RGA: İran saldırılarının zamanlaması şaşırtıcı

Süddeutsche Zeitung‘da IŞİD’in bugüne kadar eylemlerini İran’a taşımakta başarısız olduğuna değinilirken, bölgedeki tüm devletlerin söz konusu örgüte karşı ortak çalışmak zorunda olduğu yorumunda bulunuluyor:

“IŞİD için İran, Suudi hanedanından da önce gelen birincil düşman: Suriye’de Beşar Esad rejimi için savaşan İran Devrim Muhafızları bölgede nüfuz sahibi. Irak’ta da yalnızca IŞİD’e saldırmakla yetinmeyip, buna ek olarak birçok Sünni tarafından da korkuyla karşılanan on binlerce paralı askerden oluşan bir milis olma niteliği taşıyorlar. İslam’ın farklı mezhepleri ya da başka dinlere mensup kişiler arasındaki çatışmaları alevlendirmek, IŞİD’in ‘doğru inanca’ sahip kişiler ile ‘inançsızlar’ arasındaki epik kıyımı teşvik eden kıyametsel ideolojisinin çekirdeği. IŞİD, terörü İran’a taşımayı uzun süredir deniyordu. Şimdi, Ramazan’da, güvenlik güçleri önceki deneyimlerin aksine saldırılara engel olamadı. IŞİD terörüyle ancak ve ancak Irak ve Suriye’ye barış ve istikrara kavuşturmakta başarılı olunduğu sürece etkili biçimde mücadele edilebilir. Bunun için de bölgedeki tüm devletler işbirliği yapmak durumunda. Ama durum şu an buna pek uygun gözükmüyor.”

Neue Osnabrücker Zeitung‘da yayınlanan yorumda, IŞİD’in İran’da gerçekleştirdiği saldırılar ve birkaç gün önce patlak veren Katar krizinin bağlamına vurgu yapılıyor:

“Dünyanın nefes almasının üzerinden çok uzun zaman geçmedi. Ancak İran ile Batı arasında varılan nükleer anlaşmanın bölgeyi kalıcı olarak sakinleştireceği umudunun bir yanılsama olduğu kanıtlandı. Sünni terör örgütü IŞİD’in saldırıları iç ve dış politikada sükunetin mevcut olmadığı bir ortamda gerçekleşiyor. İç politikada ılımlı Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yeniden seçilmesinin ardından, reform yanlıları; aşırı tutucu ve muhafazakâr elitle mücadele içerisinde. Dış politikada ise Sünni Suudi Arabistan’ın, ezeli Şii düşmanıyla sürdürdüğü bölgesel üstünlük yarışında ivme kazanmak adına arkasındaki ABD ile kendini güvende hissetmesi söz konusu. Aynen son dönemde İran’la ilişkileri görece daha istikrarlı olan Katar’a karşı izlenen izolasyon politikasında olduğu gibi. Ancak provokasyon olarak hissedilen her olay bardağı taşıran son damla olabilir ve aşırı derecede silahlanmış durumda olan bölgeyi savaşın eşiğine getirir. Bunu istikrarsızlaşmadan beslenen IŞİD de biliyor.”

Reutlinger General-Anzeiger‘de IŞİD’in İran’ı hedef seçmesinin şaşırtıcı olmadığına dikkat çekilirken, saldırılarla Katar krizi arasında bağlantı olup olmadığı konusu irdeleniyor:

“IŞİD cihatçılarının saldırı hedefi olarak Şii İran? Bu şaşırtıcı değil. Zaten Tahran Suriye’de ve Irak’ta Sünni milislerle savaşıyor. IŞİD’in ana düşmanları da Batı, Şii İran ve bunların kültürleri. Ancak şaşırtıcı olan IŞİD’in üstlendiği bu çifte saldırının zamanlaması. Daha bir gün önce Suudi Arabistan diğer bazı Sünni devletlerle birlikte Körfez emirliği Katar’ı İran’la ilişkileri ve IŞİD teröristlerine desteğinden ötürü cezalandırmış ve izole etmeye başlamıştı. Konu muhtemelen Katar’ın İran’a ve El Kaide’ye bağlı örgütlere yaptığı ödemelerle alakalı. Acaba bununla İran’da gerçekleşen terör saldırıları arasında bir bağlantı mevcut mu?”

Kölnische Rundschau‘da yer alan yorumda ise İran’da yoğun güvenlik önlemleri alınmasına rağmen IŞİD’in terör saldırısının engellenememiş olduğuna vurgu yapılıyor:

“İran şu ana kadar gururla kendini tüm Ortadoğu’nun en güvenli ülkesi olarak tanımlayagelmişti. Bu benlik algılaması şimdilik yok edilmiş olabilir. Ancak bu tiksindirici saldırılar, dünyadaki en gaddar diktatörlüklerden birinde alınan yoğun güvenlik tedbirlerinin insanları kararlı bir katil çetesinin kötülüklerinden koruyamadığını gösteriyor. Bu durum biz Batılıları da düşünmeye sevk etmeli. Özgürlüğün yok edilmesi insanları terörden korumuyor.”

© Deutsche Welle Türkçe

BÜ/CÖ

EN SON EKLENENLER