Yeşilçam’dan Bugüne Film Endüstrisinde Cinsel Taciz Tartışıldı

16. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali kapsamında düzenlenen  “Vakti Geldi: Film Endüstrisinde Cinsel Taciz” panelde Arzu Okay, Hülya Uğur Tanrıöver ve Sinem Derya Çetinkaya  ve Melek Özman, Yeşilçam’dan bugüne kadınların yaşadığı sorunları, bu sorunların sebeplerini ve olası çözüm önerilerini konuştu, deneyimlerini paylaştı.

2017’de Hollywood’un ünlü yapımcılarından Harvey Weinstein’ın çalıştığı birçok kadını taciz ettiğinin ortaya çıkmasının ardından, önce kadınların cinsel taciz ve saldırı hikayelerini anlattıkları #MeToo (#BenDe) kampanyası, ardından da aralarında Natalie Portman, Eva Longoria, Cate Blanchet ve Emma Stone gibi dünyaca ünlü kadın oyuncuların da yer aldığı 300 kişinin başlattığı Time’s Up (Vakit Doldu) kampanyaları tüm dünyada domino etkisi yaratmıştı.

Filmmor Festivali kapsamında düzenlenen bu panelde de katılımcılar Türkiye’deki film endüstrisini değerlendirerek şu sorunun cevabını aradı: Vakit gerçekten doldu mu?

“Yeşilçam zihniyeti nasıl filmlere yansıyorsa setlere de yansıyor”

Giresun Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Hülya Uğur Tanrıöverfilm endüstrisinin Türkiye’de kadınların kendilerini en geç ve belki de en zor kabul ettirdikleri sektörlerden biri olduğunu vurguluyor.

“Sektöre ilk girişlerinde karşılaştıkları en temel sorun tam da bu sektörün tümüyle erkek, bu işin adabını eğitimini tam almamış, bu yüzden ahbap-çavuş ilişkileriyle ve tamamen alaylı bir şekilde insanların çalıştığı bir sektör olması. Yani klasik Yeşilçam zihniyeti ve çalışma biçimi. O zihniyet nasıl filmlere yansıyorsa setlere de yansıyor.

“80’li, 90’lı yıllarda daha yoğun bir şekilde bu sektörde çalışmaya başlayan kadınlar bu zihniyetten nasiplerini alıyorlar. Bu sektörde var olmanın iki koşulu var: Ya kadın olarak onlara tabi olmak, onların dediklerini yapmak ya da tamamen cinsiyetini unutturarak onlara adapte olmak. Yani cinsiyetsizleşmek.”

“Kadınları dekoratif eşya gibi görüyorlar”

“İkinci temel sorun ise kadınların ‘vitrinlik’ veya işlevsel olarak görülmesi. İş bölümü bağlamında bakıldığında kendini belli ediyor. Çok az kadın yönetmen var ama bir sürü kadın asistan. Daha da acıklısı var: ‘Biz artık setlerimize kadın almaya gayret ediyoruz. -Neden? -Hayatta bu kadar kötü ve çirkin şey varken etrafımızda bir güzellik olsun.’ Bakar mısınız? Kadınları lamba, saksı, çiçek, dekoratif eşya şeklinde görüyorlar.”

Kadınların setlerde maruz kaldıkları cinsel tacizden söz eden Tanrıöver jönler ve yönetmenlerin sette çalışanlara ilişki teklifinde bulunduklarını, reddedildiklerinde ise “Sen bana nasıl hayır diyebilirsin?” ya da “Ben yönetmenim işini sana ben veriyorum.” dediklerini belirtiyor.

“Bu yüzden 90’larda dahi işini kaybeden kadınların olduğunu görüyoruz. Kimi zaman kıyafetlerinden dolayı uyarıldıklarını söylüyorlar. O uyarının altında olası bir içselleştirilmiş bir taciz eğiliminin engellenmesi için ona atılmış bir pas olarak görüyorum ben. ‘Kızım sette de böyle giyinilmez ki, biraz dikkat et’ diyen yönetmen, ya ona babalık abilik yapıyor ya da ‘benim de gözüm sana kayıyor işimi yapamıyorum’ gibi bir durum var.”

“Tacizin nedenlerine de bakmak gerek”

Sinema ve Televizyon Sendikası’ndan Sinem Derya Çetinkaya ise tacizin sonuçlarının yanında nedenlerine de odaklanmak gerektiğini belirtiyor, kamera önünde ve arkasında kadının temsil edilme oranını ve biçimini verilerle açıklıyor.

“Günde 15 saat, 20 saat, 26 saat çalışılan setler var. Bu nedenle setlerdeki çalışma biçimi de belirleyici oluyor. Atipik bir çalışma biçimi olan bu sektöre, ‘sektörleşememiş bir sektör’ diyebiliriz. Kadın istihdamı artıyor ama güvencesiz bir istihdam biçimi ortaya çıkıyor. Kadınlar bu güvencesiz çalışma ortamından çok daha yoğun bir şekilde etkileniyorlar.”

Kamera önüne baktığımızda repliklerin çoğunluğunun erkeklere verilirken kadınlara replikler yalnızca yüzde 30 oranında veriliyor. Dizi ve filmlerdeki avukatlık doktorluk gibi nitelikli işlerde erkek karakterler oynuyor. Başrolde kadınlar yüzde 23 oranda yer alıyor. Ebeveynlik rolleri yüzde 79 gibi bir oranda kadınlara veriliyor. Şiddet ve güç gösteren roller erkeklere verilirken, kadınların ağlayan, hüzünlü rollerde yer aldıkları görülüyor.

Kamera arkasında kadının istihdam oranlarını paylaşan Çetinkaya, yapımcılar ve yönetmenlerin daha çok erkeklerden oluşurken, kadınların ise daha çok asistanlık yaptığını belirtiyor. Kadınların kostüm, sanat ve reji ekiplerinde görünümü daha fazla olmakla birlikte ışık, ses ve post-prodüksiyon bölümlerinde parmakla sayılacak kadar az olduğunu söylüyor.

Geçen sene vizyona giren 151 filmin 12 tanesinin yönetmeni kadın. Yapımcı ve yönetmen düzeyinde kadınlar hala yüzde 10 oranında kalıyor.

“Güvencesiz çalışma ortamında, taciz nasıl ifşa edilebilir ki”

Oyuncu Arzu Okay, 15 yaşından 23 yaşına kadar süren sinema hayatında 24 tanesi erotik film kategorisinde, toplam 117 filmde oynadığını ancak insanların onu sadece ‘erotik filmlerin yıldızı Arzu Okay’ olarak hatırladığını söylüyor:

“Geri kalan filmler kimsenin aklında kalmamış. Çünkü kadına bakış açısından dolayı insanların aklında diğerleri kalmıyor. Ben erotik filmlerde oynadım derken, ben tek başıma oynamadım. Bunun erkek oyuncuları var, yönetmenleri var.”

Sinemacılar için ortak bir fon oluşturulması gerektiğini savunan Okay, telif hakkından gelen paranın sadece yapımcıya gitmesini eleştiriyor ve belli bir yaştan sonra bu işi yapamayan oyuncular, yönetmenler için bu paranın kullanılabilmesi gerektiğini düşünüyor.

“Benim hala televizyonda filmlerin oynuyor ama bundan hiç bir şekilde para gelmiyor. Paralar tamamen yapımcılara dönüyor. Onlardan da sinemaya dönmüyor, kat-yol-elektrik-su olarak kendi evlerine dönüyor.”

Panelde, sektör içindeki taciz olaylarının Türkiye’de çok fazla dışarıya yayılmamasının sebebi olarak ise bir güvencenin olmaması gösterildi.

Sözleşmenin bile çok nadir imzalandığı, imzalanan sözleşmelerde ise ‘süresiz bir deneme süresi’ gibi maddelere yer verilen sektörde gerekli güvencenin kadınlara sağlanması için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Çetinkaya yeni bir sinema kanununa ihtiyaç duyulduğunu belirtti:

“Yeni bir sinema yasasına ihtiyacımız var çünkü mevcut İş Kanunu ve oradaki iş tanımı bizim yaptığımız işi karşılamıyor. Buradaki Yıpranma payı da çok başka, çalışma süreleri de çok başka, yapılan işin niteliği de çok başka. O yüzden burada bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni bir yasayla tüm bu sorunlar derli toplu bir şekilde düzenlenebilir diye ümit ediyoruz.”

Panelin videosunu izlemek için tıklayın.

16. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin 16 Mart Cuma günü programı şöyle:

(EÜ/ÇT)

Elif Ünal

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü 2017’de tamamladı. Siyaset bilimi alanında yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. bianet Mart 2018 stajyeri.

EN SON EKLENENLER