‘Yaşamımız bu kadar ucuz mu?’

Kadın emeğinin en yoğun olduğu ancak en çok görülmediği alanlardan biri olan tarım işçiliğinde, her yıl yüzlerce işçi hayatını kaybediyor. 26 Kasım’da trafik kazasında yaralanan tarım işçisi kadınlar, ‘Ölen de biziz yakılan da, emeği sömürülen de yine biz kadınlarız’ dedi

Kadın emeğinin en çok görünmez kılındığı alanlardan biri olan emek alanında, her gün yüzlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybederken, özellikle Kürdistan’dan göç eden işçiler ise, birçok soruna maruz kalıyor. Sayıları 1 milyona civarında olan mevsimlik tarım işçileri, göç ettikleri Türkiye kentlerinde sosyal güvencesiz, temel sağlık hizmetleri, eğitim ve barınma hakkından yoksun olmalarının yanı sıra, etnik ayrımcılık ve sosyal izolasyona maruz kalıyor.

Sömürü altındalar

Mevsimlik tarım işçilerinin büyük bir çoğunluğunu kadın ve çocuklar oluştururken, yaşanan iş cinayetlerinin bilançosu ise, ağır sömürü koşullarını gözler önüne seriyor. Antakya’nın Dörtyol ilçesinde, 16 Kasım’da tarım işçilerini taşıyan midibüsün yaptığı kazada 2 kişi hayatını kaybederken, çoğu kadın 26 işçi ise, yaralanmıştı. Kazada yaralanan kadınlar yaşadıklarını anlattı.

‘Topraklarımızdan göç ettirildik’

Kazanın yaşandığı günü anlatan kadınlardan Hüsna Bıçakçı, o gün sabah saat 03.00’da uyanarak midibüse bindiklerini ve “Hatay’ın Dörtyol ilçesine vardığımızda aniden savrulmaya başladık en son çığlık sesleri duydum. Gözlerimi açtığımda vücudumda çok şiddetli ağrı ve yanma vardı. Etrafıma baktığımda arkadaşlarımı, akrabalarımı gördüm. Kiminin bacağı kanıyor, kiminin kafası. Korkunç bir manzara vardı” dedi. 1990’lı yıllarda Kürdistan’dan Çukurova’ya göç etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Bıçakçı, “Bizi topraklarımızdan göçe zorladılar. Köylerimiz, evlerimiz, erzaklarımız yakıldı ve buraya göç etmek zorunda kaldık” diye konuştu.

Sosyal güvenceleri yok

“Kendi toprağımızda yaşamak yerine ağaların kölesi haline geldik” diyen Bıçakçı, “Sırtımızdan onca para kazananlar, 15 saat çalışmanın sonunda bize çok az yevmiye veriyor. Bu da yetmiyormuş gibi ölüyoruz” ifadelerini kullandı. Kazada belinden yaralanan Sebiha Şenlikdar ise, çocuğunu okutabilmek için tarım işçiliğine başladığını söyleyerek, “Çok zor bir iş olmasına rağmen mecburduk. Bu kaza olduğunda ben de yaralandım ve şuan belimde ciddi derecede çatlak var. Sağlık sigortam olmadığı için yeşil kart ile tedavi olduk ama çok işe yaramadı. Belimizdeki korseleri bile biz kendi paramızla aldık” dedi.

Hem evde hem işte…

Aynı kazada kafasından ve çenesinden yaralanan Fatma Şenlik ise, “Yaşamımız bu kadar ucuz mu?” diye tepki göstererek, “En çok mağdur olan bir kadınlarız. Hem işte çalışıyoruz hem evde. Birkaç saat uyku ile yeniden çalışmaya başlıyoruz. Ölen de biziz yakılan da, emeği sömürülen de yine biz kadınlarız” dedi.

‘Sömürenlerin elinde ölüyoruz’

“Ölen yakınlarımızın sağlık güvencesi olsaydı, şimdi yaşlarından dolayı emekli olacaklar ve evlerinde torunları ile zaman geçireceklerdi” diyen Şenlik, “Ama 64, 65 yaşında tarlarda çalışmak zorundalardı. Devlet köylerimizi yakıp bizi buralara sürmeyeydi, bugün bizi sömürenlerin elinde ölmeyecektik. Söz konusu biz Kürtler olunca, ölmeye de, ezilmeye de mahkûm muyuz?” dedi.

Filiz Zeyrek/Jinnews

EN SON EKLENENLER