‘Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi’ni Sırrı Süreyya Önder buldu

Selahattin Demirtaş’ın basın danışmanı Zınar Karavil’le, yazdığı ‘Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi’ kitabını konuştuk. Karavil, “Halk Demirtaş’a sahip çıktı” dedi.

Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın basın danışmanı Zınar Karavil tarafından kaleme alınan ‘Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi’, 21 Mayıs’ta Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı.

Önsözünü eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, sonsözünü ise Selahattin Demirtaş’ın yazdığı kitapta 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nden başlayarak günümüze kadar geçen kadar 7 yıllık süreç, birinci dereceden tanıkların ifadeleriyle okura sunuluyor.

Selahattin Demirtaş’ın, eşi Başak Demirtaş’ın, kardeşleri Aygül ve Süleyman Demirtaş’ın, hücre arkadaşı Abdullah Zeydan’ın, birlikte yargılandığı Sırrı Süreyya Önder’in, danışmanlarından Ferhat Kabaiş’in ve hem Türkiye’de hem de AİHM’de Demirtaş’ı savunan avukatların anılarının ve yorumlarının yer aldığı kitapta daha önce kamuoyuna yansımamış birçok detay yer alıyor.

Kitabın yazarı Zınar Karavil’le Demirtaş’la olan ilişkisini, kitabın yazım sürecini, cezaevi koşullarını ve kitaptan anekdotları konuştuk.

Kitabın sonsözünde Selahattin Demirtaş sizden “yoldaşım” diye bahsediyor. Demirtaş ile yoldaşlığınız nasıl başladı?

İkimiz de Diyarbakır’da büyüdük, aynı politik iklimden etkilendik. Bizim kuşaktaki milyonlarca kişi gibi aynı siyasi çizgideydik. Dolayısıyla henüz tanışmadan yoldaştık zaten. Yüz yüze tanışıklığımız ise 2010’lu yılların başında oldu. Önce BDP’de, sonra HDP’de görev aldım, ağırlıklı olarak kendisinin basın işleriyle ilgilendim. Cezaevine girdikten sonra da bağımız kopmadı tabii.

‘DEMİRTAŞ HAKKINDA KİTAP OLMAMASI BÜYÜK EKSİKLİK’

Bu kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

 Zınar Karavil

Zorunluluktan çıktı diyebilirim. 2018 seçimlerine giderken çok değerli bir arkadaşım, 7 Haziran 2015 seçimleri dönemini yazmak gerektiğini söylemişti. Oradan, bir kitap yazma gereği aklımda yer etmişti zaten.

Ama bu kitabın yazılmasını sağlayan asıl şey, Demirtaş gibi önemli bir politik figür hakkında hiç kitap yazılmamış olmasıydı. Bu çok ilginç bir durum. Hatırlıyorum, ben küçükken evimizde Avrupa’daki ünlü siyasetçiler hakkında yazılmış kitaplar vardı. Özellikle araştırmadım ama mesela yakın zamanda emekliye ayrılan Angela Merkel hakkında pek çok kitap vardır. Fakat Demirtaş hakkında yok. Bu çok büyük eksiklik. Bir de şu var; Demirtaş cezaevinde. Yani pek çok arka plan var.

Fikrin temelini, Demirtaş hakkında bir kitap yazılması gerekliliği oluşturdu yani. Bu gereklilik çok önemli çünkü Demirtaş’ın hikâyesi cezaevine girdikten sonra bitmedi, yeni bir boyuta evrildi sadece. Cezaevinde yaşadığı çok şey var, Demirtaş’ın dışarıya etkisi var, dışarıda Demirtaş ekseninde gelişen olaylar var. Tüm bunların kayıt altına alınması bir tür görev, bir çeşit zorunluluktu diyebilirim.

‘ZEYDAN’IN TASVİRLERİ KİTABI ÇOK SAHİCİ BİR HALE GETİRDİ’

Yazım süreci nasıl geçti, nelere dikkat ettiniz?

Öncelikle bir metodoloji saptadım. Neyi nasıl yapacağımı, nasıl bir standartta yazacağımı belirledim. Bir tür yönerge oluşturdum yani. Daha sonra bu yönergeye göre çalıştım.

Demirtaş ile Zeydan’dan bilgi almak için, önce hiç soru sormadan, anekdotlar göndermelerini rica ettim. Kitabın yapısını anlatmıştım çünkü kendilerine. Gelen aktarımları data havuzuma aldım ve kitabın akışında ilgili yerlere işledim.

Hem cezaevindeyken hem de çıktıktan sonra kendisine de söyledim, değerli Abdullah Zeydan çok iyi bir gözlemci. Anlattıkları, tasvirleri kitabın ilgili bölümlerini çok sahici bir hale getirdi. Çok düzgün, çok net, çok akıcı anlattı. Sanıyorum çok da roman okumuş zamanında. Ve tabii içeride. Anlattığı herhangi bir şeyle ilgili ona herhangi bir şey sormama gerek bırakmadı; o derece yani. Kendisine bir kez de buradan teşekkür ediyorum. Sağ olsun, var olsun.

Onların kendi aktarımları geldikten sonra, avukatlar aracılığıyla Demirtaş ile Zeydan’a sorular ilettim ve gelen yanıtları da aynı şekilde data havuzuma aldım. Burada değerli avukat arkadaşlara da teşekkür etmek istiyorum. Çok zor bir çalışma yürüttüler. Demirtaş ile Zeydan söyledi, onlar yazdılar ve bana ilettiler. Yazması saatlerce süren, sayfalarca tutan konuşmaları, çok temiz el yazılarıyla gönderdiler bana. Avukat arkadaşlara tekrar ve çok teşekkür ediyorum.

Bu yönüyle, yazar olarak benim adım geçiyor ama aslında çok kolektif bir çalışmanın ürünü bu kitap. Kitabın ruhunu, özünü halkımız yazdı, mücadelemiz yazdı ve siyasetçilerimiz uyguladı, ben de Demirtaş özelinde kayda aldım diyebilirim.

Zorlandığınız noktalar oldu mu?

Demirtaş’ın cezaevinde olması, onunla yüz yüze görüşememem her anlamda zorlayıcıydı tabii. Bu, hata yapma olasılığına da yol açıyordu. Böyle bir kitap yazıyorsanız hata yapma lüksünüz olamaz. Dolayısıyla beni en çok zorlayan şey hata yapma endişesiydi. Neyse ki endişem boşa çıktı.

‘KİTABIN ADINI SIRRI SÜREYYA ÖNDER KOYDU’

Kitabın adı nereden geliyor?

Kitabı bitirdiğimde adı henüz belli değildi. Yazarken aklıma çeşitli şeyler geliyordu; şu olabilir, bu olabilir diyordum ama hiçbiri için de gönül rahatlığıyla tamam, buldum diyemiyordum. Yayınevine göndermeden önce okumaları için kitabı kendilerine ilettiğim değerli dostlardan çok sayıda isim önerisi geldi. Özellikle soruyordum, kitabın adı ne olabilir diye.

En sonunda Sırrı Süreyya Önder koydu adını. Bana dedi ki, “Zınar, Selahattin Başkan’ın Anayasa Mahkemesi’ne yazdığı dilekçe çok sağlam. Bak, orada diyor ki, ‘Benim plastik beyaz bir sandalyeden başka makamım yok.’ Ben de cezaevinde kaldığım için bilirim, o beyaz sandalye çok kıymetlidir. Gel, kitabın adını ‘Demirtaş’ın Beyaz Sandalyesi’ koy.” Hakikaten iyi fikirdi. Yayınevine danıştım, onlar da beğendiler.

Kitabın kapağıyla ilgili de bir şey söylemek istiyorum. Kitabın adı belli olduğunda kapağı da belli olmuştu aslında; beyaz sandalyedeki Demirtaş. İllüstrasyon, çizim gibi şeyler de düşündük ama kapakta bu ikonik fotoğrafın yer almasına karar verdik sonra. Bence bu dönemin simge fotoğrafı bu olsa gerek.

‘BEYAZ SANDALYE, DEMİRTAŞ İÇİN SİYASET YAPMA YERİ’

Peki “beyaz sandalye”, Demirtaş için ne anlama geliyor?

Bir siyaset yapma, çözüm üretme yeri diyebilirim. Demirtaş’ın siyaset yapmak ve ülkenin, toplumun sorunlarına çözüm üretebilmesi için herhangi bir makam koltuğuna ihtiyacı yok. Donanımı ve halkın desteği yeterli. Her ikisi de zaten vardı, cezaevine girdikten sonra daha da arttı. Özellikle halkın desteği. Halk Demirtaş’a sahip çıktı, onu korudu, beyaz sandalyesinin devrilmesini engelledi. Bu sayede Demirtaş, cezaevindeki o beyaz sandalyede oturarak da siyaset yapabildi.

Gelelim içeriğe. Kitap ne anlatıyor?

İlk bölümlerde, kronolojik bir akışla HDP’lilere yönelik operasyonun yapıldığı 4 Kasım 2016’ya kadar olan gelişmeler, operasyonun arka planı anlatılıyor. Daha sonra 4 Kasım 2016 gecesine, Demirtaşların evine gidiyoruz ve o gece yaşananları anlatıyor kitap.

Bu arada, çok ilginç bir şeyi de belirtmeden geçmeyeyim, evinin basıldığı gece olanlar, Demirtaş’a hiç sorulmamış şimdiye kadar. O gece yaşananları Başak Demirtaş birkaç kez anlattı ama Demirtaş’ın direkt anlatımı ilk kez bu kitapta.

Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’ne götürülüş hikayesini de anlatan kitap daha sonra Demirtaş’ın cezaevinde yaşadıklarını ve Demirtaş ekseninde dışarıda yaşananları anlatıyor.

Kitabın yüzde 90’lık bölümünü, Demirtaş’ın cezaevine girdiği 4 Kasım 2016’dan günümüze kadar yaşananlar oluşturuyor. Cezaevinde günleri nasıl geçiyor? Cezaevi görevlileriyle ilişkisi nasıl? Bayıldığı gece neler oldu? Ailesinin geçirdiği trafik kazasını duyduğunda ilk tepkisi ne oldu? Hangi haberi duyduğunda çok üzüldü? Kelepçe takılmak istenmesine nasıl karşı koydu? Ne zaman çıkacağını düşünüyor?

Demirtaş’ın cezaevi dönemi hakkında merak edilen tüm soruların yanıtları kitapta var diyebilirim yani.

‘DEMİRTAŞ KİTABI ÇOK BEĞENMİŞ’

Demirtaş okudu mu kitabı?

Evet evet, son halini okudu. Çok beğenmiş. Çok akıcı bulmuş. Baskıdan önce, olabildiğince çok sayıda kişiye göndermeye çalıştım, farklı bakış açıları edinebilmek için. Sağ olsunlar, her biri pek çok şey iletti bana. Şunu ekleyebilirsin, şunu çıkarabilirsin dediler. Kitap epey bir gelişti, onlar sayesinde. Hatta bir seferde bitirdiğini söyleyenler oldu.

Bu arada, şimdi düşününce fark ediyorum, Demirtaş hiç kritik etmedi, şöyle olsun böyle olsun demedi. Beni eleştirmek mi istemiyor, anlayamadım ki. (Gülüyor.) Sadece çok beğendiğini, beni tebrik ettiğini söylemişti.

‘YÜKSEKDAĞ’IN PARASININ YARISINI DEMİRTAŞ İLE PAYLAŞMASI ÇOK ETKİLEYİCİYDİ’

Kitaptaki anekdotlardan bahseder misiniz? 

O kadar çok anekdot var ki. Hani, kitabı övmek gibi olacak ama hiç duyulmamış, hiç bilinmeyen pek çok bilgi var, hangi birini söylesem diğerine haksızlık olur. Bir kısmı basına yansıdı ama yansımayan da çok şey var. Bu soruyu belki de okurlara sormak gerek.

Gerçi ben de kitabın bir okuru sayılırım, uçakla cezaevine götürülmek üzere yan yana geldiklerinde, değerli eş başkanımız Figen Yüksekdağ’ın, çantasındaki bütün parası olan 400 lirayı çıkarıp yarısını Demirtaş ile paylaşması çok etkileyiciydi, benim açımdan. Bir de en son bölümde yer verdiğim, çeşitli işlemler için Demirtaş’ı gören pek çok kamu görevlisinin ağlaması…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aşaması da epey ilgi çekici. Süleyman Demirtaş da abisi gibi zeki ve esprili biri, duruşma gününü çok güzel anlatıyor. O bölüm, gülümsetmenin yanı sıra hukuk özlemimizi de depreştiriyor. Etkileyici bir bölüm orası. Kardeşi Aygül Demirtaş, bir bahar günü, bir gül yaprağı vermek istiyor abisine ama… Gerçekten de ipucu olmasın, çok etkilendim ben o bölümden.

Tabii, anekdotlar elbette çok önemli, çok değerli. Bununla birlikte, kitabın bütünü daha önemli. Kitabın bütünü, Demirtaş’ın nasıl bir cezaevi süreci geçirdiğini anlatıyor. Demirtaş ekseninde yaşanan olayları anlatıyor. Bence bu yönüyle ele almak daha doğru olur.

‘BİR VİDEO BELGESEL YAPILABİLİR’

Kitapta aktarılan anılar aynı zamanda belge niteliğinde. Tutuklamaya giden süreç, Demirtaş’ın cezaevinde yaşadıkları, duruşmalara ve siyasetteki gelişmelere yönelik yorumları ciddi bir kaynak sunuyor. Kitapta anlatılanların bir belgesele ya da filme dönüşmesi gibi bir düşünce var mı?

Basılmadan önce okuyan bir arkadaşım, “Sanki bir belgeselin ses çözümü yapılmış da yazılmış” demişti. Dolayısıyla evet, bir video belgesel yapılabilir belki ileride. Zaten Demirtaş hakkında video belgesel olmaması da büyük bir eksiklik. Bakalım, bu eksiklik ne zaman ve nasıl giderilecek.

Önümüzdeki süreci de aynı şekilde derlemeyi düşünüyor musunuz, kitabın devamı gelecek mi?

Önümüzdeki değil ama gerimizdeki bir süreci yazabilirim. En başta sözünü ettiğim arkadaşımın önerdiği, 7 Haziran 2015 dönemini kitaplaştırmak olabilir belki. Öncesiyle, sonrasıyla. O dönemin yetkili siyasetçileri de zaman zaman, “O günleri bir anlatırsam” diyor, biliyorsunuz. Belki 7 Haziran-1 Kasım arasında, gerçekte neler olduğunu yazarım, bilemiyorum.

Önümüzdeki süreci halkımızın mücadelesi yazacak zaten. Kutlamalar yapacağız daha. Kitabı da yazılır sonra, acelesi yok.

Son olarak iletmek istediğiniz bir şey var mı?

Okurlara çok teşekkür ediyorum. Kitap epey ilgi gördü, sağ olsunlar. İkinci baskı yapılıyor. Bu zamanda bu ilgi çok iyi. Bütçesi kısıtlı biri olarak kitap almanın giderek zorlaştığını çok iyi biliyorum. Dolayısıyla ekonomik koşulların son derece ağır olduğu şu günlerde, bütçe ayırıp kitabı alan herkese çok teşekkür ediyorum, sağ olsunlar. Bir de okuduktan sonra yakınlarına, arkadaşlarına vermelerini rica ediyorum kitabı.

Son olarak da Ankara’daki okurları, 28 Mayıs Cumartesi günü saat 14.00’te Mülkiyeliler’de yapılacak imza etkinliğine davet ediyorum. Sırrı Süreyya Önder de gelecek, herkes birbirini görecek yani. (Gülüyor.) Demirtaş’ı ve cezaevlerindeki tüm siyasetçilerimizi de en kısa zamanda dışarıda görebilmek dileğiyle çok teşekkür ediyorum.

EN SON EKLENENLER