Başkanlık toplumsal barışa sürüklemiyor; En kötü sistem

‘Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse halk olarak özgür yaşamak ve haklarımızı korumak için tek ümidimiz, bundan böyle seçilecek tüm cumhurbaşkanlarının iyi insanlar olması. Ancak, tarih bize şunu göstermektedir ki kişilerin iyiliği üzerine kurgulanmış sistemler en kötü sonuçları veren sistemlerdir’

Günay Aksoy

AKP-Cemaat koalisyonu 2002’de geldiği iktidarı sağlamlaştırmak için liberal kesimlerle, işverenlerle ittfak yapmış, demokrasi, insan hakları, seçilmişlik ve Meclis vurgularını öne çıkarmıştı. Zamanla muhalif gördüğü kesimleri tasfiye eden, yargı kuruluşlarını, AYM’yi ele geçiren, Meclis’te MHP’yi yedekleyen AKP, tek adam iktidarının yollarının taşlarını döşemeye başladı. Emniyet, ordu ve yargıyı tamamen ele geçiren, kendine bağlı bir derin devlet kuran, örtülü ödenekle gizli operasyonlar yapan iktidar, parti liderliğinden düşmek üzere olan MHP Lideri Bahçeli’yi yargı marifetiyle kurtarıp birlikte başkanlık anayasası hazırladı. Anayasa halka sorulmadı, vekillerden dahi gizlendi. Rahat çıkarılması için HDP’li vekillerin dokunuzlamazlığı kaldırılıp 11 vekil cezaevine konuldu. Bu yapılırken, CHP Lideri Kılıçdaroğlu kullanıldı. Gazete ve televizyonlar kapatıldı. Grevler ve gösteriler yasaklandı. İnternette yorum yapanlar hapse tıkıldı. Böylece HDP ve CHP’nin muhalefetine rağmen Başkanlık rejimi getiren anayasa değişikliği Meclis’ten geçti. ‘Tek adam’ rejimi için ikinci tur oylamaların da kısa sürede sonuçlanması bekleniyor. Oylama süreçleri, açık oy kullanılmasıyla, kavgalarla ve saksıların havada uçuşmasıyla, ısırmalarla geçti. CHP eski milletvekilli Prof. Dr. Binnaz Toprak ile Anayasa değişikliğini ve Türkiye’yi bekleyen sorunları konuştuk. Umduğunu bulamayınca siyaseti bırakan Toprak, “Cumhurbaşkanı vesayati” dönemine işaret etti. HDP’lilerin tutukluğu bulunduğu bir Meclis’te Anayasa görüşmelerinin yapılmasını da CHP’nin hatalarından biri olarak gördüğünü ifade etti.

* Türk tipi başkanlık rejimi deniliyor. Türk tipi kavramı neden kullanılıyor?

Önerilen sisteme Türk tipi denmesinin nedeni, ne geçmişte ne de bugün bir örneğinin olmamasından. İsmi bile kendine özgü. Siyaset bilimi literatüründe cumhurbaşkanlığı sistemi diye bir sistem yok. Anladığımız kadarıyla halk başkanlık sistemine sıcak bakmadığı için, MHP’nin önerisiyle adı değiştirilip cumhurbaşkanlığı sistemi denmiş. Bu sistem ne parlamenter ne de başkanlık sistemi. Güçler ayrımının ve özellikle yargı bağımsızlığının olmadığı, Meclis’in işlevsiz kılındığı, hatta tarihsel olarak parlamentoların varlık nedeni olan devlet bütçesine karar verme yetkisinin elinden alındığı, aşırı yetkilerle donatılmış, hesap vermeyen, sorumsuz bir cumhurbaşkanına dayalı bir model. Bu modelden demokrasi çıkmaz. Hiçbir demokratik ülkede böyle bir sistem yok.

Cumhurbaşkanlığı vesayeti

* AKP ve MHP Anayasası eğer uygulanırsa sizce Türkiye’nin üzerinde bulunan ‘vesayet’ kalkar mı? Yoksa başka bir vesayet mi devreye girer?

Türkiye’de ordu, siyasetten tamamen tecrit edilmiştir. Bu AKP’nin başarı hanesine yazılmalı. Dolayısıyla ‘vesayet’ten kastedilen askerin siyaset üstündeki vesayeti ise bugün için böyle bir sorun yok. AKP’nin hala sorun devam ediyormuşcasına ‘vesayet’ söylemi olsa da halkı ikna etmek için dile getirilen bir siyasi strateji. Ancak, bu anayasa değişikliği gerçekleşirse, ‘cumhurbaşkanı vesayeti’ diyebileceğimiz bir sivil vesayetten bahsedebiliriz. Kişilerden bağımsız olarak, hiç kimseye böylesi yetkiler devredilmemeli. Türkiye demokrasisinin sonu olur bu. Demokrasi sadece seçim demek değildir. Seçim, demokrasinin asgari şartıdır. Günümüzde ise sadece bu asgari şartla yetinen ülkelere ‘illiberal demokrasiler’ deniyor. Diğer bir deyişle, bir kişi ya da bir partinin vesayeti altındaki kurumsallaşamamış demokrasiler.

Hak ihlalleri artacak

* Yeni teklifte yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kalkıyor. Yargının bağımsızlığını kaybetmesi Türkiye için ve insan hakları için ne anlama geliyor?

Getirilmek istenen modelde hakimlerin özlük işlerine karar veren HSYK ve Anayasa Mahkemesi (AYM) başta olmak üzere yüksek yargıdaki atamalar cumhurbaşkanı ve Meclis’ce belirlenecek. Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olması öngörüldüğünden kimin milletvekili olacağına karar verecek merci cumhurbaşkanı olacak. Cumhurbaşkanı seçimiyle milletvekili seçimlerinin aynı tarihte yapılması ise cumhurbaşkanının partisinin Meclis’e de hakim olacağı anlamına gelir. Sonuçta, yüksek yargıdaki atamaların tümü bir kişi tarafından yapılacak demektir bu. Böyle bir sistemde yargıçların bağımsız davranabilmeleri ve hukuk normlarına uygun karar verebilmeleri fevkalade güçleşecektir. Bu ise hak ihlallerinin artması demektir.

* Bağımsız olması gereken Cumhurbaşkanının bir siyasi partinin figürü olması halinde nasıl bir sorunla karşı karşıya geliriz?

Sorun, cumhurbaşkanının bir siyasi partiye mensup olması değil. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri başkanları partili başkanlardır. Ancak, parti başkanı değildirler. Diğer bir deyişle, Kongre veya Senato üyelerinin kim olacağına karar veremezler. Bize önerilen modelde ise cumhurbaşkanının parti başkanı da olması nedeniyle yasama tamamen yürütmenin vesayeti altına girecek. Karşılaşacağımız sorun aynı: Aşırı yetkilerle donatılmış, kimseye hesap vermek zorunda olmayan sorumsuz bir cumhurbaşkanının vesayeti altındaki yargıya, yasamanın da eklenmesi demektir. Diğer bir deyişle, işlevi olmayan, buna karşın milletvekili sayısı 600’e çıkarılmış bir Meclis’imiz olacak. Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse halk olarak özgür yaşamak ve haklarımızı korumak için tek ümidimiz, bundan böyle seçilecek tüm cumhurbaşkanlarının iyi insanlar olması. Ancak, tarih bize şunu göstermektedir ki kişilerin iyiliği üzerine kurgulanmış sistemler en kötü sonuçları veren sistemlerdir.

* Türkiye’de temelleri zayıflamış demokrasinin güçlendirilmesi için siz ne öneriyorsunuz?

İddia edilenin aksine, Türkiye’nin sorunlarının çözümü parlamenter sistemden vazgeçmekle hallolamaz. Siyaset biliminde yapılan araştırmalar, başkanlık sistemlerinin parlamenter sistemlere göre daha kırılgan ve özellikle ekonomik krizlere dayanıksız olduğunu, dünyadaki geçmiş ve günümüzdeki örneklere bakılarak başkanlıkla yönetilen demokrasilerin kısa sürede diktatörlüğe dönüştüğünü göstermekte. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri hariç, tüm ileri demokrasiler parlamenter sistemle yönetilmekte. Türkiye’nin iyi yönetilmesi için demokrasimizi güçlendirmemiz lazım. Şeffaf ve hesap verebilen yönetimlere ihtiyacımız var. Basın ve düşünce özgürlükleri başta olmak üzere temel hakların garanti altına alınıp güçlendirilmesi gerekmekte. Farklı kimlik gruplarının özgürce yaşayacağı bir toplumsal barış ortamı inşa etmeliyiz. Gelir dağılımını düzeltmek ve bölgeler arasındaki dengesizlikleri gidermek zorundayız. Güvenlik/özgürlük dengesini iyi kurmamız lazım. Bu liste uzatılabilir. Bunları yapabilmek için sistem değişikliğine değil, vizyona ihtiyacımız var. Dayatmaya değil, uzlaşmaya ihtiyacımız var. Bu açıdan baktığımızda parlamenter sistem toplumsal uzlaşıya en açık olan sistem. Başkanlık sistemi ise kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin de her şeyi kaybettiği bir ortam yaratıyor. Böyle bir ortam bizi toplumsal barışa değil, kargaşa ve kaosa sürükler.

7binnaz-toprak

Bahçeli MHP’nin sonunu getiriyor

* MHP tabanının başkanlığa karşı çıktıkları ve MHP’nin bu süreçte ciddi oy kaybettiği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu açıdan bakıldığında, MHP’nin sistem değişikliğine öncülük etmesini anlamak mümkün değil. Başkanlık sistemleri iki parti üzerine kuruludur: İktidar ve ana muhalefet. Üçüncü, dördüncü partilerin iktidara gelme ya da iktidarı paylaşma şansları yoktur. Sayın Bahçeli’nin bu hamlesi MHP’nin sonu demektir. Kamuoyu yoklamaları MHP seçmeninin bu gerçeği gördüğünü ve rejim değişikliğine taraftar olmadığını göstermekte. Israr edildiği bir dahaki seçimlerde, ‘Evet’in MHP’nin çok ciddi oy kaybına uğratacağını düşünüyorum. Bu rejim değişikliği, tabii, HDP açısından da aynı sonuca varır. Her iki partinin arkasındaki kitleyi düşündüğümüzde, bu demektir ki bu iki akımın gelecek tahayyülleri siyasi arenanın dışına itilecektir. Tam da bu nedenle siyaset bilimciler, bölünmüş toplumlar için başkanlık sistemini önermemekte, sistemin tıkanacağını, bu tıkanıklığı giderebilmenin ancak demokrasiden vazgeçerek mümkün olabileceğini öngörmekte.

* HDP ve CHP’nin Anayasa değişikliğine karşı ve ‘hayır’ diyorlar ortak bir cephede buluşamazlar mı?

TBMM’de bu hafta başlayan ikinci oylama sürecinde eğer anayasa değişikliği 330 oyla kabul edilirse ki, öyle gözüküyor, hak ve özgürlüklerden ve kurumsallaşmış demokrasiden yana olan tüm partilerin, sivil toplum örgütlerinin, sendikaların, odaların, meslek kuruluşlarının, platformların birleşip değişikliğin referandumdan geçmemesi için çaba harcamaları gerekiyor. Tabii ki bu sürece CHP ve HDP de dahil olmalı. Bu doğrultuda atılan önemli adımlar var. Umalım ki, sonuçta sağduyu hakim olsun, bu değişiklik referandumda reddedilsin ve başkanlık sistemi tartışması bir daha gündeme gelmemek üzere tarihe gömülsün.

HDP’lilerin tutuklanmasında CHP’nin de hatası var

* HDP eşbaşkanları dahil 11 vekilin tutuklu bulunması bir Anayasa ihlali ise, Anayasa değişikliği görüşülürken Meclis’te olmamaları da bir hukuksuzluk değil midir?

Anayasa değişikliği görüşmelerinin yapıldığı şu sırada HDP eşbaşkanı dahil milletvekillerinden bir kısmının tutuklu olmaları gerçek demokrasilerde görülmesi mümkün olmayan bir uygulama. Ben bunun demokratik bir ülkede örneğini bilmiyorum. Bu bağlamda, dokunulmazlıkların kaldırılmasında olumlu oy kullanmış olan CHP’nin hatasını da dile getirmek zorundayım.

Prof. Dr. Binnaz Toprak kimdir?

1942 yılında doğan Prof. Dr. Binnaz Toprak, 1976 yılından 2008 yılı eylül ayına kadar Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. ABD’deki New York City Üniversitesi’nde “Türkiye’de İslam ve Siyasi Gelişmeler” konulu doktora yapan Toprak, Koç Üniversitesi ve Minnesota Üniversitesi’nde de ders verdi. 1976-2008 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Eylül 2008 tarihinden bu yana Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi ve Bölüm Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. CHP Parti Meclisi üyesi olan Toprak iyi derecede İngilizce ve Fransızca bilmektedir. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Türkiye genel seçimlerinde CHP İstanbul Milletvekili seçildi.

özgürlükçu demokrasi

EN SON EKLENENLER