaya gidecektim o yüzden yanıma almıştım’ diyor. Bütün bunlar tutarsız. Halis Candemir bu cinayete yardımcı olmuştur. Bu nedenle böyle basite alınamaz. ‘Ben bırakmak için gitmiştim’ diyemez ve sırf bununla kurtulamaz. Burada 2 sanık hem mahkemeyi hem Türkiye kamuoyunu kandırmak istiyorlar. Mustafa, Halis Candemir’i bir şekilde kurtarmak istiyor. Bizce de tutuklanması gerekirdi ama mahkeme denetimli serbestlik verdi” dedi.
‘KADINLAR CİNAYET DOSYALARINDAN UZAK TUTULUYOR’
11 Mayıs’a ertelenen davanın seyrine ilişkin de konuşan Süren, şunları ifade etti: “Avukatı Mustafa’nın araçtan inip birine telefon açtığını ve sonra tekrar döndüğünü söyledi. Bu telefon açtığı kişiyi tanık olarak dinletmek istedi; ama mahkeme başkanı bunu kabul etmedi. Mahkeme KCDP’nin müdahilliğini de kabul etmedi. Biz müdahillik dilekçemizin ekine onlarca müdahilliğimizin kabul edildiği dosyaları koymuştuk. İstanbul Sözleşmesi, anayasamıza göre kanunların üstündedir ve orada devlet kadın konusunda çalışan tüzel kişilerle de dosyaları takip edeceğine taahhüt altına almıştır ve bu nedenle de kabul etmesi gerekirdi. Reddedildi. Bir nevi kadın hareketi bu tür kadın cinayeti dosyalarından uzak tutulmaya çalışılıyor. Açıkça bu görülüyor. Fakat biz takip etmeye devam edeceğiz. Kadınlara bu sözümüz var. Artık bu celsede açıkçası karar bekliyoruz. Bu kararın da ağırlaştırılmış müebbet olmasını bekliyoruz. Çünkü burada tasarlanmış ve canavarca bir cinayet söz konusu. Tanıklar açıkça ifade ettiler, 2 el ateş ettikten sonra gidiyor geri geliyor ve ölümcül ateşi yapıyor.”
‘MEDYA CİNAYETİ SIRADANLAŞTIRIYOR’
Yaşanan kadın cinayetlerini manşetlerine cinsiyetçi dillerle taşıyan medyanın bu tür sonuçların ortaya çıkmasında etkili olduğunu söyleyen Süren, “Medyanın dili eskisi kadar kötü değil; ama hala yeterli değil. ‘Bir kadın cinayeti daha…’ dediğiniz zaman o ‘daha’ kelimesi ve 3 nokta o kadın cinayetini sıradanlaştırıyor. Sıradanlaşmamalı. 2017 yılında 409 can gitti. Ocak 2018’de 28 kadın, Şubat’ta 47 kadın öldürüldü. Medyanın kullandığı ‘platonik aşk, eski aşk, çok sevdiği’ dediğiniz zaman zihniyeti de ortaya çıkarıyor. Dil, zihniyeti gösteren bir araçtır. Örneğin Ankara’da görülen bir davada ‘çok sevmek indirimi’  verdi mahkeme. Çok sevgiden yapılan 16 kere bıçaklamaya indirim verdi. Canavarca öldürmeye mahkeme indirim verdi. Bu dildir bizi bugünlere getiren. Bu nedenle hepimizin bu dili düzeltmesi gerekiyor. Medyanın da, mahkemenin de hukukçuların da bu dili düzeltmesi gerekiyor. Dil zihniyeti ve algıyı dışarıya yansıtan şeydir. Siz sıradanlaştırırsanız işte Mustafa Yetgin de takım elbise giyer duruşmaya çıkar, Helin Palandöken’in babasının gözleri önünde gülerek cinayeti anlatır. Sanki bir filmi anlatırmış gibi anlatır. İşlediği şeyin ağırlığı altında ezilmez. Bu nedenle medyanın dili ve sunuşu çok önemli. Bunu değiştirmemiz gerekiyor ki kadına yönelik şiddeti geleceğe aktarmayalım” diye belirtti.
‘BİR KADIN DAHA EKSİLMEYENE KADAR MÜCADELE’
Böylesi bir tablo karşısında kadın örgütlülüğünün çok önemli olduğuna vurgu yapan Süren, kadın hareketinin 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ve İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’nin imzacısı olmasında büyük emek sarf ettiğini söyledi. Süren devamla “İyi halin uygulanmasında bizim KCDP olarak takip ettiğimiz davalarda yüzde 80 üzerinde davada uygulanmasını engelledik. Bir iki kardeşimize günümüzü ayırarak adliye önünde olduğumuzda sonuç alınıyor ve o davalarda iyi halin uygulanması engelleniyor. Bu nedenle dayanışma çok önemli. Kadına yönelik şiddet bin 400 arttı ve her yıl artarak çoğalıyorken bu konuda kadın hareketinin tutarlı ve vazgeçmeyecek olduğunu çok iyi biliyorum. Kadınlar artık öldürüleceğini bildiği halde dilekçe veriyor. Geleceği konusunda kadın kendisi karar vermek istiyor ve kadın hareketinin desteğini yanında gördükçe geleceği konusunda daha güvenli bakıyor. Kadınlar insan olmaktan kaynaklanan haklarını istiyorlar. Bu kadar basit. Yaşam haklarını istiyorlar ve gelecekleri konusunda kendi kararlarını kendileri vermek istiyorlar. Kadın hareketi de bu hukuki ve kültürel donanıma sahip ve bu nedenle ne yapması gerektiğini biliyor. Sadece sorun gölge etmesinler yeter. Mücadele etmeye devam edeceğiz ta ki bir kadın daha eksilmeyene kadar” diye konuştu.
MA / Necla Demir

EN SON EKLENENLER