Kürt sineması direnişi çekiyor

Kürt sinemacı ve yönetmen İbrahim Yıldırım, geçmiş süreçten bu sürece kadar Kürt sinema geleneğinin gelişimine dikkat çekerek Kürtlerin yaşadığı coğrafya üzerinde yaşanan konuları ele almasının önemli olduğunu söyledi

Kürt sinema geleneği her geçen gün dünyada varlığını büyütürken, Kürdistan’da yaşanan yaşam koşullarına, varoluşa, çok kültürcülüğe ve en önemlisi Kürt mücadelesine ilişkin çekilen filmler dünya tarihine imzasını atıyor. Kürt sineması giderek gelişmeye devam ederken, politik duruşlarıyla yeni filmlere imza atan Kürt sinemacıların sayıları artıyor. Uzun yıllar Kürt sinemasıyla ilgilenen ve son 4 yıldır Ortadoğu Sinema Akademisinde çalışmalarını yürüten Yönetmen İbrahim Yıldırım, 2007 yılından bu yana birçok kısa film, senaryo, dizi gibi çalışmaların altına imzasını attı. Özellikle Kürt dili ile çalışmalarını yürüten ve Kürt sinema tarihinin değerlerini göz önüne çıkaran Yıldırım, şu an yaptıkları çalışmalara ve Kürt sinemasının mevcut süreçte nasıl işlediğine ilişkin soruları yanıtladı.

* Son bir iki sene içinde Türkiye’de özellikle Kürdistan’da devlet tarafından yürütülen bir savaş var ve bu savaş Kürt sinemasına, filmlerinize nasıl yansıyor?

Son bir buçuk yıldır yaşanan durum, toplumun genelini çok negatif etkiledi. İşten çıkarılmadan tutunda toplu katliamlara kadar, insanların kendi iradeleriyle seçtiği yöneticilere kadar bir müdahale var. Böyle bir süreçte her şey ne kadar etkilendiyse Kürt sineması da bundan etkilendi. Fakat Kürt sineması açısından baktığımızda, Kürt sinemacılarının yaptıkları çalışmalarının yüzde 95’i savaşı ve savaşın sonrasını katliamı, asimilasyonu ve buna karşı direnişi anlatıyor. En naif veya en uzak belgeselde bile savaşın izlerini görebilirsiniz. Yaptığımız festivallerde film yelpazesine baktığımızda bile ağırlıkla dil, faili meçhuller, kültürel soykırıma karşı direniş hikayeleri ya da yaşanmış olayların belgelenmesi ki Kürtlerin ürettiği filmler ağırlıklı olarak belgesel oluyor. Son sürece baktığımızda tabii demokratik yollarla kazanılan birçok değeri yok sayıldığı ve adeta gasp edildiği bir dönem yaşıyorsunuz, dolayısıyla bu sizin çalışmalarınıza ister istemez yansıyor. Yani şimdi yapacağımız festivallerle ilgili çok basitinden bir salon bile bulmakta güçlük çekiyoruz.

* Siz yaptığınız kısa filmlerinizde, savaşımı daha çok ele alıyor musunuz? Yoksa bunun yanında barış odaklı temaları katıyor musunuz?

Savaş olmadan barıştan bahsetmek mümkün değildir. Biri diğerini gerektiriyor. Benim şu an çalıştığım iki tane proje var. Biri bitti ve izleyicilerle de buluştu. O mesela 1900’lü yılların başlarında Ermenilerle birlikte Ermenistan’a sürülmüş Êzidî Kürtleri anlatıyor. Kürt müzisyenini ele alıyor. Şimdi 84 yaşında bir bellek ve müziği, hayatı hepsi bu sürgünle ilgili. Bunu yaptığımızda hem bunu hafızaya kazma çalışması oluyor aynı zamanda da bir umudu, bir barışı olan çalışmaya da dönüşüyor. Diğer çalışmam ise köye dönüşlerle ilgili bir projeydi. Köye gittiğimizde savaştan geriye kalan birtakım eşyalardı. Silah parçalarından tutunda o dönemin koşullarında köylüler 23 yıl sonra köylerine geri dönüyorlar. Artık Kürdistan’da bir reflekstir kim kamerayı ya da mikrofonu görünce hemen barıştan bahsediyor. Bu yüzden savaş ve barışta biraz gerçekliğimizdir.

* Yeni nesil Kürt gençlerinin Kürt sinemasına olan bakışlarını nasıl buluyorsunuz?

Sinema tarihi modern devletin tarihidir. Kürt, Türk ya da İngiliz sineması biraz ulus menşeli yaklaşımların aslında belli boyutlarla bir sıkıntısı var. Biz akademide bunu sıkça tartışıyoruz. Var mıdır yok mudur dan öte bir şey isimlendirmek anlamında. Belli bir ulus tarihine bakış açımız var ama siz bugün ulus devlet çerçevesinde yaklaşımda Kürt sineması dediğinizde başka bir boyuta evriliyor durum. 2007 yılından beri çok fazla atölyelerde, kurslarda ve akademilerde derslere girdim ve çok fazla arkadaşla karşılaştım. Bizim açımızdan sinema yeni bir alan, ciddi bir ilgi var çünkü anlatacak çok şeyimiz var. Bizi anlatmadılar değil ama bizi anlatanların bize bakış açısı her ne kadar iyi niyetli bile olsa biraz dışarıdan bir bakış açısıdır ve bizi tatmin etmiyor.

* Kürt sinemasının geçmiş yıllardan bu yana değerini ele alırsak..

Eski dönemlerden bu döneme baktığımızda biraz daha avantaj var en önemlisi biraz daha örgütlüyüz. Sistem açısından meşru olmayan bir zeminde olabiliriz. Ya da filmlerimiz bütün salonlarda gösterilmiyor olabilir. Uluslararası festivallere çok ulaşamıyor olabiliriz. Fakat biz kendi yaptığımız işlerde biraz daha kendi hikayelerimizi yapıyoruz. O dönem ki fiziki koşullara ulaşma çok ciddi çabalar gerektiriyordu ve Yılmaz Güney bunu ciddi bir örnektir. Bugün teknolojinin imkânları o yıllar gibi değil daha rahat küçük kameralar ile çok rahat filmler çekebiliyorsunuz.

Elif Doğan /Amed – Anf

EN SON EKLENENLER