Sahada iki siyasi kurum var: birisi Yeşil Sol Parti diğeri Emniyet Teşkilatı!

Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder ile seçimi konuştuk: Şu anda seçim çalışması yapan iki tane kurum var; birisi Yeşil Sol Parti, diğeri Emniyet Teşkilatı! Onun dışında çalışan siyasi kurum yok. “Siyasi kurum” değerlendirmesini özellikle yapıyorum: Türk Emniyet Teşkilatı artık bir siyasal parti olarak bu seçimlerde rol üstlenmiş durumda

Nezahat Doğan

Özgürlüklerin, adaletin olmadığı, düşüncenin suç sayıldığı bir baskı rejimini sona erdirebilecek bir seçime yaklaşıyoruz. Toplumsal muhalefet daha da güçlenip, demokrasi ve barış talepleri yükselirken, kaybedeceğini gören iktidar, elindeki tüm baskı ve şiddet mekanizmalarını devreye sokarak, bu gücü baskılamaya çalışıyor. İktidar bir yandan gazetecilerin, avukatların, siyasetçilerin, sanatçıların tutuklandığı operasyonlarla korku ve baskı iklimi yaratmaya çalışırken, diğer taraftan Goebbels taktiği ile toplumsal muhalefeti söndürmeyi amaçlıyor. İktidar ve iktidarı oluşturan dar çevre, kaybetme korkusuyla “bir ata krallığım!” noktasına yaklaşan tragedyasında her şeyi deniyor.

Öte taraftan Yeşil Sol Parti’nin, Emek ve Özgürlük İttifakı olarak cumhurbaşkanlığı seçiminde “Kürt sorununun çözüm yeri meclistir,” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini açıklaması değişimin, hukukun, özgürlüğün ve barışın yolunda çok değerli ve önemli bir adım olarak belirginleşiyor. Yeşil Sol İstanbul 3. Bölge Milletvekili Adayı Sırrı Süreyya Önder ile seçimi, izlenimlerini ve öngörülerini konuştuk.

  • Kandıra Cezaevi’nden çıktığınız gün; “Ne zaman ülke topyekûn demokratikleşme, barış yolunda adım atarsa sevincimizi o zaman yaşayabiliriz” demiştiniz… O günden bugüne yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

O günden bugüne bu sevincini yaşatacak yürek ferahlatan bir netice elde edemedik. Ama yürek ferahlatan bir çabanın başlangıcındayız. O da; ilk defa Kürt’ü kriminalize etme, topyekûn ve kategorik olarak Kürtlüğü karşısına alma çabaları ve kurnazlığı eskisi kadar sonuç vermiyor. Bu önemli bir gelişme. Bunda hepimizin; gerek demokratik Kürt siyasal çizgisinin, gerek onun dostlarının, HDP faaliyetlerinin, ittifakların -uğruna ödenen büyük bedeller pahasına- büyük emeği ve katkısı var. Bütün bu baskı ve zulme karşı ne HDP’ye ne onun dostlarına diz çöktüremediler. O gün geldi çattı; bunları demokratik yol ve yöntemle sandığa gömmenin arifesindeyiz. Diğer taraftan muhalefet tüm farklılıklarına rağmen bir araya geldi. Bunu da kıymetli buluyorum. Yer yer idrak dışı yaralayıcı değerlendirmeler gelse de bir arada olmaları bile başlı başına bir kıymettir diye düşünüyorum. Bütün bu gelişmelerin ışığında bizim bu yapıdan talebimiz sadece demokratikleşme ve özgürlükler olarak ortaya çıktı. Bu da geniş halk kitleleri nezdinde çok yüksek kıymetlendirildi. Bütün bunlar umut verici çabalar.

  • Neden ülkede esas mesele Kürt meselesi?

Çünkü her şey buradan neşet veriyor. Benim hep söyleye geldiğim ve söylemekten usandığım bir değerlendirmem var: Bu topraklar düşman icat etmeden bu ülkeyi yönetebilme becerisine hiçbir zaman sahip olamamış. Çarpık bir uluslaşma, olayın demokrasi boyutunu ıskalayan, daha sonra da dert etmeyen bir cumhuriyet anlayışı, giderek tekleşen tek ulusa indirgenen bir yapı ve bunu yapabilmek için de bu toprakları oluşturan diğer halkların tamamen düşmanlaştırılması… Durum böyle olunca da Kürt meselesi başat ve “kullanışlı” bir malzeme olarak onların repertuarındaki en kıymetli plağa dönüştü.

  • Süregelen Kürt düşmanlığı politikasının devlet sisteminin bir şekilde kendini inşa etme biçimi olduğunu söylüyorsunuz. İkinci yüzyılda bir değişim dönüşüm gösterebilecek mi? Bir devlet partisi olan CHP’nin sorun Meclis’te çözülmeli demesini nereye oturtuyorsunuz?

CHP tarafından çözülecek bir şey yok. Bu ülkede asıl olan, düşmanlık dilinin bırakılıp başta ifade özgürlüğü olmak üzere, özgürlüklerin evrensel bir tabana oturması. Bu olduğu zaman Meclis dâhil bütün platformlarda Kürt meselesi özgürce tartışılabilir duruma gelecek. Kürt meselesinin çözümü birilerinin bir şey bağışlamasıyla olacak bir şey değildir. Önce tartışılacaktır. Bugün herhangi bir zeminde tartışmaya kalksanız, Kürt meselesiyle ilgili sorulan herhangi bir sorunun daima birden fazla cevabı varken, devletin resmi görüşü dışındaki cevaplardan birini verdiğinizde kendinizi yıllarca hapiste bulma tehdidiyle karşı karşıya bulursunuz.

CHP tarafından çözülecek bir şey yok. Bu ülkede asıl olan düşmanlık dilinin bırakılıp başta ifade özgürlüğü olmak üzere özgürlüklerin evrensel bir tabana oturması önemli. Bu olduğu zaman Meclis dâhil bütün platformlarda Kürt meselesini özgürce tartışılabilir duruma gelecek

  • Çözüm süreci döneminde İmralı ile yapılan görüşmelerde üçüncü bir gözlem heyeti olmasının altı önemle çizildi. Hatta PKK Lideri Abdullah Öcalan, bütün bu yapılan görüşmelerin gayri resmi olduğunu söylemiş ve “eğer üçüncü gözlem heyeti devreye girmezse yarın hepiniz cezaevine gireceksiniz,” demişti. O gün bu söylenmişti.

O gün bugün işte! İmralı’daki üçüncü göz meselesi devletin 40 yıllık yaklaşımına da bir eleştiriydi. Çünkü devlet sütre gerisinde her şeyi konuşuyor, fakat kayda geçmediği için yarın öbür gün süreç tıkandığında elini yıkayıp kenara çekilebiliyor. Bunun önüne geçmenin tek yolu, sürecin şeffaf, kayıt altına alınmış tarafları ve müşahidi olan bir şekilde yürümesi. Bu aynı zamanda “hassasiyeti” olan kesimlerin “ülke bölünüyor mu, ülke parçalanıyor mu?” duygusunu da izole etmenin en etkili yol ve yöntemlerinden birisi diye düşünüyorum.

  • Görüşmeler kayıt altına alınmalı dediniz. Geçtiğimiz günlerde iktidarın İmralı ile görüştüğü ancak istediğini alamadığı yönünde haberler oldu. Bu süreçleri iyi bilen birisi olduğunuz için soruyorum; İmralı’da bu eksende görüşmeler gerçekleştirilmiş midir?

İmralı ile görüşmeler hiç bitmez. Yani bu devletin rutin işleri arasındadır. Kimi zaman yoğunlaşır, kimi zaman seyrekleşir ama hiç bitmez. Bunun böyle olduğunu bilecek kadar sürecin içinde yer aldık. Fakat Sayın Öcalan’ın defaatle belirttiği bir husus vardı, “eğer bir çerçeve dâhilinde benimle görüşülmüyorsa bunlar sohbetten öte şeyler değildir, bir bağlayıcılığı yoktur” şeklinde. Resmi ve gündemli bir görüşme değilse, bunların bağlayıcılığı yoktur şeklinde bir yaklaşımı vardı. O anlamda bu iddiaları ciddi ve önemli iddialar olarak görüyorum…

  • İbrahim Kalın öyle bir görüşme yok dedi.

HDP Eski eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Amed Dicle’yi eklediği Twit paylaşımında “Erdoğan İmralı’ya heyet gönderip ne istemiş olabilir sizce?” açıklamasını ve zamanlamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Selahattin Başkan sürecin en önemli aktörlerinden birisiydi. Sürecin içindeydi ve her şey hafızasında… Dışarıda olsaydı da muhtemelen benim şu sarf ettiğim bilgilerle konuşuyor olurdu. Bu değerlendirmeleri yapmak için birinden bilgi almaya gerek yok, devletin işleyiş sistemini bu anlamda gözlemlemiş olmak yeterli. Onun yaklaşımını da doğru buluyorum. Çok isabetli ve yerinde olarak görüyorum.

  • En son yapılan operasyonlarda birçok gazeteci, siyasetçi, avukat ve sanatçıların gözaltına alınıp tutuklanması var. Bu baskıların daha da artacağı ve yoğunlaşacağını düşünüyor musunuz?

Herkes Selahattin Başkan’ın ‘seni başkan yaptırmayacağız’ cümlesine takılıyor. Oysa onun hemen öncesindeki cümleye bakıldığında, ‘mademki masayı devirdin, mademki başkanlık sistemini hegemonik alan yaratmak için kullanıyorsun, biz de seni başkan yaptırmayacağız’ ifadesi görülür

Bu yeni değil, ne zaman BDP, HDP, Yeşil Sol, yani bu çizgi demokratik bir hamle içerisine girse, genişleme ve yükselme trendi yakalasa tanık da bol, sanık da bol! Kaderci değiliz ama bu bizim siyasi kaderimiz. Bir süre sonra kimse bunları yemiyor, bayatlamış bir yemek haline dönüyor! Bu eylemin yöneldiği kesimlere baktığınızda “neyi doğru” yaptığımızda da çok açık ortaya çıkıyor. Basına yöneliyorlar; halkın haber alma ve bilgilenme hakkını gasp etmek için. Bundan, bin bir güçlük ve tehditle görev yapan basındaki arkadaşlarımızın işlerini çok iyi yaptıkları ortaya çıkıyor. Sanatçılara yöneliyorlar, çünkü mücadeleyi ve haksızlıkları görünür kılmakta sanattan daha yetkin bir yol ve yöntem bulunamamıştır. O yüzden sanatçılara yöneliyorlar. Hukukçularımız ve avukatlara yöneliyorlar; gözaltı ve mahkeme koşullarında bu ihlalleri boşa çıkaran, görünür kılan en önemli yoldaşlarımız oldukları için. Bunlar bugünle sınırlı değil, her zaman böyle oldu ve eğer biz bunları bu sandığa gömemezsek gelecekte de de böyle olmaya devam edecek, daha da genişleyerek. O yüzden bu seçimler tarihsel önemde.

  • Yeşil Sol Parti’nin seçim bürolarının açılışı bir miting havasında geçiyor ancak genelde neden tam bir seçim havası hissedemiyoruz? İktidar kanadı da sessiz. Yeni operasyonlar olabilir mi?

Lider mitingleri partilerin il, ilçe örgütleri ve genel merkezlerinin çok abandığı etkinliklerdir. Lider mitinglerinin dışına çıkarırsanız seçim çalışması yapan iki tane kurum var Türkiye’de; birisi Yeşil Sol Parti, diğer Emniyet Teşkilatı! Onun dışında çalışan siyasi kurum yok. “Siyasi kurum” değerlendirmesini özellikle yapıyorum: Türk Emniyet Teşkilatı artık bir siyasal parti olarak bu seçimlerde rol ve işlev üstlenmiş durumda… Diğer taraftan sahadayız, görüyoruz, bizim büro açılışlarımız bir mitinge dönüşüyor. İrili ufaklı, çapı küçük ya da büyük hiç önemli değil ama hepsinde coşku son derece sahici ve yüksek. Ayırt edici olan budur. Böyle olunca da diğer kurum sinirleniyor, haliyle onlar da sahici tepkiler gösteriyorlar! Hele bakalım, orayı da demokratikleştireceğiz. (gülerek)

  • Özellikle batı kesimlerinde seçmenin “yeter ki bu iktidar gitsin” algısı var. Özellikle İstanbul 3. Bölgede CHP, TİP ve Yeşil Sol Parti’nin adayları bulunuyor. Burada Yeşil Sol Parti’nin önemi nedir?

Seçmenlerimiz, demokratik duyarlılığı olan bütün yurttaşlarımız, bu hükümetin gitmesini isteyen herkes kendi seçim bölgesi özelinde bir hesap uzmanı titizliğiyle değerlendirme yapmak zorunda.

  • Bu seferki hesap karışık mı?

Hesap karışık değil. İttifak dâhilinde hangisi kazanmaya yakınsa gücümüzü orada birleştirmek zorundayız.

  • Peki, buna nasıl karar verilecek?

Bunun elimizde şaşmaz bir ölçüsü var. Biz orada aday çıkarmışsak, bu hesabı önceden yapmışız demektir ve adayımız güçlüdür, kazanmaya yakındır, ya da kazanacaktır. Onun için bütün gücümüzü Yeşil Sol Parti’ye odaklamalıyız. Çünkü biz bu hesabı TİP’li yoldaşlarımızla seçim aday listelerinden sonraya bırakmadık. Onların bize bıraktığı alan, bizim onlara bıraktığımız alan kesinleşti ve bitti. Biz çok uzun tecrübeden; hem tarihsel, hem de yaşamsal bir tecrübeden geliyoruz. Biz Diyarbakır’da seçmeni altı milletvekili adayına sokak sokak paylaştırmış bir geleneğiz ve hiçbiri beş yüz oydan fazla ya da eksik alıp kaybetmedi. Böyle bir disiplinden ve tarihsel tecrübenden bahsediyoruz. Biz İstanbul’da, İstanbul’u üç bölgeye bölüp, üç bağımsız vekil çıkaran bir gelenekten geliyoruz. Üçüncü bölgede vaktinde Levent Tüzel vekilimiz onun yanına il başkanımızı Abdullah Avcı’yı koymayı düşünmüştük rahat rahat çıkıyordu. Fakat bir risk görünce adaylıktan feragat etti Abdullah Avcı. TİP’li yoldaşlarımızda bizim bu tecrübemize güvenmelidir. Biz bir yerde aday göstermişsek biz kazanacağımızdan eminizdir. Bu bir temenniden daha fazladır!

  • TİP sahada seçmenle temas ederken “ha Yeşil Sol’a vermişsiniz, ha TİP’e” diyor bu bir handikap değil mi?

Bu bir handikap ve bunu siyasi heyecana bağlamak da mümkün. Yer yer amacını aşan söylemlere de savrulma durumu olabiliyor ama buradan bir polemik havası çıkarmanın artık sadece zararı var. Biz Yeşil Sol Parti olarak bu kardeşlik dilini ve hukukunu asla bozmadan kendi gücümüze, kendi adaylarımıza, kendi örgütlülüğümüze yöneleceğiz. Tarihsel bir tecrübe dediğim budur. Bütün enerjimizi bir vekil daha fazla çıkarmaya sarf etmeliyiz.

#Sahada #iki #siyasi #kurum #var #birisi #Yeşil #Sol #Parti #diğeri #Emniyet #Teşkilatı

EN SON EKLENENLER