‘Çizimlerimin ulusal mücadeleye katkısı olduğunu düşünüyorum’

Ressam Sinan Hezer, Türk devletinin Rojava’ya düzenlediği saldırılar sırasında yaralananlardan esinlenerek resimler çizdi. Kürtlere ve Kürt topraklarına karşı yapılan bu saldırılarda duyarlılık gösteren çok sayıdaki sanatçı gibi Hezer’in eserleri ilgi gördü.

Ajansımızın sorularını yanıtlayan Hezer, “Fosfor bombaları ile yaralanan 13 yaşındaki Mihemmet Hemit Ümer’in basına yansıyan fotoğrafları hiçbir vicdana sığabilecek gibi değildi. Her çizgi, her renk, her eser yaşanılan vahşetin tutanağıdır. Üstelik belge niteliği taşır. Rojava devrimi ve savaşı her sanatçıyı duygu temelinde içine almış, kapsamış ve bu saatten sonra da sanatçıdan bunları esere dönüştürmesini beklemektedir” dedi.

Öncelikle kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Resme olan ilgimden ötürü küçük yaşta resim eğitimi almaya başladım. Aldığım eğitimlerle hem yeteneğim hem de resme olan ilgim arttı. Böylece birçok sanat atölyesinde eğitmenlik yapma şansım oldu. Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi’nde iç mimarlık ve resim bölümü okudum. Daha sonra gençlik kültür merkezlerinde resim eğitmenliği yapmaya başladım. Yaptığım resimlerden kaynaklı yaklaşık beş yıl cezaevinde kaldım. Dışarıda kaldığım süreçler boyunca kişisel ve karma sergilerde yer aldım. Gençlik dergilerinde ve kimi gazetelerde çizdim.

İşgale karşı direnen insanların yüzlerini çizdiniz. Öncelikle bunu tarif eder misiniz? Hislerinizi, size bunları çizdiren koşulları…

Savaşlar insanlık tarihinde köklü dönüşümlere neden olmuş. Sanatçıların mücadeleyi, sanatı ve hayatı algılayışları ise bu dönüşümler içinde hem biçimlenmiş hem de aynı süreci biçimlemiştir. Savaş olgusu, özellikle bütün savaşlar ve devrim süreçlerin de sanatçıya en büyük öğreten süreç olmuştur. En büyük hissetmeye çalışan ve üretimle bu duyguları en derin üretimlere dönüştüren olmuştur. Bu durum karşısında sanatçılar, tarihsel birikimle içli dışlı olurken, onu çözümleyebilecek bir sanat belleği yaratmak için yerleşik yöntemlerle ele almışlardır. Sanatın bu bağlamda tanımlanması ve sanatçıların birer özne olarak kendi dönemlerinin toplumsal travmalarına karşı, sanatlarında gösterdikleri refleksin bir olgu olarak ortaya konması büyük önem taşımaktadır.

Sanatçıların tanıklık ettikleri tarihsel direniş dönemlerinin ürünleri olan pek çok resim, müzik, heykel, vb. izleyiciyle buluştuktan sonra yarattığı toplumsal etkinin izini sürmek, en geniş anlamıyla toplumsal direnişle ve sorunlarıyla olanakları arasındaki ilişkiyi, bir de sanatın alanı içinden görmeyi olanaklı kılar. Sanat, kendi toplumsal ve ulusal değerler bütünlüğüne ulaşma eyleminin parçası olduğu ölçüde, hayatın değiştirilmesi ve dönüştürülmesi zemininde kendisini tarif eder ve ancak o zaman kendi değerleri ile bütünleşir. İşgal ve savaş süreçleri, sanatçıların üretimlerini halkla en hızlı buluşturması gerektirdiği süreçlerdir. İlham olan, etkileyen şey; bazen bir yüz, bazen bir mekan, bazense bir ananın haykırışı oluyor.

Hiçbir sanatçı Rojava mücadelesi ve direnişi karşısında hissiz ve karşılıksız kalamaz. Özelikle Ekim ayında Erdoğan’ın, rejiminin çöküşünü engellemek adına Kuzey ve Doğu Suriye’ye yaptığı işgalin, Serêkaniyê’de kullanılan fosfor bombaları ile yaralanan 13 yaşındaki Mihemmet Hemit Ümerin basına yansıyan fotoğrafları hiçbir vicdana sığabilecek gibi değildi. Her çizgi, her renk, her eser yaşanılan vahşetin tutanağıdır. Üstelik belge niteliği taşır. Rojava devrimi ve savaşı her sanatçıyı duygu temelinde içine almış, kapsamış ve bu saatten sonra da sanatçıdan bunları esere dönüştürmesini beklemektedir. Özelikle inşa süreçlerinde sanatçının ortaya koyduğu sanat ürününü hem toplum, hem sanat bakımından dikkate değer hale getiren şey sanatçının eserleriyle bu kapsayıcılığa dahil olmasıdır.

Ulusal mücadele ve birlik bir bakıma işin politik kısmı ancak sanatın en önemli noktalarından da birisi. Çizimlerinizi bu şekilde okuyabilir miyiz?

“Sıra” ve “sürü ” dışı her sanatçının eserlerinde umutlar renklenir. İşte o ressamın paleti ulusal mücadele, ahlaki politik ve entelektüel bütünlükle içselleştiğinde toplumsal vicdanı esere dönüştürebilir. Demokratik ulusun en temel bileşeni kültür, yani sanattır. Resim; varoluş, bir diriliş, bir boyut, bir özgürlük demektir. Güdümsüz bir düş gücü ile, özgürleşen bir sanatla nasıl eserlerin ortaya çıkabileceğini düşünelim… Özgürleşmeye çalışan sanat içerisindeki ulusal mücadele birlik adına vurulan her fırça darbesi resim sanatına yeni bir düş, yeni bir ütopya olarak geri dönecektir.

Biz ressamların direnmenin, birlikte paylaşmanın, birlikte üretmenin, birlikte sergilemenin gerekliliği belki de tarihte hiç olmadığı kadar bir fırsat ve zorunluluk olarak önümüze gelmiş bulunmaktadır. Sorunlarımızın kökeni, nedenleri, kaynağı birdir. Çözüm yollarımız ortaktır ve ortaklaşmaktan geçmektedir. Bu birlikteliğimizden halklarımız, kültürlerimiz kazanacak. Dünya ve insanlık kazanacaktır. Ben de yapmış olduğum her çizimin ulusal mücadeleye küçükte olsa bir katkı olduğunu düşünüyorum.

Sanatın ve sömürüye karşı direnişin arasındaki bağı nasıl görüyorsunuz?

Direniş sanat perspektifini çok önemsiyorum. Asıl kültürün ve sanatın kaynağının buradan beslendiğini iyi görmeli. Bu herkes tarafından çok iyi bilinmeli, özetle bugün Kürdistan’da yürütülen mücadelenin Mezopotamya’nın bütün değerlerini yaratan kadının eserlerinden alındığı bilinmelidir. Asıl yaratıcı kadın ve oluşturduğu komünal değerlerin bütünlüğüdür. Direnişin sanatını icra edenlerin perspektifini de buradan aldığı iyi bilmelidir. Kürt kültürünü icra etmek ilklerin devamını sağlamak anlamını da taşır. Bu devamlılıkta tüm halklarla ilgilidir.

Tabii perspektif bu olsa da yaşanan o kadar katliam ve popüler kültürü yönelimine yozlaştırmasına karşı sanatın direnişi yeterince örgütlenemiyor. Daha çok parçalı bir duruş bakış mevcut. Bu konuda sanatçıyım diyen her bireyin özeleştiri vermesinin doğru olacağını düşünmekteyim. Dünya devrimlerinde sanatın nasıl etkide bulunduğunu görmekteyiz. Kendi açımdan çalışmalarımı yeterli bulmuyorum. Sanatçı olmanın ürün açığa çıkarmanın dışında, halkla beraber yaşanılması çok önemli. Komünal sanat perspektifi mekanlara sığdırılamayacak kadar değer barındırıyor ki bu haliyle ele alınırsa eser bir silaha dönüşebilir. Her kültürel devrim, devrimci sanatçılarla yapılmıştır. Bu da devrimci kültürü ve ahlak öğretisiyle edinilebilir.

Çizimlerinizin, savaş suçu olarak nitelendirilen bu operasyonu özetlediğini söyleyebilir misiniz? Ya da sizin ve diğer sanatçıların bu durumlarda ürettikleri eserlerin tarihi bir bellek oluşturduğunu düşünüyor musunuz?

Başta insan olmanın gereği hayvanlaştırmaya çalışan iktidarın tam karşısında militanca bir duruş sergilemek gerekiyor. Sanatın ve sanatçının temel harcının insan ve toplumlar olduğu su götürmez. Vicdanı olan ve kendisine öncülük misyonu biçen bir sanatçı savaştan kaçılamayacağını bilir. Her yarattığı melodide, cümlede, en büyük acıyı vicdanında hisseder ve yaşar. Yani sanatçı olmak, ki popüler kültürün sanatçısı değilseniz, doğalında hem ürünü ile hem de içine girdi pratikle halkın ve mücadelenin merkezinde yer alır.

Tarih değil halk yargılamalı diyorum. Anı çok önemli buluyorum. Anda çözüm olmak, anda direnmek, anda öncülüğe geçebilmek… Ki anda gerçekleşmediğinde verili tarihi dönüşebileceğinin korkusunu yaşıyorum. Bunları yapmayan sanatçıda toplumun vicdanına büyük bir darbe vurur. Bir yönüyle toplum sanatçısıyla, üretimi ile var olur. Bir sanatçının toplumuna karşı sessizliği ölüm demektir ki bu da zamanla iktidarın kültürünü kanıksamak anlamını taşır.

Sanatçı dediğimiz kişilik her anını mücadele ile geçiren ve bunun üretimi içerisinde olan bireydir. Bu algı ve sorumlulukla ben de çalışmalarımda yaşananları icra ediyorum. Bir yönüyle kaydediyorum. Çalışmalarımın savaşı ve ölümü ele almasını ben de dilemezdim fakat her çalışmanın tarihi bir belge niteliği var. Ne yaşanıyorsa bunun anlatıcısı olmak önemli. Ahmet telli ile Şiirinde yazdığı gibi; “Acının tutanakçısı olmak zor.” Savaşı yaşasak da savaşın kendisiyle direnmeyi, güzel olanı çizmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

EN SON EKLENENLER