Coğrafyalararası alternatif sinema arayışı

Sinema alanında anarşist bakış açısıyla etkinlikler düzenleyen Coğrafyalararası Anarşist Sinema Kolektifi, piyasalaşmış sinemaya karşı sömürü ilişkilerini ve hiyerarşiyi deşifre ederek, anti-otoriter, anti-kapitalist ve devrimci bir sinema üretimi arayışında

Eda Narin / İstanbul

Sanatın piyasalaştığı bir dönemde alternatif arayışlar da sürüyor. Bu ihtiyaçtan hareketle bir yıl önce Coğrafyalararası Anarşist Sinema Kolektifi adıyla yola koyulan bir grup sinemacı, ürettikleriyle yeni bir bakış sunuyor. Kolektif dışında bireysel sıfat ve görsellerin kullanılmasından imtina eden kolektif, çalışmalarını Karayel imzasıyla gazetemize değerlendirdi.

*Coğrafyalararası Anarşist Sinema Kolektifi ne zaman kuruldu?

C.A.S.K., ilk olarak geçtiğimiz sene, Coğrafyalararası Anarşist Film Festivali’nin organizasyonuyla birlikte kendisini deklare etti. Ancak kolektifin oluşumuna 2015’ten bu yana Tarlabaşı’nda bulunan anarşist mekan İnfiAl’de gerçekleştirilen SinemAnarşi film gösterim günleri gibi çeşitli projeler altında gerçekleştirilen video propaganda arşivi oluşturma çabalarının esin kaynağı olduğunu söyleyebiliriz.

*Kurulmasındaki amaç neydi?

Yıllardır anarşist hareket içerisinde çeşitli projeler kapsamında süregelen yazınsal, görsel ve işitsel propaganda araçlarını verimli bir şekilde kullanmak isteyen, bu doğrultuda anarşist bir literatür oluşturmak ve sinema alanında anarşist, anti-otoriter ürünler ortaya koyarak anarşist değerleri yaygınlaştırma arzusu, kolektifin kurulmasına temel olmuştur. İster kamera arkasında, ister kamera karşısında, isterse de ekran karşısında yerleşmiş sömürü ilişkilerini ve hiyerarşiyi deşifre ederek; anti-otoriter, anti-kapitalist ve devrimci bir sinema üretimi anlayışını ortaya koymaya çalışıyor.

*İsmi nereden geliyor?

Öncelikle aşağı yukarı neden anarşist sinema kolektifi dediğimizi ifade ettiğimizi düşünüyorum. Buradaki coğrafyalararasılık vurgusu bizim için ayrı bir önem arz ediyor. Anarşistler ulusalcılığın, milliyetçiliğin ve vatanseverliğin özgürlüğün en büyük düşmanlarından biri olduğuna inandıklarından kendilerini her zaman enternasyonalist olarak tanımlamışlardır. Bu nedenle, devletlerarası anlaşmalarla belirlenmiş olan hudutlardan, vatanseverlikten ve ulusalcılıktan arındırılmış, farklı coğrafyalarda farklı yaşam alanlarında yaşayan insanlar arasında gayrı resmi, yatay, dayanışmaya ve karşılıklı yardımlaşmaya dayalı bağlar kurmayı “coğrafyalararasılık” olarak tanımlamayı tercih ettik.

*Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Anarşist bir sinema kolektifi olarak elbette, daha çok aktif bireyin katılımıyla sürekliliğini ortaya koymuş olan ve kendi ayakları üstünde durabilen bir yapıya ulaşmak gibi bir hedefimiz var. Bunun için dar bir kadroyla kendi aramızda senaryosu, oyunculuğu ve kurgusunu tamamladığımız bir kısa film çekimi yaparak ufak bir adım attık, düzenleyeceğimiz festivalde gösterimini yapmayı düşünmekteyiz. Yurtdışından bize destek sağlayan arkadaşlarımız var. Onların ve filmlerini herhangi bir ticari beklentileri olmaksızın bizlerle paylaşan yapımcı dostların katkılarıyla işlettiğimiz sürecin, devletlerin sınırlarını aşan coğrafyalararası dayanışmaya dayalı olması, bizim için en önemli kazanımlardan birisidir.

*Türkiye’deki ve dünyadaki sinemalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sinemaların piyasalaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Film üreticileri gerekli maddi kaynaklara ulaşabilmek için ya kamu fonlarından ya da elinde ciddi miktarlarda paraya sahip olan yapım şirketlerini kullanmak zorundadır. Her iki durumda da sinemanın bağımsız olmasının önünde engeller oluşur. Şöyle ki, kamu fonlarını kullanan üreticiler, Türkiye gibi ülkelerde belirli konularda oto sansür uygulayabilirler. İkinci durumda ise, yapım şirketleri daha fazla kar edebilmek için izleyicilerin hazlarını harekete geçiren temalar ve film biçimlerini talep etmektedir. Bu iki kısıtlayıcı etken, film üreticilerinin üretimleri önünde engel oluşturuyor. Bu mesele önemli çünkü bugün sinema alanında bu iki güç yani devlet ve sermaye bir hegemonya oluşturmaktadır. Bu hegemonya sonucunda film üreticileri kendi çerçevelerinden sapma göstermekte ve çoğunlukla devlet ve sermayenin kitle hazlarına çağrıda bulunan imajlarını yeniden üretmektedir. Elbette izleyiciler burada atıl durumda değildir çünkü izleyiciler yapımcıların kar edebilmeleri için kendilerini dikkate almaya zorlarlar. Yönetmenler bu kısıtlamalardan kaçmak ve onları kırmak için ciddi yaratıcılıklar sergileyerek, farklı sinema formları bulmaya çalışmaktadırlar. Öte yandan piyasa etkisi altındaki sinema filmleri, yapımcıların kar edebilme stratejilerinden biri olan izleyicinin hazzını sabitlemeye katkıda bulunabilirler.

*Sinema filmlerindeki cinsiyetçilik ve ırkçılığın temeli nedir? Bu bir algı yönetimi midir? Ya da algının filme yansıması mıdır?

Söylem ve söylev birbirinden tamamen bağımsız ve etkileşimsiz düşünülemez. Sinema iktidarın en büyük söylem alanlarından biri olduğu gibi aynı zamanda sektör olarak, çağımızın en büyük ekonomilerinden biri. Her ekonomik alan gibi bir arz-talep ilişkisi üzerinden dönüyor, tamamen bir toplum mühendisliği ürünü olarak yaşaması imkansız bu nedenle. Aynı zamanda özellikle ticari sinemanın tamamen piyasa tarafından ele geçirilmiş bir sektör olduğunu unutmamak lazım. Bu nedenle hakim ideolojiye ters fikirler ya sansürleniyor ya da içleri boşaltılarak, sistem tarafından yutuluyor. Her film ideolojiktir. Diktatörlükle yönetilen bir ülkenin filmlerinin ya militarizm güzellemeleri ya da her türlü politiklikten arındırılmış ucuz, seksist, homofobik maganda komedileri olmaları da tesadüf değil bu nedenle.

*Sinemada kolektif ruh nasıl sağlanır? Siz bunu nasıl sağlıyorsunuz?

Sinemanın kolektif bir medyum olduğuna inanıyoruz. Aynı zamanda film izlemek de tanımı gereği kolektif ruhu destekleyen bir deneyim. İronik ama sinemanın bu kadar etkili bir propaganda aracı oluşu da izleyicide yarattığı bu beraberlik duygusundan kaynaklanıyor aslında. Tüm anlatıyı sistemi olumlayan ve yeniden inşaa eden değerler üzerine kurarak, kolektif bir itaat yaratılıyor. Bizim amacımız bu silahı düşmanın elinden almak. Her ne kadar günümüz setinde maddi ilişkiler sonucu doğmuş gereksiz kadrolar olsa da, çekim süreci birçok farklı görevi barındıran, iş bölümünün zorunlu olduğu bir süreç. Şu anki sistemde bu iş bölümü hiyerarşik ve maddiyat üzerine kurulu fakat biz kolektif, dayanışmacı bir set ortamının mümkün olduğunu biliyoruz. Kolektifimizin en önem verdiği konulardan biri de atölyelerimizde eşitlikçi bir film yapım süreci keşfedebilmek ve sürdürebilmektir. Eylül ayının sonunda gerçekleşecek festivalde de izleyicilerin hem egemen sinema dilinden uzaklaşabilecekleri hem de kolektif ruhu deneyimleyebilecekleri filmlerden oluşturduk seçkimizi.

EN SON EKLENENLER