Yüksekdağ’dan Erdoğan’a: En kötüsü diktatör gibi ölmek

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi’nın “Kadınlar Yerel Yönetimleri Tartışıyor” başlıklı konferansına katılan Yüksekdağ, 103 DBP’li belediyede resmi olarak eş başkanlık temsiliyeti olduğunu hatırlatarak “Bunlar kadın özgülük mücadelesinin birikimidir” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Cumhurbaşkanı  Tayyip Erdoğan’ın “Bir gün ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Bir adam gibi ölmek var, bir de madam gibi ölmek var. Ölelim ama adam gibi ölelim” sözlerine tepki gösterdi. Yüksekdağ, “Kadınların ölümlerini bile ayırarak Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar, Türkiye’yi kadın mezarlığına dönüştürmüştür. Bu siyasi iktidarın abluka siyaseti sonucunda direnişçi kadınların cansız bedenleri soyulup teşhir edilmiştir. İnsanlar, adam olarak, erkek olarak ya da kadın olarak ölebilir. Biz ölümü sevmiyoruz. Bizler ölümü değil, yaşam seçiyoruz. En kötü ölüm bizim nezdimizde bir diktatör gibi ölmektir. Önemli olan insan ve onurunla yaşamak ve ne olursa olsun bir diktatör gibi bir zalim gibi ölmemektir” ifadelerini kullandı. Yüksekdağ, “Bizim siyasi eksenimiz barış ve yaşam. Onların ki savaş ve ölüm” sözlerini kaydetti.

 ‘Eşitlik tüm toplumun ihtiyacıdır’
 
Figen Yüksekdağ, “Eşitlik sadece kadın hareketinin bir istemi değildir. Eşitlik ve eş yaşam anlayışı tüm toplumsal yapının ihtiyacıdır ve demokratik siyasi seviyemizi güçlendirecek temel bir formdur. Yani halkların eşitliği, ezilen sınıfların eşitliğini esas alarak kadının eşitliği fikrinin, yeni toplum anlayışının fikridir. Bu 103 belediyede de yeni yaşam anlayışının, yeni yaşamın temelleri atıldı” ifadelerini kullandı.

‘Erkek egemen sistem meyve veren ağaçlarımızı taşladı’
 
“Kadının yerel yönetimler deneyimiyle yönetilen değil, yöneten pozisyona geldiğini” dile getiren Yüksekdağ, şunları dile getirdi:

“Bizler o nedenle siyasi temsiliyette kadının elde ettiği başarıyı demokrasi mücadelesinin başarısı olarak değerlendiriyoruz. Kadın özgürlük mücadelesi olmasaydı kadınlar bu kadar güçlü bir temsilliyette yer almayacaktı. Bunlar bizim mücadelemizin meyvesidir. Ancak, erkek egemen sistem meyve veren ağaçlarımızı taşladı. Belediyelerimize kayyum atanması da bu yaklaşımlardan biridir. Kayyum atanmasının iki temel amacı var. Halkın demokratik hakkına darbe ve aynı zamanda kadının siyasetteki iradesine bir darbe yapılmış oldu.

Kayyum atanan yerde ilk yaptıkları şey eş başkanlık sistemini berhava etmektir. İlk darbe vurukları yer eş başkanlık ve ikincisi de kadının yaşamına darbe vurulmuştur.
 

‘Kendi tarihimiz yazacağız’
 

“Bizler toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışıyla belediyecilik yapıyoruz. Cins eşitliğini sağlama görüş açısı var bizim belediyelerimizde. İşte buna darbe indirmeye çalışıyorlar. Kayyum atanan tüm yerler tıkanıyor. Bu bizlerin uzun yıllar boyunca elde ettiği kazanımların tırpanlanmasıdır, boğulmaya çalışılmasıdır. Kadına dönük darbe karşısında çok daha güçlü ve örgütlü durmanın zamanıdır. Dünün kadının tarihte adı hiç yazılmadı. Kadın, bugün eline kendi tarihini yazdı. Artık tarihte adı yazılmayan olmayacağız.

AKP-Saray iktidarı o karanlık sayfayı bir daha açamayacak. Çünkü bizim gibi mücadele eden kadınlar var. Artık, bizler kendi tarihimizi kendi kalemimizle yazacağız. Bugün bizim elimizdeki kalemi kırıp atmaya çalışıyorlar. Ama bilmiyorlar ki bizim kalemlerimiz sokaklarımızda, kalbimizde. Artık, Türkiye’de yepyeni özgür ve sınır tanımayan bir kadın hareketi var. Ve yerinde durmuyor bu hareket.”
 

‘Bizler her yerdeyiz’
 
“Bugün bizim belediye binalarımız gasp edenler, kadınlara sadece ‘madam gibi ölümü’ reva görenler bilsinler ki bu mevzileri siz bize lütfetmediniz, biz dişimizle tırnağımızla söke söke aldık ve asla size bırakmayız. Onlar, 24 belediyeye kayyum atadılar, çalışanları bir polis merkezine girer gibi giriyor. Ama hayat, bizim varlığımız belediye binalarının dışında akmaya devam ediyor. Sizler sadece belediye binalarında varsınız ama bizler her atölyede, her buluşmada her yerdeyiz ve olmaya da devam edeceğiz.
 

‘Onların ölümü bile ayrımcı’
 
Adam ya da madam gibi öleceğiz. Türkiye halklarına sundukları tek şey ölümdür. Onlar ölümde bile ayrımcı. Türkiye’deki siyasi iktidarın temsilcisi Saray’daki zata mahsustur. Bu cümle toplumlara karşı hakaret eden erkek egemenliğin tavan noktasıdır. Bizler de kolay vazgeçen bir güç değiliz. Bizler ölümlerden ölüm beğenmek istemiyoruz.

Bizim siyasi eksenimiz barış ve yaşam. Onların ki savaş ve ölüm. Bugün bu iki eksenin mücadelesi var. Bizler savaş ve ölüm siyaseti yapanların karşısında güçlü siyaset yapmalıyız. AKP-Saray iktidarı tüm Türkiye halklarına tükenmişlik sendromu yaşatmaya çalışıyor. İşte böyle bir kuşatmanın içinde direniş enerjisi kuşanan kadınların enerjisi buz kıran rolü oynar. Cesur kadınlar olduğu müddetçe toplumun bu cesaret damarını kırmayı başaramayacaklar. Baskıya, eşitsizliğe karşı mücadeleyi ilerletmeye çalışacağız.”
 
‘Önemli olan onurlu yaşamaktır’
 
“Kadınların ölümlerini bile ayırarak Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar, Türkiye’yi kadın mezarlığına dönüştürmüştür. Bu siyasi iktidarın abluka siyaseti sonucunda direnişçi kadınların cansız bedenleri soyulup teşhir edilmiştir. 2016’nın ilk aylarında 200’e yakın kadın erkekler tarafından katledildi. İktidar bu memlekette ölmüyormuş gibi kadınların ölümünü aşağıladı.

Bu ülkede her ay en az 30 kadın siyasi iktidar yüzünden öldürülüyor. İnsanlar, adam olarak da erkek olarak da kadın olarak da ölebilir. Biz ölümü sevmiyoruz. Bizler ölümü değil, yaşam seçiyoruz. Kadınlar da adil bir yaşamı seçti. En kötü ölüm bizim nezdimizde bir diktatör gibi ölmektir. Önemli olan insan ve onurunla yaşamak ve ne olursa olsun bir diktatör gibi bir zalim gibi ölmemektir.”

EN SON EKLENENLER