Tarihin en önemli yaşam merkezine gericilerin vurduğu damga: Çorum Katliamı

Çorum denildiğinde ilk olarak bu kentin insanlığın yerleşik hayata geçişin de oynamış olduğu rol ve dünya halklarına bırakmış olduğu mimarisiyle bir birinden farklı yapıtlarıyla kültürel zenginlikleriyle kısaca birçok güzelliği içinde barındıran bir Anadolu kenti akıllara gelirmiş.

28 Mayıs 1980 katliamının ardından daha önce birçok farklı kültürel yapısıyla ve dünya bırakmış olduğu miras ile anılan Çorum artık kan, zulüm ve milliyetçilikle anılıyor.

Geçtiğimiz yıl 4 bölümden oluşan “Maraş Katliamına getiren süreç” başlıklı bir yazı dizisi yayınlamış, 1980 darbe sürecine giderken özelikle Maraş katliamının oluşum sürecini ele almıştık. Bu sefer de Çorum katliamının yıl dönümüne denk gelen bu dönemlerde darbeye giden yolda son adım olarak egemenlerin oluşturduğu bu kara planı değerlendireceğim.

Bu katliamı kimler tarafında ve ne amaçlanarak yapıldığını ele almadan önce durumu tarihsel ve kültürel açıdan kısaca gözde geçirmekte fayda var.
Çorum Boğazkale kazılarında elde edilen eserler ve çevredeki mağaralar Çorum ve çevresinin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir. Binlerce yıllık medeniyet üst üste gelmiş bir tarihi şehridir. Boğazkale ve çevresinde yapılan kazılarda M.Ö. 4000-5000 yıllarına ait olduğu tespit edilen kalıntılar bulunmuştur.

M.Ö. 1700 yıllarında kurulan Hitit Devleti ve bundan sonra kurulan devletler pek çok tarih mirası bırakmışlardır. Başkenti Hattuşaş olan ilk Hitit Devleti, M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüş, sonra Frigler Devleti kurulmuştur. Güneye çekilen Hititler, bir müddet daha yaşamış ve tarih sahnesinden silinmiştir. Hititlerden daha ileri olduğu tespit edilen Frigler de M.Ö. 676 tarihine kadar Çorum’a birçok tarih mirası bırakmışlardır. Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, her yeri yakıp yıkarak Frigler devrine son vermiş ve bölgeyi yağmaladıktan sonra çekip gitmişler, daha sonra Çorum ve çevresine Asurlular hâkim olmuştur. Bu sırada doğuda büyüyen Medler M.Ö. 612 yılında Asurluları yenerek buraları ele geçirmişlerdir. M.Ö. 585 yıllarında parçalanan Medlerin yerine Persler hâkimiyet sürmüştür. M.Ö. 332’de Makedonya imparatoru İskender, Anadolu’yu almış, İskender’in ölümünden sonra M.Ö. 276 yıllarında Galatlar Çorum’a hâkim olmuştur. Pontus Rum tehdidi altında kalan Galatlar, Roma İmparatorluğu’na bağlanmış, böylece Bizanslılar hâkimiyet sürmeye başlamıştır.

Çorum UNESCO tarafından 1986 yılında Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Önceleri ilk sahipleri olan Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını aldı.
Çorum’un bir diğer güzel yanı ise akıllara ilk olarak o menşur leblebisi ve kiremit, sırtarlında harç taşıyan işçisi gelir. Bunun dışında çok eski yerleşke olan Çorum, tarihi sayfalara da tanıklık etmişlerdir. Hoşgörüsüyle bilinen Hitit uygarlığı bu topraklar üzerinde yaşamıştır ve bu kente birbirinden güzel tarihi yapılar bırakmışlardır. Buraya geldiğiniz zaman Hattuşaş, Şinova, Boğazkale, Alacahöyük’ü gördüğünüz zaman tarihin başka bir sayfasına gidersiniz. Dolayısıyla da bu denli birbirinden farklı olan yapıtların bugün kadar birlikte yaşayarak günümüze kadar gelmesi Çorum’un bir hoşgörü şehri olduğudur.

Fakat bu kadar güzelliği kendi içinde barındıran şehir 1980’lere gelindiğinde zehirlendi. Kızılbaşların Sünnilerin iç içe yaşamış olduğu bu şehrin ekmeğine suyuna aşına zehir atanların ne kadar ahlak dışı davrandıkları daha sonra gerçekleştirdikleri katliamla teyit edilmiş oldu. Yıllardır sorunsuz yaşayan kapı komşular birbirine karşı düşmanlaştırarak kara bir tarih yazılıyordu.

28 Mayıs 1980’de günü başlayarak gerçekleştirilen Çorum katliamı aslında Kızılbaşlar- Sünniler arasında kendiliğinden gelişen bir durum olmadı. Bunun daha önce emperyalist güçler ve onların yerli işbirlikçileri ile hazırlamış oldukları açıktır. Bu çerçevede işlenen katliamın amacı ise son dönemlerde 70’lerin ortalarında hızla gelirsen toplumsal muhalefetin bastırılması hedeflendi.

Dolayısıyla şunu rahatlıkla söyleyebiliriz o gün ülkeler bir aydınlanma hareketi kültürel sınıfsal anlamda da ciddi örgütlenmelere sahne oluyordu. Bu gelişmeleri gören emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri paramiliter güçler devreye koyarak ülkenin dört bir yanında siyasi cinayetler işliyorlardı. Fakat her şeye rağmen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu işçilerin örgütlenmesine ve hak mücadele konusunda çok önemli adımlar atıyordu. Özellikle otomotiv sektöründe gelişmesiyle artan işçi kitleleri DİSK çatısı altında örgütleniyor ve bu örgütlenmeler sonucu basın anlamında yüzlerce gazete dergi çıkarılıp milyonlarca insanı örgütlüyorlardı.

Artık her yıl binlerin katıldığı 1 Mayıs mitingler yapılıyordu. Emperyalist ve egemen güçler bu toplumsal muhalefetin bastırılması gerektiğini aksi durumda mevcut rejimin ciddi risklerle karşı karşıya kalacağı düşünmüş olacak ki ülkede ilk defa işçi sınıfına karşı bir katliam girişimi gerçekleştiriliyordu. Çorum’dan önce aslında ilk katliam girişimi 1 Mayıs 1977’de Taksim’de gerçekleştirilen katliamdır. Aslında o gün Taksim’de 34 kişi katledildi yüzlerce kişi yaralandı. Ölenlerden 5’i Kurşunla Vuruldu 29’u izdiham sırasında nefesi alamadığı için boğularak ya da ezilerek öldü. Yaralılardan 34’ü başında ve göğsünde kurşunla vurulmuştu. Bu olayların üzerinde daha bir yıl geçmeden bu sefer aynı güçler 18 Mayıs 1978 Malatya’da katliam girişimi yaşattı ve yine orada hedef alınan kitle başta Kızılbaş Kürtler olmak üzere sol sosyalist kesimlerdi. Birçok insanın hayatını kaybetti onlarca evin, işyerinin talan edildi. Daha Malatya acısı dinmeden günlerce hatta aylarca üzerinde boncuk gibi ince ince işlenen o kanlı Maraş katliamı yaşandı.
İşte bu yaşanan tüm katliam ve katliam girişimlerini Çorum katliamından ayrı tutarak değerlendirmek ezilen yok sayılan azınlıklara karşı yapılan planları doğru anlamamak anlamına gelecektir. Fakat şu da doğru kavranması gereken bir durumdur. Osmanlı döneminde olduğu gibi cumhuriyet döneminde de ne zaman rejim tehlike ile karşı karşıya kaldıysa rejimin kendisini yeniden şekillendirmek için her dönemde olduğu gibi o gün de yine Kızılbaşları sol ve sosyalistleri hedef alarak toplumu dizayn etmek istiyorlardı.
Aslında şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz: Çorum katliamı 12 Eylül faşist darbesine giden yolun son taşıdır. Çünkü olaylarla toplumun bilinç altına yerleştirmek istedikleri bir algı vardı. Evet darbenin kaçınılmaz olduğunu topluma kabul ettirmenin yolu toplu ölümlerin yaşamasında geçiyordu. İşte bu amaçlarda daha önceden hazırlanmış olan çorum katliam girişimi 28 Mayıs 1980 günü başlayan ve 10 Temmuz gün ne kadar süren olaylar yaklaşık 1,5 ay kadar devam etti. Saldırıda 57 Kızılbaş katledilmiş, 300’e yakın kişi yaralanmıştı. Yanı sıra muhaliflere ait 300’e yakın ev ve işyeri ise tahrip edilerek yakıldı. Olaylarda sokaklarda gerici, milliyetçi faşistlerin saldırıları devam ederken, “Kan intikam- kanımız aksa da zafer İslamin olacak sloganlarıyla atıyorlardı.

Olaylardan hemen önce Çorum Emniyet Müdürü Hasan uyar görevinde alınarak yerine Dersim’de Görev yapmış olan Nail Bozkurt atanmıştı. Diğer tarafta ise Milli Eğitim Müdürlüğü’ne MHP’li Fethi Katar getirildi. Çorum valiliğine Rafet Üçelli atandı. 40’a yakın . Sol görüşlü polis memuru başka illere nakledildi. Birçok okul yöneticisi, öğretmen ve memurun yer değişimi yapıldı. Buna karşın ataması olan birçok polis memuru ilişiği kesilmeden görev yapmaya devam etti.

Fakat en ilginç olan ise daha olaylar başlamadan önce ABD’nin Türkiye Büyük Elçiliği’nde görevli Robert Alexander Peck Çorum’da MHP’li il yöneticileriyle, vali ve CHP’li Belediye Başkanı Turhan Kılıçoğlu’yla görüşmüştü.

1980 yılındaki 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlama hazırlıkları sırasında kızların kıyafetleri bahane edilerek şu bildiri dağıtıldı:

“Müslüman namusuna sahip çık 19 Mayıs gösterileri adı altında yine namussuzlar azılarımızın İffeti ve hayatına kahpece ve haince saldıracak bir gün geliyor. Yüreklerimiz parçalanıyor içimiz kan akıtılıyor yine Müslüman evladı kan ağlamaya kafir düzen tarafında soyularak en üstte ve kepaze kılıfta teşhir edilecektir. 1000 yıllık mübarek tarihimiz bundan böyle bir leke sürebilirler mi? Kurtuluş Savaşı’nda namusunu Yunan eli kirletmekten ölmeyi tercih eden mübarek ninelerimizin kemikleri sızlamaz mı? Ey Müslüman düşün süngüyle ama karnında çocuk çıkaran zihniyetle bu zihniyetin farkı ne namazını kıl orucunu tut yeter karışan mı var diyen kâfir. Müslüman Sen de düşün düşün ki haddin bilmeyenlere bildirelim hadlerini şu hadisi şerif asla unutma: Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Ne mutlu can ile kan ile mal ile cihat edenlere”
Böyle bir bildirinin dağıtıldığı bir ortam da gerçekleşti Çorum katliamı. Bu katliamın yaşandığı il bir zamanlar medeniyetlerin merkeziydi. İlk yerleşim yeri, ilk devletlerin kurulduğu bir bölgeydi. Kim bilir belki bu kente gelen hiçbir insanımız yaşayacakları bu zulmü önceden hissedememişti. Ancak Çorum’un en önemli özeliği kurulan direniş hattıyla, gerici zihniyetin önünü bir set çekilmesiydi. Gerçekleşen direniş sayesinde bölge de yaşanacak bir çok acının önüne geçildi.

Yazımı tamamlamadan önce katliamın kronolojik akışına bir kez daha şöyle bakalım.

27 Mayıs 1980 günü MHP’li bakanlardan Gün Sazak’ın öldürülmesinin arkasından Çorum’da ırkçılar tarafından karışıklıklar çıkartıldı. Ancak, Maraş olaylarının etkisiyle halkın sokaklara barikatlar kurarak kendilerini savunmaları sonucunda o gün saldırganlar istedikleri sonucu alamadı.

1 Temmuz 1980 Çorum’da ırkçıların yeniden saldırılara başlaması sonucunda yer yer çatışmalar oldu. Kızılbaşlarin ve sol görüşlü yurttaşların evlerine girişilen saldırılar sonucunda 4 kişi hayatını kaybetti. Saldırıların genişlemesinden sonra, 2 Temmuz sabah saat 06.00’da başlamak üzere Çorum’da yeniden sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

2-3 Temmuz günleri sokağa çıkma yasağına rağmen, saldırganlar bombalı ve silahlı saldırılarını sürdürdüler. Olaylarda 3 kişi daha öldü ve 5 kişi yaralandı. Bu 3 kişinin 2’si İskilip yolu üzerinde ölü olarak bulunmuştu. Irkçılar çok sayıda işyerini ateşe verdiler. Her yerde arama yapılmasına rağmen, faşistlerin saldırı üssü olarak kullanıldığı mahallelerde güvenlik kuvvetleri hiçbir arama yapmadılar.

Bu arada 2-3 Temmuz günlerinde Çorum’un Alaca ilçesinde de bin kişilik bir grup saldırıya geçerek 50 işyerini tahrip etti ve 8 kişiyi yaraladı. Mecitözü’ndeki olaylarda da Hisarkavak köyünden bir kişi tabancayla vurularak öldürüldü, 3 kişi yaralandı. Hisarkavaklılar ilçeye gelerek protesto gösterilerinde bulundular.

4 Temmuz Cuma günü saldırgan güruh, Çorum’da sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra uzun menzilli silahlar ve bombalarla topyekün bir saldırıya geçtiler; ikinci bir Maraş katliamı yaratmayı amaçladılar. Önceden planladıkları saldırılarla Çorum bir savaş alanı oldu.

Cuma günü olaylar, TRT’nin Milönü Mahallesi’nde bulunan Alaaddin Camisinin bombalandığı ve kurşunlandığı şeklinde yalan haberleri yaymasıyla doruk noktasına çıktı. TRT Çorum muhabiri bu haberi kendisinin yapmadığını söylese de, TRT polis kaynaklı olduğunu söylediği haberde ısrar etti. Aynı anda bütün camilerde benzer propagandalar yapıldı. Camilerden boşalan vatandaşların büyük bir kısmı haberin yalan olduğunu anlayınca faşistlerin peşinden gitmedi. Ancak, “Komünistler camileri yakıp yıkıyor” söylentileri şehirde yoğun bir şekilde işlendi ve bir kısım yurttaş tahrik edildi. Sigortaevleri, Terlemezevler semtlerinde başlayan olaylarda bazı polisler de kalabalık faşist topluluklara öncülük ettiler. Gösteri ve saldırılar daha sonra sol görüşlü kişilerin oturduğu mahallelere yayıldı ve yüzlerce ev çıkarılan yangınlar sonucu hasar gördü. Saldırıların yöneldiği semtlerde, faşistlerle halk arasında yoğun çatışmalar oldu.

Saldırganlar her seferinde barikatların ardındaki halk tarafından püskürtülmesine karşın olaylar sonlandığında korkunç manzara gün ışığına çıkmıştı.

Olaylardan sonra ortaya çıkan tablo ile insanların hafızasında oluşturulmak istedikleri algı kafalara yerleştirilmiştir. Dolayısıyla darbenin yapılabilmesi için tüm koşulları yaratılmıştır. Ülkede özellikle darbeye karşı direnç gösterebileceğini düşündükleri çevrelere karşı yapılan bir katliamdı Çorum.

12 Eylül faşist darbesi ile esas amaçlanan 80 öncesi Türkiye’de gelişen siyasal sosyal ve sınıfsal bilinci bir şekliyle ortadan kaldırılarak yerine kaderci bir anlayışın yerleştirilmesi hedeflenmiştir.

Dolayısıyla yaratılmak isteyen günümüz Türkiye’siydi aslında.

Dünyanın neresinde olursa olsun katliam bir insanlık suçudur.

Saygılarımla…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazarın diğer makaleleri