Sauer: Kadınların üreme hakları tehlike altında

Donald Trump’ın ABD başkanlığı koltuğuna oturacak olması geçtiğimiz cumartesi milyonlarca insanı Kadınların Yürüyüşü adı altında sokaklara döktü. Amerika’daki pek çok insan, her kadını “cinsel organından” yakalayabileceğini iddia eden ve azılı bir kürtaj karşıtlığı savunucusunu başkan yardımcısı olarak seçen bir kişinin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kaydedilmiş gelişmeleri sistematik olarak geçersiz kılabilecek düzenlemeler yapmasından kaygı duyuyor.

Aynı zamanda Avrupa’daki birçok feminist de Kıta Avrupası’nda yükseliş gösteren sağ popülist hareketlerin kadın hakları üzerinde yaratacağı etkiler konusunda endişe duyuyor. Deutsche Welle, politika, yönetişim ve toplumsal cinsiyet ilişkileri konusunda Viyana Üniversitesi’nde çalışmalar yürüten Birgit Sauer ile sağ popülizm, kadın hakları ve solun geleceği açısından kadınlar üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.

DW: Tüm dünyada düzenlenen 600’den fazla “Kadınların Yürüyüşü”ne milyonlarca insan katıldı. Bu prostestoların uzun dönemde küresel bir harekete dönüşebileceğine inanıyor musunuz?

Birgit Sauer: Bu konuda bir öngörüde bulunmak zor. Ama net olan bir şey var ki bu da Başkan Trump ve Avrupa’daki diğer sağ popülist hareketlerin toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı bir gündemleri var. Bu açıdan kadın hareketinin bu cepheye karşı örgütlenmesi ihtimal dahilinde.

DW: Almanya, Avrupa ve Birleşik Devletleri’nde sağ popülizmin hızlı bir yükselişi söz konusu. Öte yandan “Kadınların Yürüyüşü”ne katılan milyonlarca insan var. Sizce politikanın merkezi sağa doğru mu kayıyor yoksa toplumda kutuplaşma eskiye oranla daha fazla mı?

Sauer: Eğer Almanya’daki ve Avrupa’daki seçim sonuçlarına bakacak olursanız sağ kanat popülist partiler olarak tabir edilen partilerde bir artış olduğunu görebilirsiniz. Ama Avrupa’nın genelindeki klasik sosyal demokrat partilere bakacak olursanız, ki bu partilerin çoğu ülke genelinde yüzde 20’nin altındadır, bu partilerin her geçen gün daha da ötekileştirildiklerini görürsünüz. Bu yüzden ben sağa doğru bir kayış tehlikesinin de olduğunu düşünüyorum, sadece kutuplaşma olduğunu değil.

DW: Kadınların sahip olduğu hangi hakların tehlike altında olduğunu düşünüyorsunuz?

Sauer: Ben, en başta kadınların üreme haklarının, özellikle de kürtaj haklarının tehlike altında olduğunu düşünüyorum. Bunu özellikle  Avrupa’daki sağ kanatta bulunan aktörlerin kadınların üreme haklarının kısıtlamasına ilişkin olarak düzenledikleri kampanyalarda gözlemleyebilirsiniz. Bu, Polonya özelinde yakından gözlemlenebilir. Ama bu durum sadece Polonya ile sınırlı değil, aynı şeyler Avusturya ve Fransa için de geçerli. Polonya, Avrupa ülkeleri arasında kürtaj hakkını kısıtlayan ilk ülkeydi ve bu ülkede kürtajı tamamen yasaklamayı hedefleyen girişimler dahi oldu. Amerikan Başkanı Trump’ın yapmış olduğu gibi, Fransa’daki Ulusal Cephe de kürtaj hakkını kısıtlamak istiyor.  

default

Prof. Dr. Birgit Sauer

DW: Bu durum Almanya için de geçerli mi?

Sauer: Almanya, Avrupa ülkeleri arasında kürtaja ilişkin en sıkı düzenlemelerin olduğu ülkelerden biri. Her ne kadar sağ kanatta yer alan popülist parti AfD programında doğrudan kürtajı yasaklamak istediklerine dair bir şey belirtmese de, Almanya’nın geleneksel aile değerlerine geri dönmesini arzuladıklarını söylüyorlar. Söylemlerinde Almanların yeteri kadar çocuk doğurmadığı anlamına gelen “demografik kriz”i sık sık dile getiriyorlar. Milliyetçi politikaları destekliyorlar ve daha çok Alman çocuğun dünyaya gelmesini ve daha çok Alman anne olmasını istediklerini söylüyorlar. Bu özünde göçmen karşıtı bir politika ama aynı şekilde kürtajın kısıtlanmasına da yol açabilir. Çünkü sahip oldukları saf insan ve ulus idealleri için anne çok önemli bir role sahip.

DW: Ama aynı zamanda sağ kanat popülistler arasında oldukça önemli kadın liderler de var. AfD’nin başında Frauke Petry var mesela. Diğer bir örnek de Trump’ın başkanlık kampanyasını yürüten Kellyanne Conway. Sizce kadınların sağ kanat popülist partilerin liderliğinde ne gibi bir rolü var?

Sauer: Kadınların bu partilerdeki liderliği partinin imajını çağdaşlaştırmak konusunda oldukça önemli bir role sahip. Özellikle Avrupa’da, Fransa’daki Ulusal Cephe ya da Auvusturya’daki Özgürlük Partisi gibi eski nesil sağ kanat partilerin çağdaşlaşması gerekiyordu. Bu partiler de çağdaş bir yüze sahip olmak için kadınları ön plan figürleri olarak kullanıyorlar. Bu durumu özellikle Ulusal Cephe’nin Marine Le Pen örneğinde gözlemleyebilirsiniz. Marine Le Pen, Ulusal Cephe’nin artık Yahudi karşıtı olmayan, modern bir parti olduğunu gösterebilmek için (bunu mecazi anlamda söylüyorum) babasını öldürdü.

DW: Sağ kanat popülistleri kadının toplum içinde ne gibi bir rolü olması gerektiğini düşünüyor? Onların ifade ettiği “ideal kadın” hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Sauer: Tek bir idealin var olduğunu düşünmüyorum. Bir keresinde bir araştırmacının ifade ettiği gibi, sağ kanat partilerin politikalarında hesaplanmış müphemlikler vardır. Bu hesaplanmış müphem durumlardan biri de farklı toplumsal cinsiyet rolleri konusunda karşımıza çıkar. Onlar bu roller ile oynuyor. Bir taraftan kadınları liderlik pozisyonunda karşımıza çıkartıyorlar ama diğer taraftan kadınların öncelikle anne olarak hizmet ettiği geleneksel heteroseksüel ailenin propagandasını yapıyorlar.

DW: Bazıları sağ kanat popülizmin hızlı yükselişinin biraz da feminizmin ulaşılmaz, çok geniş kapsamlı ve oldukça elitist bir akım olmasından kaynaklandığını düşünüyor ve haliyle de bir ters tepkinin kaçınılmaz olduğunu dile getiriyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

Sauer: Ben bu görüşe katılmıyorum. Bu, sağ kanat popülizmin bir söylemi. Demek istediğim, kimlik politikaları çok ileri gitti, ya da feminizm de çok ileri gitti gibi söylemler. Bana kalırsa bu söylem sağ kanat popülistlerin feminizmi itibarsızlaştırmak için geliştirdikleri bir strateji.

DW: New York Magazine, Amerika’da düzenlenen Kadınların Yürüyüşü’ne ilişkin olarak “solun geleceği kadınlardır” görüşünü ileri sürdü. Buna katılıyor musunuz?

Sauer: Ben her zaman solun geleceğinin kadınlar olduğunu düşündüm. Bu sadece Birleşik Devletler açısından değil aynı zamanda Avrupa bağlamında da doğru bir önerme. Sosyal demokratlar ya da sosyalist partiler sosyal eşitsizliklerin yanında ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunu hedef tahtasına almalılar. Aksi halde gelecekte, kaybedenler tarafında yer alırlar. Bunun anlamı, solun Birleşik Devletler’de toplumsal cinsiyet ve ırk eşitsizliği konusunu; Avrupa’da ise daha çok toplumsal cinsiyet ve sınıf eşitsizlikleri konusu ele almasıdır.

©Deutsche Welle Türkçe

Mara Bierbach

EN SON EKLENENLER