Fakir Baykurt’suz 17 yıl

Mustafa ASLAN

Asıl adı Tahir olan Toplumcu Gerçekçi edebiyatımızın saygın adlarından birisi olan Fakir Baykurt, Burdur’da (Yeşilova-Akçaköy) 1929 yılında doğdu. Ülkemizin toplumsal ve edebiyat yaşamına önemli bir yeri olan kişilerden Fakir Baykurt aramızdan ayrılalı 17 yıl olmasına karşın yapıtları ve örnek kişiliğiyle insanımızın gönlünde yaşıyor. Onun aradan bunca yıl geçmesine kadar yapıtlarının ve kişiliğinin unutulmamasını sağlayan birçok etken sayabiliriz.

ÖRGÜTÇÜ VE  YAZAR

Küçük yaşta babasını yitiren Fakir Baykurt Balıkesir’de dayısının yanında dokumacılık yaptığı yıllar kişiliğinin şekillenmesinde ve emekçiden yana tavır koymasında etkili olduğu kanısındayım.

Kütüphane Kolu Başkanı olduğu Gönen Köy Enstitüsüne giren Fakir Baykurt burada dünya edebiyatının önemli yapıtlarını özümser. Aynı yıllarda Bursa Cezaevinde olan ve şiirleri gizli olarak yayılan Nâzım Hikmet’in şiirlerini defterlerine bir hat işçisinin inceliğiyle aktarır.  

Yurdumuzun değişik yerlerinde öğretmenlik yapan Baykurt birçok soruşturma geçirir. Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldığı (1958) Yılanların Öcü adlı yapıtı ve Cumhuriyet gazetesindeki yazıları nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açığa alınır. Altı ay açıkta kaldıktan sonra Ankara İlköğretim müfettişliğine atanır (27 Mayıs 1960). Öğretmenlerin yaşadığı sürgün ve baskıları Onuncu Köy adlı yapıtındaki öykülerinde dile getirir.

92 kurucusu arasında olduğu Türkiye Öğretmenler Sendikasının (TÖS) ilk merkez yürütme kuruluna ve Genel Başkan seçildikten (1965) sonra öğretmen mücadelesinin daha genel olarak söyleyecek olursak emekçilerin önünü açan sayılı kişiler arasında yer alır. Onun deyişiyle 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü ortam sonucunda kurulan TÖS’te arkadaşlarıyla kuşaktan kuşağa aktarılacak örnek bir mücadele verir. “Devrimci Eğitim Şurası” yapılır. Hemen bunu izleyen yılda “Büyük Öğretmen Yürüyüşü” başlatılır. Bundan bir yıl sonra da “Genel Öğretmen Boykotu”na katılır ve bu eylemi arkadaşlarıyla örgütleyerek yönetir.

Fakir Baykurt sendikacılığında ve yazarlığında sınıfsal bir bakış açısına sahiptir. O, kendisi gibi doğduğu günü bile tam bilemeyenlerin, adını gidip dönmeyenlerden aldığı (Amcası Tahir) ezilen halktan yanadır.

12 Mart 1971 darbesinde iki kez göz altına alındı. Arkadaşları ve onun için 27 yıl ceza istendi. Değişik cezaevlerinde kaldı. Dört buçuk yıllık askeri yargılanma sonunda TÖS davasından aklandı.

1974 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı Can Parası adlı kitabındaki öyküleriyle kazandı. Çocuk edebiyatımıza birok değerli yapıt kazandıran yazarımızın 1978 yılında Sakarca’sı sahneye uyarlanarak İstanbul Şehir Tiyatrolarınca sahnelenir. Kara Ahmet Destanı  ile Orhan Kemal Roman Armağanı’nı (1978) kazanır ve Kültür Bakanlığı danışmanlığını yapar. 

Baykurt uzun bir uğraştan sonra pasaport alarak yurt dışına çıkar (1979). Bu bir kaçış değildir, aksine daha önce gittiği Almanya’da işçilerimizi yakından incelemek ve yazmak istiyordu. Burada öğretmenliğe geri döndü. Nitekim bu ülkedeki gözlemlerini ve yaşadıklarını  Duisburg üçlemesi adıyla (Yarım Ekmek, Koca Ren ve Yüksek Fırınlar)   okurlarına sundu. 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda Almanya’da idi ve ülkeye  geri dönerse tutuklanıp yok edileceğini bildiği için orada kaldı. Barış Çöreği adlı yapıtıyla 1984’te Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü’nü, 1985 Alman Endüstri Birliği (BDI) Yazın Ödülü’nü Gece Vardiyası’ndaki öyküleriyle  aldı. 

Edebiyata şiirle adımını atıyor. 1945 Eskişehir’de Türk’e Doğru dergisinde yayımlanan  ilk şiiri Fesleğen Kokulum’dur. Bu şiirinde Orhan Veli ve arkadaşlarının etkileri görülür. “Saygı duyduğum” dediği Demokrasi adlı şiiri Ceyhun Atuf Kansu 1950 yılında okur. Yıllar sonra şiirlerini topladığı 71 şiirinin yer aldığı Uzun Bir Yol (1989) adıyla 60 yaşındayken yayımlanır.  

Fakir Baykurt sekiz ciltte tamamladı, öz yaşam öyküsünü. Bu kitapların adları: Özüm Çocuktur ve Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyünün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadolu, Bir TÖS Vardı, Genç Emekli, Sıladan Uzakta, Dost Yüzleri’dir (Portreler). Bu sekiz ciltlik kitap aynı zamanda ülkemizin toplumsal ve kültürel yaşamının da tarihi sayılır.

Baykurt’un Efkâr Tepesi, Şamaroğlanları, Yeni Kölelik mi?, Benli yazılar ise düşünsel yazılarının yer aldığı yapıtlar olarak çıkıyor karşımıza.

SÖMÜRÜYÜ HER FIRSATTA YAPITLARIYLA ANLATTI

Fakir Baykurt, ilk yapıtı Çilli’den (1955) başlayarak yapıtlarında her fırsatta sömürü ve sömürücüleri dile getiriyor. Dile getirmekle kalmıyor sadece, bunlardan kurtulmayı da başta Amerikan Sargısı (1967),  Köygöçüren (197),  Karaahmet Destanı (1977), Yayla (1977 ), Kaplumbağalar (1980) adlı  yapıtlarında toplumsal çelişkileri ortaya koyarak sömürü karşıtlığını dile getiriyor.

Açık ve net olarak ABD emperyalizmin ülkede nasıl dal budak saldığını  Fakir Baykurt’un Amerikan Sargısı romanında görebiliyoruz. Bu yapıtında gündeme taşıyor, insanlığa acı ve gözyaşından başka bir şey vermeyecek olarak gösterdiği Amerikan emperyalizmini. Hatta bu romanında daha da ileri giderek söyleyecek olursak yeni dünya düzeninin ayak seslerini okura duyuruyor. Amerika düzeninin kurulması önündeki bütün engelleri kaldırmak konusunda cinayet bile işlemeyi mübah saydığını, kaybeden kim olursa olsun  hep kazanan olmak istediğini Amerikan Sargısı adlı yapıtında okuyoruz.

“Küçük bir örnek my country, bir gazeteci doğruları yazdı kendi gazetesinde. Bilinmeyen, yakalanmayan eller, gazeteciyi ne yaptı biliyorsun sen. Yakalayıp kaçırdılar. Gözlerine (…), kezzap döktüler. Çok zordur doğru söylemek. (Amerikan Sargısı, s. 193)

Amerikan emperyalizminin kültürel ve ekonomik saldırılarını Amerikan sargısı adlı yapıtında “Küçük Amerika” düşlerini  Kızılöz adının Güzelöz olarak değiştirilen köy adı ile açıklıyor. Hatta bürokrasi merkezlerinde söz sahibi Amerikalılar köy okullarına kadar giderek dersleri dinliyor ve burada eğitim sisteminde ne gibi değişiklikler yapılacağını not ederek belirliyorlar.

ÇOCUK GELİNLİK YAZGI DEĞİL!

Fakir Baykurt yapıtlarının izlekleri ve içerikleri açsından da öncü yazarlarımız arasında yer alır. Bugünlerde sıkça gündeme gelen ve yasal düzenlemeler yapılma zorunluluğu kendini dayatan çocuk istismarı ve çocuk gelinler konusunu ‘70’li yıllarda dile getirir. 1970 TRT  Sanat Ödülü ve1971’de TDK Roman Ödülü’nü alan Tırpan adlı romanında dile getirir. Yapıt çocuk istismarına, çocuk gelinlere karşıdır. Çocuğun çocuk gibi büyümesinden yana tavrını koyar. Ancak hiçbir korumanın olmadığı, parasıyla her şeyi satın alabileceğini düşünenlere dur diyebilen bir romandır. Yapıtta, Dürü adlı bir çocukla evlenmeye kalkana sert bir ileti gönderir. Çünkü kahramanımız Dürü kendisine tecavüz etmeye kalkan gözü dönmüş Mutsu Ağa’yı cezalandırır. Dolayısıyla bu ileti bütün çocuk istismarcılarına gönderilir. Fakir Baykurt’a kadar öykü ve romanda zorla istemediği birisiyle evlendirilenlere gösterilen bir yol vardır: Canına kıymak. O, bir noktada Tırpan’la yol gösterici oldu. Ölmek yerine yaşamak ve ona zorla sahip olmak isteyene karşı başkaldırmak gerektiğini gösterir.

O, örgütlü mücadele konusundaki etkileri bugün de süren, yazdıklarıyla hep yaşayacak insanlarımızdan birsidir. 11 Ekim 1999 günü Duisburg’da yaşama gözlerini yumdu ve 14 Ekim günü İstanbul’da sonsuzluğa uğurlandığında halkının gönlünde kültürel ve mücadele birikimimize zenginlik kattı, Fakir Baykurt.

EN SON EKLENENLER