‘Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz değildir’

‘En uzun koşuysa elbet Türkiye ‘de Devrim ‘ onlar en güzel yüz metresini koştu kuşkusuz. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ‘ın idamlarının üzerinden 45 yıl geçti. Faşizme karşı mücadele bayrağı açan üç devrimcinin anısı bugün hala özgürlük ateşini körüklüyor

Türkiye devrimci hareketinin öncülerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın ölümünün 45’inci yılındayız. 6 Mayıs 1972’de sabaha karşı idam sehpasında halkların kardeşliğini haykıran devrimciler, ölümlerinin 45’inci yılında da meşale olmaya devam ediyor.

60’ların büyük rüzgarı

Kapitalist sistemin büyük krizi eşliğinde birçok ülkede gerçekleşen devrimler ve büyük halk hareketleri, 1960’lı yılların karakteristik özelliğiydi. Vietnam’dan Küba’ya dek bütün dünyada esen rüzgarın Türkiye’ye ulaşması ise, çok gecikmemiş ve devrimci düşünceler gençlikten başlayarak, bütün toplum kesimlerine hızla yayılmıştı. 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) 15 milletvekiliyle parlamentoya girmesi de, büyük 15-16 haziran işçi ayaklanması da, üniversite işgalleri de aynı dalganın parçalarıydı. Ancak, gitgide bilinçlenen ve ayaklarını sokağa basan gençlik için bu kadarı da yeterli değildi ve daha ciddi devrimci adımların ihtiyacı hissediliyordu.

Yeni bir yol arayışı

Bu tarihte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Deniz Gezmiş, TİP’e, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) okuyan Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ise, Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) üyeydi. Aynı şekilde Mahir Çayan ve arkadaşları da, TİP ve FKF içinde yer alıyorlardı. Ancak TİP’in parlamentarist çizgisine tepki duyan gençler, devrimci bir hareketlilik içine girmek istiyorlar, bunun koşullarını arıyorlardı. TİP içinde yaşanan tartışmalar da aslında sadece teorik tartışmalar değil, daha çok bu yeni yol arayışının ürünleriydi. Bir süre bu tartışmalar içinde yoğrulan Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan ekibinin kopuşu da, bu anlamda radikal olacaktı. Böylece, 7 Ekim 1967’de Amerika 6. Filosu’nun Türkiye’ye gelişini protesto etmek için düzenlenen eylemler ve daha birçok gelişme süreci hızlandırırken, Deniz Gezmiş ve arkadaşları TİP’ten ayrılarak Devrimci Öğrenci Birliği’ni (DÖB) kurdu. Mahirlerin daha ağırlıkta olduğu FKF de hızla Dev-Genç’e dönüştü.

Filistin’e geçiş

Gençlik eylemlerinde giderek tanıdık bir simaya dönüşen Deniz Gezmiş, bu kez 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin işgaline öncülük edecek ve hakkında tutuklama kararı çıkarılacaktı. Bu noktada, Gezmiş ve ilerde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kadrosunu oluşturacak Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin, Kadir Manga, Atilla Keskin, Mustafa Yalçıner, Filistin’e geçerek, Filistin kamplarında eğitim almaya başlar.

THKO ve 12 Mart

Gezmiş Türkiye’ye geri döndüğünde Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan’la birlikte 1970 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurdu. Böylece silahlı mücadele dönemi başladı. 1971’de Ankara Emek’teki İş Bankası soygununda yer alan Gezmiş, daha sonra Balgat’taki Tuslog tesislerinden 4 ABD’li askerin kaçırılmasında yer alacak, bu askerler daha sonra serbest bırakılacaktı.

Aynı günlerde devrimci hareketin yanında toplumsal muhalefet de yükseliyor ve daha sonraları darbecilerin dediği gibi “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi” aşar hale gelir. Sonunda ipin ucu kaçtığında ve düzen tehlikeye girdiğinde de darbe gecikmedi. 12 Mart 1971’de yayınladığı muhtıra ile yönetime el koyan ordu, Nihat Erim başkanlığında kurulan cunta hükümetiyle ‘Balyoz Harekatları’na girişerek devrimci güçleri yok etmeye yöneldi.

Denizlerin yakalanması tam bu döneme denk düştü. Deniz Gezmiş, 16 Mart 1971 tarihinde Gemerek’te yakalanırken, Yusuf Aslan da birkaç saat sonra Şarkışla’da yaralı olarak yakalandı. Hüseyin İnan ise Kayseri’de yakalandı.

Kararı belli bir yargılama

Sıkıyönetim mahkemesi beklendiği gibi tam bir tiyatrodan ibaretti. Deniz’in bir duruşmada söylediği gibi idam kararı aslında en baştan verilmişti. 6 ay gibi kısa bir sürede yapılan yargılamada her mahkemeleri slogan ve marşlarla geçen devrimcilerin savunmaları ise tarihe ders niteliğinde geçti. Savcılığını Baki Tuğ’un üstlendiği, Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkeme’de yargılanan devrimcilerin davaları boyunca dışarda eylem ve kampanyalar yapıldı.

18 devrimciye idam

Gençlik önderleriyle birlikte 18 devrimciye “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını, bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya teşebbüs ettikleri” iddiasıyla idam cezası verildi. Dönemin Başbakanı Nihat Erim, “Pişmanlık gösterirlerse bir şeyler düşünebiliriz” demişti ancak devrimcilerin buna hiç niyeti yoktu. Karar Askeri Yargıtay’a gitti ve 3 idam onaylanırken, 15 idam ise bozuldu.

Kızıldere’de katliam

Bu kararın ardından yapılan hukuki girişimlerin çoğu sonuçsuz kalırken, o günlerde cezaevinden kaçmayı başaran Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C kadroları ise, THKO’lu Ömer Ayna ve Cihan Alptekin ile birlikte son bir yol deneyecek ve NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı görevliyi kaçırarak, idamı durdurmaya çalışacaktı. Bu girişim, Çayan ve arkadaşlarının Fatsa’nın Kızıldere köyünde katledilmesiyle başarıya ulaşamadı ama o direnişten de geriye devrimci dayanışmanın parlak bir örneği kaldı.

İdama giden yol

Bütün çabalara rağmen idam kararı, 24 Nisan 1972’de Meclis’te yapılan oylamada, 48’e karşılık 273 oyla kabul edildi. İki elini kaldırarak idama onay veren Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi grubu, oylamada başı çekiyordu. CHP kanadında ise, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit ile arkadaşlarının ret oyları olsa da durum değişmedi. 3 devrimci, 6 Mayıs 1972’de Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi. İdam sehpasına marşlar ve sloganlarla yürüyen ve en küçük bir teslimiyet belirtisi bile göstermeyen 3 devrimci, son anlarına kadar halka bağlılığın yüksek bir örneğini gösterdiler. İdam sehpasına ilk çıkarılan Deniz Gezmiş’in son sözleri “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!” oldu. Yusuf Aslan ise idam sehpasından şöyle seslendi: “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun faşizm!” En son sehpaya çıkarılan Hüseyin İnan’ın son sözleri de, aynı ölçüde yiğitçeydi: “Ben şahsî hiçbir çıkar gözetmeden halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm.”

Böylece, 6 Mayıs’ta gün ağardığında 3 devrimci yaşamdan ayrılırken, arkalarında güçlü bir gelenek bırakıyorlardı.

Utanç tablosu

3 devrimcinin idam kararının onayladığı gün Meclis’teki 450 üyeden oy veren 323 kişiden 273 kişi kabul oyu kullandı. Aralarında İsmet İnönü ve Bülent Ecevit’in olduğu 47 CHP milletvekili ve 1 TİP milletvekili ise ret oyu kullandı. 2 çekimsere karşılık, 118 kişi oylamaya katılmazken, 9 da açık üyelik bulunuyordu o gün. Kabul oyu verenlerden 218’i AP, 28’i ise CHP milletvekilinindi. Nihat Erim’in başbakanlığında kabul edilen idamlar Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın da onayından geçti.

En ufak bir pişmanlık duymadım “Baba,

Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… […]

Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir.

Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu […]
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankar’da 196’da ölen arkadaşım Taylan Özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul’a götürmeye kalkma. Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.

Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…”

Oğlun Deniz Gezmiş
Merkez Cezaevi

Yazılacak çok şey var fakat…

“Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,

Söyleyecek fazla söz bulamıyorum. Bir insanın sonunda karşılayacağı tabii sonuç bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı. Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum. İleride durumunu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım. Metin olunuz. Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız. Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler! Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil. Candan selamlar”

Hüseyin İnan

Babacığım arkadaşlarımı yoklamayı unutma

“Sevgili Babacığım,

Bu mektubu aldığım zaman ben edebiyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. […]
Babacığım, bu olayda da annemin ve Yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne kadar metin olursan hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğlunun bir günde öldürülmesi, kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.

[…]

Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her birisi oğlun sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.

Mektubum burada biterken sizi, anemi, Yücel’i, ablamı, Aziz Abiyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım… Sağlıcakla kalın.”

T. Yusuf Aslan

‘Mücadelelerine sahip çıkacağız’

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmesinin 45’inci yılı dolayısıyla Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) Yürütme Komitesi yazılı bir açıklama yaptı. Fırat Haber Ajans’ında (ANF) yer alan açıklamada, “Devrimler tarihinin en anlamlı bedelleri, devrimci davaya bağlı kalmanın gereğidir” denildi. Açıklamada, “1971 devrimci direnişi Türkiye- Kuzey Kürdistan devrim tarihinde bir milattır. Deniz, Yusuf, Hüseyin yoldaşlar, idam sehpalarında, Halkların Birleşik Devrimini savundular. Bu bilinçle, Birleşik Devrim Hareketimiz, devrimci mücadeleyi devralmıştır” denilerek, Denizlerin mücadelesine sahip çıkıldığı ifade edildi.

HDK: Yol göstermeye devam ediyorlar

HDK, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilişinin yıldönümüne ilişkin yazılı açıklama yaptı. O gün 3 fidanın idamı için el kaldıranların bugün Kürt halkına karşı aynı tutumu sergilemeye devam ettiği belirtilen açıklamada, “Onlar, aramızdan ayrıldıkları günden beri yalnızca bir siyasi tutumun değil aynı zamanda bir ahlaki tavrın da örneği olarak binlerce gence yol göstermeye devam ediyor.

Özgürlüğe giden bir yol arayan herkes 45 yıl sonra da Deniz’in haykırışına kulak kabartmayı, Yusuf ve Hüseyin’in ayak izlerini takip etmeyi sürdürüyor” denilerek, Denizlerin mücadelesine sahip çıkıldığı belirtildi.

EN SON EKLENENLER