‘Yavuz’un garazı’ Diyanet eliyle Dersim’e deli gömleği olarak giydirilmek isteniyor’

DAD Gençlik Meclisi Üyesi Asil Benler, Osmanlı’dan Cumhuriyete kadar, egemenlerin Dersim’e yönelik asimilasyon politikalarının ve zihinsel hegemonyalarının Diyanet ve farklı kurumsallaşmalar ile Dersimlilere yeniden ‘deli gömleği’ olarak giydirilmeye çalışıldığını kaydetti. Benler, “Tarihten bu yana bahsettiğimiz zihinsel hegemonyacılık kendini farklı tonlarda, farklı referanslarla, fakat aynı zihniyet ve hedeflerle Dersim’i ‘çıban’ olarak görmeye devam etmektedir” dedi.

Dersim’e yönelik asimilasyon politikaları her geçen gün artarak devam ediyor. Dersim’in kültürüne, doğasına, diline yönelik asimilasyon ve yok sayma politikalarının bir yenisine Munzur Üniversitesi’nde Tunceli Müftülüğ’nce açılan ‘Hz. Ali Diyanet Gençlik Merkezi’ eklendi.

Osmanlı’nın Aleviler üzerindeki fiziki ve kültürel soykırım politikalarını Cumhuriyet dönemine devrettiğini söyleyen DAD Gençlik Meclisi Üyesi Asil Benler, Dersim Soykırımı dönemindeki devlet raporlarında ,’Yavuzun garazı’ olarak nitelendirilen bu politikaların benzer öncelikler olan Türk-İslam sentezi ile şekillenen ulus-devletin kimliksel ve yönetimsel özellikleriyle Dersim’e ‘deli gömleği’ olarak giydirilmeye çalışıldığını belirtti.

Benler, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Dersim özelinde Kenan Güven pratiği ile açığa çıkan her köye bir cami, kuran kursları, yatılı imam hatipler gibi uygulamalar ile Dersimli gençlerin çekilmek istendiği asimilasyon ağını hatırlattı. Bu süreçten sonra gelişen Gülen cemaati ve iktidar ortaklarının Dersim’deki sembolleri ve değerleri kullanarak bu asimilasyon ağını çok daha kapsamlı bir şekilde genişletmek istediğine dikkat çeken Benler, bu zihinsel hegomanyanın Dersim’i halen ‘çıban başı’ olarak görmeye devam ettiğini sözlerine ekledi.

Asimilasyon politikalarının güncelde ayyuka çıkan hali olan Hz. Ali Diyanet Gençlik Merkezi’nin açılışının ve Aysel Doğan’ın cenazesinin Dersim’e gelişinin birkaç gün aralıklarla aynı döneme denk gelmesinin çok şey ifade ettiğine vurguda bulunan Benler, Diyanet gerçekliği ile Dersim’e asimilasyonun dayatıldığını, Aysel Doğan şahsında ise Dersim’den toplumsal değerlerin tahrip edilmek istendiğine işaret etti.

“DERSİM’E DELİ GÖMLEĞİ GİYDİRİLMEK İSTENMİŞTİR”

Benler, Diyanet eliyle Hz Ali Diyanet Gençlik Merkezi adıyla açılan kurumun, egemenlerin Dersim’e olan bakış açışının tarihsel süreklilik taşıyan bir yöntemi olduğunu söyledi. Dersim raporlarında geçen, ‘Yavuz’un garazı’ diye nitelendirilen asimilasyon politikalarının tekrardan Dersim’e ‘deli gömleği’ olarak giydirilmek istendiğini ifade eden Benler, şöyle konuştu:

“Son dönemde ayyuka çıkan ve Dersim halkını rahatsız eden Hz. Ali Diyanet Gençlik Merkezi tartışmalarını biraz daha tarihsel arka planı ile vurgulamak son dönemde yaşananların bir yol kazası olmadığını, aslında egemenlerin Dersime bakış açısının tarihsel bir süreklilik taşıdığını göstermek adına en uygun yöntemdir. Bu bağlamda tarihte biraz geriye gittiğimizde Osmanlı’da gerek diğer Alevi sürekleri ve gerek Reya Heq süreği, dönemin Diyaneti diyebileceğimiz Şeyhülislam tarafından mülhidlik, rafızilik, zındıklık diye nitelendirilerek fiziki ve kültürel soykırımlara varacak yönelimlerle yüz yüze gelmiştir. Bu tarih daha sonra Dersim Tertelesine giden dönemde devletin raporlaşmalarında geçen ‘Yavuz’un garazı hedef haline getirip başaramadığı ve Dersim’in sarp kayalıklarına giremediği ’ gerçeği olarak vurgulanır. Dersim bu anlamda direnmiştir, kendisi olmakta ve kültürel değerlerini korumakta ısrar etmiştir. Yine 1937-38’de Yavuz’un garaz ettiklerini ve hedeflerini bu seferde Kemalist rejim Dersim’e bir deli gömleği olarak giydirmek istemiştir. Kuşatmasını, yine benzer öncelik olan Türk-İslam sentezi ile şekillenen ulus-devletin kimliksel ve yönetimsel özellikleriyle Dersim’e giydirmeye çalışmıştır. Dersim, bu konuda kendi öz gücüne dayanarak direnmiş, kültürel ve kimliksel değerlerini koruyabilmek adına büyük bir soykırımla yüz yüze kalmıştır.”

“AYNI ZİHNİYET DERSİM’İ ‘ÇIBAN’ OLARAK GÖRMEKTE”

Dersim’e yönelik bu yönelimin 1980 darbesi ile dönemin Valisi Kenan Güven ve sonrasında Gülen cemaati ile çok daha kapsamlı bir hal aldığını dile getiren Benler, “Bir diğer süreç ise Türkiye genelinde Kenan Evren, Dersim özelinde ise Kenan Güven adıyla bilinen süreçtir. Kenan Güven adıyla Dersim’de simge haline gelen gerçekler bunu yaşayan bireylerin aktardıkları ve tarihsel hafızanın gösterdikleri ile açığa çıkıyor. Kuran kursları, her köye bir cami, imam hatipler gibi bir üçgen üzerinde Dersim gençlerinin çekilmek istendiği asimilasyon ağıdır. Başka bir tarihsel süreç ise Fethullah Gülen ve iktidar ortaklarının Dersim’e yönelimidir. Medyada, Gülen cemaatinin örgütlenmediği tek il Dersim diye çokça haberler geçti. Bunun, ayaklarının havada kalan bir söylem olduğunu görmek ve yüzleşmek gerekiyor. Fethullah Gülen’in Dersim Alevilerine yönelik ‘sapkınlık’ diye nitelendirdiği açıklamaları vardı. Bu açıklamadaki zihin arka planı Dersim’i daha çok önemsediklerini ve bu önemsemeden kaynaklı Dersim’ e yönelimlerinin çok daha kapsamlı olduğunu gösteriyordu. Gülen cemaatinin açtığı kreş, yurt, özel kolej gibi kurumlaşmalara Dersim’in değerlerini, sembollerini isim olarak kullanarak kendilerine karşı yumuşak bir bakış açısı geliştirmeye çalıştılar. Birçok yerde örgütlendiler ama Dersim’e sinsice yöneldiklerini hem kendi şahitliklerimizden hem de oradan aktarımlarla biliyoruz. Günümüzde farklı tarikatlar, kurumlaşmalar, Diyanet öncelikli yapılanmalar ve Munzur Üniversitesi öncülüğünde; tarihten bu yana bahsettiğimiz zihinsel hegemonyacılık kendini farklı tonlarda, farklı referanslarla fakat aynı zihniyetle Dersim’i  ‘çıban’ olarak görmektedir” diye konuştu.

“DİYANET VE ÜNİVERSİTE AYNI MİSYONU YERİNE GETİRİYOR”

Benler, geliştirilmek istenilen bu asimilasyon ağının temelde Kürt ve Alevi kimliği ile gençleri hedeflediğine işaret ederek, “Dersim tekrardan hedef haline gelmiştir ve bu hedef haline gelmede en temelde gençler bu ağa çekilmek istenmektedir. Gençlik, bir toplumun geleceğidir. Gençlik kültürel değerlerine, varoluşsal özelliklerine ve toplumsal politik kurumlarına bağlı ise o toplumun geleceğinin özgür kılınmasından bahsedilebilir. Bunun farkında olduklarından ilk olarak Dersim gençleri hedefe alınmaktadır. Bunu tarihten ve güncelden örneklerle maddi temele de indirebiliriz. Tarihte ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ evlat ediniyor ve kendi toplumuna müthiş bir uzaklaşma gerçekleşiyor. Aşiretin önde gelen liderlerini İstanbul’a ve Türkiye’nin farklı metropollerine alarak ulus-devletin kimliği ile terbiye ediyor. Kürt coğrafyasına böyle bir politika ile yaklaşıyorlar. Günümüzde de Diyanet, Munzur Üniversitesi gibi yapılanmalar aynı misyon ve rolü farklı kurumlaşmalar ile yerine getirmek istiyor. Devşirilmek istenirken de esas alınan nokta Türk-İslam kimlikleri ve hedef alınanlar ise Kürt ve Alevi kimlikleridir” ifadelerini kullandı.

“AYSEL DOĞAN KİMLİKLERİNDEN TAVİZ VERMEDİ, DURUŞU MİRASTIR”

Benler, 11 Mayıs tarihinde Hakk’a yürüyen Aysel Doğan’ın, mahkemedeki ‘Kadınım, Kürdüm, Kızılbaş Aleviyim! O da yetmiyorsa Dersimliyim’ diyerek savunduğu kimliklerin toplamı olan Dersim’e enerjisi, duruşu, öfkesi ve umuduyla güç verdiğini dile getirdi.

Hz. Ali Diyanet Gençlik Merkezi açılışı ve Aysel Doğan’ın cenazesine yönelik müdahalenin aynı döneme denk geldiğinin altını çizen Benler, Diyanet gerçekliği ile Dersim’e asimilasyonun dayatıldığını, Aysel Doğan şahsında ise Dersim’den toplumsal değerlerin tahrip edilmek istendiğine işaret ederek şunları belirtti:

“Bahsettiğimiz asimilasyon politikalarının güncelde ayyuka çıkan hali olan Hz. Ali Gençlik Merkezi’nin ve Aysel Doğan’ın cenazesinin Dersim’e gelişinin birkaç gün aralıklarla aynı döneme denk gelmesi sembolik gibi görünebilir ama çok şey ifade etmektedir. Bir yerde Diyanet gerçekliği ile Dersim’e neyin dayatıldığını, Aysel Doğan şahsında ise Dersim’den neyin kaçırılması gerektiğinin dayatıldığını gösteren bir gerçekliktir. Aysel Doğan toplumsal değerlerde ısrar eden, Dersim’in börtü böceğinden, doğasına, inancına, ulusal gerçekliğine kadar tüm toplumsal değerleri Xızıri bir hissiyat ve enerji ile savunmakta ısrar eden bir hocamızdı. Türk-İslam kimlikleriyle Dersim’e zihinsel hegemonyacılık dayatan egemenler, bu kimliklerde ısrar eden Aysel Doğan’ı ne yaşarken nede Hakk’a yürüdüğünde Dersimle buluşmasını hazmedemedi. Aysel Doğan gibi yaşamı hep kavga olanların yoldaşlarının Dersim gençliğine bir bir sembol, değer olmak istenmesine karşı oldukları için Dersim’e sokulmamak istenmedi.

“YOLUMUZ, TOPLUMSALLIĞINDA ISRAR EDEN DİRENİŞÇİ KARAKTERLERİMİZDİR”

Aysel Doğan’ı Xızıri bir hissiyatla Dersim’i doğası yanarken, Gola Çeto sular altında bırakılmak istendiğinde mücadele ederken, Ana Fatma ziyareti restore edilirken, Alevi akademisini kurarak inanç hafızasının kaybolmaması için çaba içerisinde olurken gördük. Aysel Doğan Kürt’tü, kadındı, Aleviydi ve bunların hepsini karşılayan Dersimliydi. Bunların hiç birinden taviz vermedi. Hepsinin varlık mücadelesine enerjisi, duruşu, öfkesi, ısrarı ve umuduyla güç vermek istedi. Biz Alevi gençleri bu anlamda da o asimilasyon ağını eleştirip orada kalacak durumda değiliz. Aysel hoca gibi örnek alacağımız, nasıl yaşanması gerektiğini yaşamlarının biyografilerinde bulabileceğimiz değerlere sahibiz. Yolumuz Aysel Hoca gibi toplumsallığında ısrar eden ve bu duruşu bize miras bırakanlar olmalıdır. Tarihimiz bu anlamda bir çok direnişçi karakter bırakmıştır. Yeter ki biraz toplumumuza dönmesini, coğrafyamızı hissetmemizi bilelim. Doğruyu ve hakikati orada bulacağımız eminiz.”

Ersin ÖZGÜL/İZMİR

EN SON EKLENENLER