Keskin: Çaresiz değiliz

Totaliter devlete ve hak arama bilincinin çok gelişmediği topluma işaret eden İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, eğitim sistemiyle yalan bir resmi tarihin pompalandığını; farklılıkları düşman sayan, kimliklere saygısız bir insan tipi yetiştirildiğini söyledi. Devletin bunda da kısmen başarılı olduğunu dile getiren Keskin, bunun karşısında direniş geleneğinin de sürdüğünü belirterek, umudunu koruduğunu kaydetti.

İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 2019 yılında yaşanan hak ihlallerini ANF’ye değerlendirdi. Keskin, yaşanan önemli temel hak ihlallerini, şiddetin devlet eliyle meşrulaştırılması ve ifade özgürlüğünün engellenmesi olarak sıraladı. Özellikle ifade özgürlüğünün öneminin altını çizen Keskin, “Diğer hak ihlallerinden söz edebilmemiz için her şeyden önce kendimizi ifade etmemiz gerekiyor. Oysa bizim kendimizi ifade etmemiz yasak. Devlete ve politikalarına muhalifsek kendimizi ifade etme şansımız yok” dedi.

1990’LARDAN DAHA KÖTÜ

Devletin fiziki saldırılarla insanları öldürdüğü, gözaltında kaybettiği 1990’lı yıllardan çok daha kötü durumda olunduğuna dikkat çeken Keskin, ifade özgürlüğünün bu kadar baskı altına alındığı ve bu özgürlüğü kullanmak isteyenlerin bu denli kolay tutuklandığı başka bir döneme şahit olmadığını söyledi. “Savaşa hayır”, “Barış istiyorum”, “Ekonomik kriz” demenin bile yasak olduğunu anımsatan Keskin, muhalif olma hakkının resmen gasp edildiğini vurguladı.

ŞİDDETİN DEVLETÇE MEŞRULAŞTIRILMASI

Polis veya jandarma istihbaratın kullandığı kimi sosyal medya hesaplarından yayınlanan şiddet görüntülerini örnek gösteren Keskin, 1990’lı yıllarda işlediği suçları inkar eden devletin, bugün rahatça bu şiddeti kabul edip orta yerde sergilediğini belirtti. Devlet eliyle meşrulaştırılan bu şiddetin, ilk önce kadınları ve çocukları vurduğuna işaret eden Keskin, kadın cinayetlerindeki artışın şiddetin meşrulaştırılmasından ayrı tutulamayacağını kaydetti. Şiddetin dizilerden kadın programlarına, futbol maçlarına kadar her yere yayıldığını hatırlatan Keskin, popüler kültür aracılığıyla toplumun adeta şiddete alıştırıldığını ifade etti. Keskin, devlet şiddeti meşrulaştırdıkça, kabul edilebilir bir şey olarak sundukça bu kısır döngüden çıkılamayacağını vurguladı.

KİMSE GÜVENCEDE DEĞİL

Hukukun bu kadar tek tipleştirildiği başka bir süreç yaşanmadığını belirten Keskin, tek merkezde toplanmış bir yargı yapısının mevcut olduğunu söyledi. Savcı ve hakimlerin karar vermeye korktuğuna dikkat çeken Keskin, hakim ve savcıların korktuğu bir yerde hiç kimsenin güvencede olmayacağının altını çizdi. Hakim ve savcıların görevlerini iktidar korkusu altında icra etmesinin ülkenin bulunduğu genel durumu özetlediğini dile getiren Keskin, şunları ifade etti: “Ben yaklaşık 30 yıldır insan hakları savunucusu olarak mücadele içindeyim; kendimi hiç bu kadar kıstırılmış ve öngörüsüz bırakılmış hissettiğim başka bir süreç hatırlamıyorum. Dışarısı da içerisi de cezaevi. İçerdeki cezaevinden dışardaki cezaevine girip duruyoruz. Herkes kendine otokontrol uyguluyor. Muhalefet dahi kendine otokontrol uyguluyor.”

DEVLETİN KÜRT SİYASETİ KORKUSU

Bu hak ihlallerinin siyasetteki yansımalarını da yorumlayan Keskin, şu anda devleti yönetenlerin en çok korktuğu hususun Kürt sivil siyasetinin gelişmesi olduğunu vurguladı. HDP’ye yönelik baskıları bu şekilde değerlendirdiğini belirten Keskin, “Tabii ki Suriye’deki gelişmelerin de büyük etkisi var içerideki Kürtlere yönelik baskıda ama Kürt sivil siyasetinin diğer çevreleri etkileyecek büyük bir gücü var. Bundan korktukları için Selahattin Demirtaş ve diğer HDP’li siyasetçiler cezaevinde” dedi.

Keskin, bugün cezaevinde bulunan HDP’li siyasetçilerin çoğunun İnsan Hakları Derneği’nin üye ve yöneticileri olduğunu hatırlattı. Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinde maruz kaldığı saldırıyı ve saygısızlığı örnek gösteren Keskin, ancak bir düşmanın böyle davranabileceğini söyledi. O gün cenazeye saldıranların iktidara yakın oldukları için cezalandırılmadığını belirten Keskin, “İktidarı destekliyorsanız ifade özgürlüğünüz var. Hatta Sedat Peker gibi, insanları kanlarını içmekle de tehdit edebilirsiniz. Düşünün bunlar hiçbir şekilde yargılanmazken, şiddete karşı olan biz insan hakları savunucuları hakkında onlarca, yüzlerce dava açılabiliyor; çoğumuz cezaevine konuluyoruz, tehditlerle yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

ŞARK ISLAHAT’IN DEVAMI KAYYUM

HDP’li belediyelerin gasp edilip devlet memurlarının kayyum olarak atanmasına dikkat çeken Keskin, Cumhuriyet’ten bu yana Kürtlere yönelik farklı bir hukuk uygulandığını hatırlattı. Bugün yaşanan kayyum atamalarının, Cumhuriyet’in kuruluşundaki devlet aklının hiç değişmediğinin göstergesi olduğunu kaydeden Keskin, Şark Islahat Planı neyse bugün kayyum atamalarının da aynı anlama geldiğini vurguladı. Kürtleri bir şekilde dizayn etmek istediklerine işaret eden Keskin, “Bu sömürgeci bir mantıktır. Çünkü kayyum atamaları ancak sömürgeci bir hukuk anlayışında olabilir. Bugün bu uygulanıyor. Bu aynı zamanda coğrafyanın yüzde 13’ünün devlet tarafından yok sayıldığı anlamına geliyor. Atanan her kayyum bizim seçme hakkımıza vurulan bir darbedir” dedi.

ANA MUHALEFET YOK

Bu hukuksuzluğa karşı yeterli ses çıkartılmamasının nedenini de irdeleyen Keskin, Kemalistler ve İslamcılar olarak ülkeyi yöneten iki anlayış bulunduğunu, bunların da tek kavgasının kim yönetecek noktasında odaklandığını söyledi. CHP ve AKP’nin resmi ideoloji ve kırmızı çizgiler konusunda aynı olduğunu belirten Keskin, şöyle devam etti: “Bunların birbirinden hiçbir farkı yoktur. Ermeni Soykırımı, Kürt meselesi, Kıbrıs meselesi gündeme geldiğinde hemen kardeş olurlar ama devleti yönetme konusuna gelindiğinde düşman kardeşe dönüşürler. O nedenle de ana muhalefet diye bir şey yok. Sorun da zaten burada. Bu ülkede gerçek muhalefet yüzde 15’tir, onun dışında muhalefet yok. Bugün HDP’liler cezaevindeyse ve yerlerine kayyum atanıyorsa CHP’nin payını görmezden gelemeyiz. Her şey güzel olmuyor, dedikleri gibi.”

TECRİTLE ÇATIŞMA KÖRÜKLENİYOR

Keskin, 2019’un önemli başlıklarından biri olan İmralı tecridini de değerlendirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ilk avukatlarından biri olan Keskin, İmralı’da Öcalan’a yönelik tecridin ilk günden beri devam ettiğini vurguladı. Bu anlamda İmralı’da ayrı bir hukuk sisteminin uygulandığına işaret eden Keskin, “İmralı’da Türkiye’nin iç hukuku uygulanmıyor; farklı ve hiç kimsenin bilmediği bir sistem bu. En başından beri böyleydi. Ama Kürt sorunundaki şiddet politikalarının artışıyla birlikte, İmralı’daki tecrit de derinleşti” dedi. İHD olarak, Türkiye’nin hem kendi iç hukukuna hem de altına imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı olan bu hukuksuzluğu defalarca dile getirdiklerini anımsatan Keskin, bu tecridin sadece Öcalan’a yönelik olmadığını, aynı zamanda coğrafyada yaşayan insanlar arasında da gerginlik yarattığını belirtti. İmralı tecridinin Kürtlerin siyasetini etkilediğini, moralini bozduğunu, kalbini kırdığını kaydeden Keskin, bu yaklaşımın aynı zamanda çatışmayı da körüklediğini vurguladı. Keskin, politik bir lidere karşı bu kadar ağır bir tecridin başka bir yerde uygulandığını duymadığını söyledi. İmralı tecridinin, Kürt meselesinde uygulanan Mehmet Ağar ve Tansu Çiller dönemindeki kirli savaş mantığının geri dönüşü olduğuna dikkat çeken Keskin, o mantığın hâlâ iş başında olduğunu ifade etti.

BEYAZ TOROSÇULAR AKP’NİN YANINDA

Bugün yaşananları salt AKP karşıtlığı üzerinden tanımlamanın, devleti devre dışı bırakmak anlamına geleceğine işaret eden Keskin, AKP’nin derin devletle anlaşmasıyla bu raddeye gelindiğini dile getirdi. Mehmet Ağar’ın ‘beyaz Toros’lar döneminin şeflerinden biri olduğunu hatırlatan Keskin, bugün ise Mehmet Ağar, Tansu Çiller başta olmak üzere o ‘beyaz Toros’ların bütün uygulayıcılarının AKP’nin yanında olduğunu vurguladı. AKP’nin önce derin devletle kavga eder gibi gözüktüğünü ama sonunda onunla uzlaştığını belirten Keskin, bu derin yapı ve resmi ideoloji gerçek anlamda sorgulanmadığı sürece hiç kimsenin devletin sahibi olamayacağını söyledi.

CESUR DAVRANMAK ZORUNDAYIZ

Totaliter bir devlet tarafından yönetilen ve ne yazık ki hak arama bilincinin çok gelişmediği bir topluma işaret eden Keskin, eğitim sistemiyle yalan bir resmi tarihin pompalandığını, farklılıkları düşman sayan, kimliklere saygısız bir insan tipi yetiştirildiğini söyledi. Devletin bunda da kısmen başarılı olduğunu dile getiren Keskin, bunun karşısında direniş geleneğinin de sürdüğünü hatırlattı. Bugün gelinen noktada herkesin ifade özgürlüğü üzerindeki baskıdan şikayetçi olduğunu vurgulayan Keskin, şunları ekledi: “Giderek artan baskılara karşın iyi gelişmeler de var. Ben hiçbir zaman umutsuz olma taraftarı değilim. Çaresiz değiliz, cesur davranmak zorundayız. Haklarımızı bilmeliyiz ve onları sonuna kadar kullanmalıyız. Bunu sürekli dile getiriyorum ve tekrar söyleyeceğim; dünyayı direnenler değiştirecek.”

ANF

EN SON EKLENENLER