Somalı kadınların acısı da öfkesi de büyük

Eşlerini maden faciasında yitiren kadınlar, toplum tarafından adeta baskı cenderesine alınmış durumda. Derya Girgin, “Toplum baskısı denen şey çok kötü” derken, Gülsüm Çolak ise, “Sadece ölenler için değil kadınlar için de adalet istiyoruz” dedi.

Manisa’nın Soma ilçesinde yaşanan maden faciasında eşlerini kaybeden ve kendilerine büyük bir yoksulluk miras kalan kadınlar, gerici toplumsal yapının baskısı altında yaşıyor. Bazı kadınlar, kaynana ve kayınpederlerinin yanında yaşamaya devam ederken, bazıları aile ve toplum baskısı nedeniyle yeniden evlenme kararı almak zorunda kaldı. Dışarıda tek başına dolaşamayan kadınlar, var olan baskı nedeniyle adeta dört duvar arasına hapsedilmiş durumda.

Faciada eşi Muhammet Girgin’i kaybeden Derya Girgin, eşi yaşamını yitirdiğinde henüz 8 aylık evli olduklarını belirterek, 5 yıllık maden işçisi olan eşinin yaşanan sıkıntılarla ilgili kendisiyle pek konuşmadığını söyledi.
Çok zorladığı zamanlarda eşinin madende yaşananları anlattığını kaydeden Girgin, “Eşim ölmeden önce babasına ‘bir sıkıntı olabilir ve madende birçok işçi ölebilir’ demişti. Dediği de oldu ve 301 işçinin canına mal oldu. Şimdilerde duyduğumuz kadarı ile sadece maaşlarda bir düzelme var 2 günlük hafta sonu tatili oldu. Parayı veriyorlar ama işçilerin canını çıkartıyorlar çok da bir şeyler değişmedi” dedi.

‘TOPLUM BASKISI ÇOK’

Eşini kaybettikten kısa bir sonra doğum yaptığını ifade eden Girgin, şunları aktardı: “Hem annelik hem babalık yapıyorum ve bazen çok zor oluyor. Soma çok küçük bir yer toplum baskısı denen şey çok kötü. Çarşıda öz yeğeninle karşılaşıyorsun acaba laf söz olur mu diye konuşamıyorsun. Eşim öleli 3 yıl oldu, akrabalarım eşleri olmadan evimden içeri adım atmadı daha. Toplum baskısı çok.”

‘BÜTÜN YÜK KADINLARIN OMUZLARINDA’

Eşi ile severek evlendiğini ve çok mutlu olduğunu aktaran Girgin, eşini kaybetmesi ile her şeyin tepe taklak ve ağır olduğunu söyledi. Maddi ve manevi her şeye koşturmak zorunda kaldığını dile getiren Girgin, “Bütün yük bize kaldı. Çocuğumu öz nenesi ve dedesine bıraktığımda bile mahcup oluyorum. Her yerde yükümüz iki kat arttı. Yaşadığımız sıkıntılardan kaynaklı manevi üzüntümüzü yaşamamıza bile sıra gelmedi” diye belirtti.

‘ÖFKEMİZ DE ACIMAZ DA BÜYÜK’

Yaşadıklarını anlatmaya kelimelerin yetmediğini ifade eden Girgin, “Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın kendi halkımızda bize destek olmadı. Gencecik bedenler gitti ama olan geride kalanlara oldu. Türkiye’nin en ücra köşesindeki bir marketi denetliyorsa bu devlet binlerce kişinin girdiği bir yeri neden denetlemedi. Öfkemiz de acımız da büyük. Her şeyin yükü biz kadınların omuzun da hiçbir şey eskisi gibi değil” diye isyan etti.

‘KADINLARIN YAŞADIKLARI ARAŞTIRILSIN’

Maden faciasında oğlu Uğur Çolak’ı yitiren anne Gülsüm Çolak ise, “Soma katliamından sonra gidenler gitti ama kalanların omzunda çok ağır bir yük kaldı” diyerek, en büyük yükün kadınlara kaldığını vurguladı. Eşlerini kaybeden onlarca kadının Soma sokaklarında rahat yürüyemediğini belirten Çolak, katliamdan sonra kadınların çarşı, pazar veya komşu ziyaretine giderken sürekli cinsel saldırıya maruz kaldığının altını çizdi. Kadınların zor durumda olduğunu aktaran Çolak, “Kadınlar dışarı çıktıklarında çocukları için bir mücadele vermeleri lazım. Kadınların durumu gerçekten çok zor ve burada bu yaşanan sıkıntılar için bir çalışma yapılması lazım” şeklinde konuştu.

‘200’ÜN ÜZERİNDE KADIN TOPLUM BASKISINDAN EVLENDİ’

Eşlerini madende kaybeden 200’ün üzerinde kadının toplum baskısından dolayı evlenmek zorunda kaldığını kaydeden Çolak, yeniden evlenen kadınların birçoğunun ise boşanmak zorunda kaldığını aktardı. Kadınlara yönelik sadece erkek baskısı olmadığına işaret eden Çolak, şunları aktardı: “Aynı zamanda aile baskısı da çok yoğun. ‘Dışarı çıkarsan sana yanlış gözle bakacaklar’ denilerek kadınlar dört duvar arasına hapsedilmiş.”

‘KADINLAR ERKEKLER TARAFINDAN RAHATSIZ EDİLİYOR’

Çolak, bir yerde oturduklarında yada sohbet etmek için bir araya geldiklerinde kadınların, “Şu madencinin karısını nasıl ayarlayabiliriz? Çalışıp da ne yapacaksın ya?” şeklinde cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını söyledi.
Çolak sözlerini şöyle sürdürdü: “Madenci ailelerine aslında devlet çok büyük paralar vermedi. Eşi ölen kadınlara ödeme yapıldığına dair bir algı yaratılıyor.

Birçok kadın erkeler tarafından rahatsız ediliyor. Çalışmak isteyen kadınlar var bu baskılardan kaynaklı çalışamıyor. Birçok kadının bu anlamda başı dertte kimi kadınlar evde yalnız yaşıyor ve sürekli birileri onları evlerinde rahatsız ediyor. Kimileri içip kadınların kapılarına dayanıyor ağza alınmayacak küfür ve hakaretler ediyor.”

‘MEZAR BAŞINDA BİLE TACİZ’

Kadınların sürekli maruz kaldıkları cinsel saldırılardan kaynaklı ölen eşlerinin mezarlarını dahi ziyaret edemediğini söyleyen Çolak, mezar başında yalnız olan kadının bile cinsel saldırıya uğrayabildiğini vurguladı.

Her kadının kendine yeni bir yaşam kurması gerektiğini söyleyen Çolak, şöyle devam etti: “Kadınlardan biri gönlünü birine kaptırmış onu tanımak istemiş tanıdıktan sonra istemeyince bu sefer erkek sürekli bu kadını rahatsız ediyor. Telefonuna sürekli mesajlar atıyor ve ağza alınmayacak küfürler ediyor. Geçen Ramazan ayında ise başka bir kadının evine gittim bana ‘abla sen gelmemiş olsan kapımı açmayacaktım’ dedi. Neden diye sorduğumda da ‘Kapıma vurup fitre getirdiklerini söylediler. Kapıyı aç dediler açmadım camdan baktım onlarca erkek vardı. Çok korktum polise haber verdim kalabalık polisin gelmesi ile dağıldı’ dedi. Adalet isterken sadece ölenler için değil bu kadınlar için de adalet istiyoruz.”

Erdoğan Alayumat / Sakıp Yaşar – dihaber

EN SON EKLENENLER