Murathan Mungan’dan ‘Küre’

‘Kristali görme arzusu’

Amerikalı eleştirmen Michael Riffaterre metinlerarası ilişkiyi “bir metnin parçasının okunmasıyla ilgili olarak bellekte olan, gönderimde bulunan metinlerin tamamı” şeklinde yorumluyor. Bu ifade, farklı sanat disiplinlerinin birbiri üzerindeki etkisini ve temelde aynı kaynaktan beslendiği düşüncesini açıklıkla işaret ediyor aslında. Metinlerarasılığın izlerine, yalnızca edebiyat içerisinde değil, sanatın öteki verimlerinde de rastlarız. Bir tablonun karşısında yaşadığımız tarifsiz duygu, bazen bir öykünün ilk cümlesine dönüşür; bir sinema filminde gördüğümüz sahneyi geçmişte okuduğumuz bir şiirin güçlü imgeleriyle ilişkilendiririz. Türler arasındaki bu geçiş, sanatın sonsuz anlatım olanakları içerisinde tek bir merkezin yer almadığını işaret etmesi ve etkileşimlerle çoğalan bu duygu evreninin gücünü ortaya koyması bakımından da ayrıca önemli.  
 
ŞAİR OLMANIN YÜKÜ

Metinler arasında dolaşmayı seven ve yazdığı hemen her eserde bu geçişi büyük bir ustalıkla kurgulayan Murathan Mungan, yeni kitabı Küre’de bu kez şiire odaklanıyor. Küre, şiirin tanımını, etki alanını, yazılış süreçlerini ve ifade zenginliğini küçük notlar ve çeşitli alıntılar dâhilinde ele alan kısa ama yoğun bir kitap. Mungan bu kitabı, zaman içinde biriktirdiği deneyimlerden süzülüp gelmiş ve şiir sanatı üzerine görüşlerini içeren poetik kitapçıklar dizisinin ilki olarak tanımlıyor. Bu tanımı yaptıktan sonra ise onlarca yıldan bu yana şiir yazdığı halde kendi poetikasını neden açıklamadığını ifade ediyor ve böylesi bir anlayışın şaire ve şiirine katkı sağlayıp sağlamadığı konusu üzerinde duruyor. Mungan burada şiiri tanımsal olarak şiir yapan, onun sınırlarını belirleyen, genişleten bir duruma dikkat çekiyor. Artık “şiir sayılabilecek” bir şiirin, onu yazan şaire ait olup olmadığını belirtecek unsurlara değiniyor ve bu kavramları tıpkı birbirini iten iki zıt kutup gibi ele alıyor. Şairin ifade ettiği bu durum, üslup ve anlama denk düştüğü gibi şiir yazmak ile şair olmak arasındaki bağıntıyı da açıkça gösteriyor. Şiir ile şairin ilişkisi, sanatın öteki verimlerinde karşılaşmadığımız bir durum çünkü. Roman yazana romancı, senaryo yazana senarist, heykel yontana heykeltıraş demenin rahatlığı, şiir yazana şair demenin zorluğunda düğümleniyor. Şair sözcüğünü bir sıfat, hatta bir mevki, makam anlamında düşününce bu ilişki daha da karışır, zorlaşır. Murathan Mungan da derdinin şiir yazmak olduğunu söyleyenlerden. Şair olarak anılmayı, bu yükü ağır bulduğundan, pek kabullenmez.
Kitabın ele aldığı başka bir konu da şiirin “yapılan bir şey” olup olmadığı sorusu. Elbette hislerin, inceliklerin, merakın ve birikimin şiire katkısı oldukça fazla. Fakat işin teknik kısmı, yani formüle dökülmüş hali öğrenilebilir bir süreç Mungan’a göre. Şiiri “yapmanın” tam anlamıyla mümkün olmadığını belirten Mungan, burada etkilenme konusunu ortaya atarak şiir yazma sürecine farklı bir katkı sağlıyor. Etkilenmek, taklit etmenin dışında bir durum çünkü. Okuduğu şairlerden, şiirlerden etkilenmeyi kısa vadede uygun buluyor ve yolun başındaki şaire, en azından kendi sesini, rengini bulana kadar bilincini ve tercihlerini dış etkilere açık bırakması konusunda önemli bir ipucu veriyor. Üstelik kendini etkilenmeye kapatmış birinin bilinçdışında yetersizlik ve özgüven yoksunluğu yer alıyor Mungan’a göre. Şöyle diyor şair: “Etkilenmek bir ‘öğrenme’ yoludur; etkilerden kurtulmak, kendi sesini bulmak ise bir ‘olma’ yolu.”
 
ŞİİRDE BELİRSİZLİK VE ANLAM

Şiirin öteki yazınsal verimlerden farkı nelerdir peki?
Murathan Mungan şiirin ele aldığı, yorumladığı ve ifade ettiği tüm durumları hep ayrı tutar. Şiirin vuruculuğu ve etkisindeki gizilgüç hep daha fazladır ona göre. Şair burada açığa vurma ile saklama/saklanma arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Hemen her şair biraz anlaşılmak biraz da saklanmak ister çünkü. Aradaki tartımın değeri, şiirin duygusuna önemli bir katkı sağlıyor. Mungan şöyle diyor bir notunda: “Şiir, saklı olanla açığa vurulan arasındaki ifade geriliminin cisimleştiği en güçlü alandır.” Buradaki gerilimi “tedirgin olma” haliyle bir tutarak “Şiir tereddütleri olanların sanatıdır” diyor örneğin. Bu cümleyi biraz açtığımızda şiirin oluşum ve gelişim süreçlerine katkı sağlayan öteki unsurlara da açıklık getiririz. Şiir serüveni için “yolda olma” halinden söz ediyor Mungan. Bu serüven boyunca yalnız kazandıklarımız değil, yitirdiklerimiz de önemli. Vazgeçilenler, unutulanlar, itilen/bastırılanlar, kısaca hafızamızın arkalarına attığımız tüm o yabancı, oysa bize en yakın, duyguların şiire büyük hizmet ettiğini söylüyor. İşte tedirginliği var eden, şiire ivme katan duygu da tam olarak bu kayıplardan geçiyor. Dolayısıyla şiiri kesinliklerin değil, belirsizliklerin sanatı şeklinde yorumlamak mümkün.
Şiirin yapıtaşlarını genel bir tanımlama dâhilinde; ses, ahenk, ton, bakış, yorum, birikim, bilgi, sezgi gibi başlıklarla özetleyebiliriz. İyi bir şiirde tüm bunların yanında belki de en çok aranan, istenen bir yapı daha var ki o da anlam. Yani başka bir deyişle hikâye. Tıpkı romanı özetlerken istenen o ana düşünce gibi, bir sinema filminin kırılma noktasını tespit etmek ister gibi şiirin de ne anlatmak istediği veya niçin yazıldığını hep merak eder okur. Üstelik bu durum en çok da şiirde böyledir. Kapalı imgelerin, kırık dizelerin, ses boşluklarının veya sıklıkla karşılaşmadığımız ünlemelerin, sembollerin anlamı merak edilir. Şiirin kendisini bir bütün olarak düşündüğümüzde böylesi bir arayışın anlamsızlığı da netleşir. Çünkü şiir, bütün halinde bir yapı. Dolayısıyla bu yapıyı ayakta tutan her bir taşı ayrı ayrı anlamaya, çözmeye çalışmak gereksiz. Murathan Mungan bu ayrım için “Şiirin anlamı yapıtın yalnızca bir ögesidir; varoluş nedeninin tamamı değildir” diyor bir notunda. Şiirin kendisini bir varoluş durumuna eşitlersek anlamın da tıpkı bir hece veya ton kadar yer kapladığını kabul etmiş oluruz. Bu durum, edebiyat türü içerisindeki verimlerle yaptığımız sınıflandırma çabasını getiriyor akla. Şiir ile haiku, roman ile novella arasında yapılan tür tanımlamaları da o eserin niteliği ve gücünün gölgesinde kalan bir tartışma konusu değil mi?
Son olarak kitaba adını veren “küre” sözcüğünün ne anlama geldiğini merak edenler için şu kısa notu paylaşmak gerek. “Küreye benzer şiir. Kendi yasaları içinde ışıyan kristal. Belki de şiir için ilk kamaşma. Kristali görme arzusudur şiir. Işığın yasalarını, aydınlattıklarını anlama arzusu.”
Murathan Mungan’ın Küre’sinde şiir üstüne düşünen, şiiri yaşamının merkezine alan, türler arasında gezindiği halde her seferinde şiiri eserlerinin çekirdeğine yerleştiren bir edebiyatçının notlarına tanıklık ediyoruz. Küre, şairin ışıltılarla dolu kaleminin lezzetine bir kez daha varmak için iyi bir kaynak.
 
Küre / Murathan  Mungan / Metis Yayınları / 116 s.

EN SON EKLENENLER