Alevi evlerini devlet işaretliyor

Tarihin hangi karanlık katliamında var bilinmez, ancak Maraş katliamıyla başlayan ve son yıllarda ısrarla tekrarlanan önemli bir katliam işareti oluştu,”kapı işaretlemek”. Maraş katliamı bu yönüyle de tarihe iz bırakmıştır.

Devletin yüz yıllık tarihde, Maraş katliamında önce bu coğrafyada gerçekleştirilen sayısız katliamda kapıların işaretlenmesi gibi bir uygulamaya pek rastlanmaz.

Maraş katliamında bir ay kadar önce Kürt- Türk Alevilerinin kapıları işaretlenmeye başlanmıştı. Kimi belediyeden geldiğini, kimi posta görevlisi olduğunu söyleyen sayısız katliamcı, katliamın hazırlık aşamasının bir uygulaması olarak, belirledikleri evlere gelerek, görevli olduklarını, evleri görev gereği işaretlediklerini söylemişler, böylece katliam esnasında katliam alanlarını, yakacakları evleri belirlemişlerdir. Katliam esnasında ise işaretlenmiş olan evler aranmış bulunup içindekiler katledilmiş evlerde yağmalanmış ve yakılmıştır.

Bilindiği gibi Maraş katliamından sonra Alevilere yönelik katliamlar devam etmiştir. Madımak, Gazi ve diğerleri… Ancak özellikle de AKP’den bu güne aşağılayıcı ve ürkütücü bir başka katliam hazırlığı yapılmaktadır ki bunun üzerinde mutlaka durulması gerekir. Bu durumun rutinin içinde kaynaması kabul edilemez.

Yaklaşık son on yıldan beri, hemen her yıl ülkenin herhangi bir yerinde Alevilere ait bir evin, bir cem evinin veya bir Alevinin işyerinin işaretlendiğini duymakta, okumaktayız. Konu önce medyada yer almakta, Alevi ve demokratik kurumların tepkisiyle en fazla birkaç gün konuşulmakta, sonra unutulmaya bırakılmaktadır, benzer bir saldırının tekrar edeceği güne kadar.  Tartışma biraz fazla gündemde kaldığında, birileri biryerlerde, “çocukların işi”, “konu yargıda” gibi klişe bir müdahaleyle konu kapattırılmaktadır. Alevilere yönelik olarak yapılan “işaretlenme” uygulaması, öyle bir hal aldı ki, ne azalıyor, ne ortada kalkıyor ve ne de konuyla ilgili bir duyarlılık yaratılıyor. Tam tersine bu saldırılar öyle bir hal aldı ki neredeyse alıştırıldık ve kanıksadık. Hiç kuşku duyulmasın ki bu işaretlemeleri yapanların da amacı toplumun bu saldırılara karşı tepkisizliğini sağlamaktır.

Sık- sık okuduğumuz, duyduğumuz metropollerde Kürtçe konuştuğu için Kürtlere karşı yapılan ölümcül saldırılara alıştırıldığımız gibi. Sokakta her gün kadınların katledilmesine alıştırıldığımız gibi. Çocuk tacizlerine alıştırıldığımız gibi. Bütün bunlar yaşamı yok etmek isteyenlerin, faşizmin icraatlarıdır, evet, ama yaşamı savunan bizler, Aleviler, devrimciler, demokratlar bunlara alışmamalı, alışılmasına izin vermemeliyiz. Yüreğimizin sesi, bilincimiz ve sorumluluğumuz bunu gerektirir.

Öncelikle bilmeliyiz ki Alevilerin evlerinin iş yerlerinin veya cem evlerinin işaretlenmesi sıradan bir saldırı olarak ele alınamaz.  Alevilerin mekanlarının kapılarının işaretlenmesi, iddia edildiği veya bizim ikna olmamızın istendiği gibi, kendiliğinde oluşmuş bir saldırı olmadığı gibi, bu saldırıyı yapanların hiçbiri, ama hiç biri de sıradan “sarhoşlar”, “çocuklar”, “kendini bilmezler” değildirler. İstisnasız bu kapıları işaretleyenlerin tamamı devletten güç ve destek alan, ne yaptıklarını bilen, yapılan bu saldırının sonuçları konusundan da fazlasıyla bilgi sahibi olan katliamcılardırlar. Bu saldırıyı yapmalarının da tek nedeni katliamcı uygulamaları ve Alevilere karşı yapılması tasarlanan topyekûn katliamların alt yapısını oluşturmak, toplumu katliam korkusu içine çekerek, katliamın icrasının koşullarını oluşturmak, katliam olabilirliği bilgi ve algısını güncel kılmaktır.

Uzun cümleyi sadeleştirerek daha anlaşılır hale getirelim. AKP/MHP hükümeti ve Türk devleti, bundan önceki Türk hükümetlerinden farklı olarak Alevileri bu coğrafyada bir bütün olarak ve fiziken yok etmeyi hesaplamaktadır. Üstelik bu hesap yeni de değildir, AKP/MHP varlıklarını Alevilerin yokluğu üzerinde kurduğu için bunu başından beri tasarlamaktadırlar. Kürt direnişinin gücünü kıramadıkları için AKP/MHP ikilisi bu planlarını hayata geçirememektedirler. Ancak bu planlarından vazgeçmeleri de söz konusu olmadığı için kapıları işaretleyerek Alevilere yönelik kapsamlı bir katliam planına toplumu hazırlamaya çalışmaktadırlar.

Böylece hem Alevileri katliam korkusu içinde tutarak, daha geri bir pozisyon içine çekilmelerini, böylece katliama karşı direniş içinde olmalarını önlemek, hem de katliam için harekete geçirecekleri gerici ve ırkçı gurühü katliam için hazırlamak istemektedirler.

Devletin Alevilere yönelik böylesine kapsamlı bir katliam ve soykırım hazırlığı içinde olduğunu bu kadar net ve kesin iddia etmek, gerçekten mümkün ve doğru mu? Evet, eğer söz konusu olan katliamlarla kurulmuş ve katliamlarla varlığını koruyup sürdüren Türk devleti ise, tersini düşünmek aymazlık ve gaflet olur.

O nedenle Alevi mekanlarının işaretlenmesi saldırısı, katliamcı bir devlet saldırısıdır, demek hiç abartı değildir. Bunu yapan kim olursa olsun, bu saldırının devlet saldırısı olduğu gerçeğini değiştirmez. Çünkü bu işaretlemenin yapılması sanıldığında çok fazla zor, riskli ve korkutucudur. Bir an için düşünelim, herhangi biri, tanımadığı huyunu, suyunu, tepkisini ve ne yapacağını bilmediği birisinin evini işaretlemeyi düşündüğünde, karşılaşabileceği ihtimalleri düşünerek, hemen bu planında vazgeçer. Çünkü kapısını işaretleyecek olan insan, ya kapısını açarsa, ya elinde silahı var ve silahla saldırırsa veya başkası görür ve şikayet ederse. Bu ve daha bir çok ihtimal, sıradan bir insanın, başkasının evini işaretleme niyetinde vazgeçmesine yol açmak için yeterlidir.

İşte bundan dolayı, devletten destek ve hoş görü göreceğini, devlet tarafında himaye edileceğini bilmeyen hiç kimse böyle bir saldırıyı göze alamaz ve yapamaz. Çünkü kapı işaretlemenin bir adım ötesi, yani işaretlenen mekâna girildiğinde, yapılmak istenen katliam başlamış olacaktır artık. Ve o saatten sonra kimin kimin katledeceği belli olmaz. Bu insanın hayatına mal olacak olan böyle bir  bilinmezliği, devletin desteğiyle aşacağı vaadedilen birisi ancak başkasının kapısını işaretlemeyi göze alabilir. Yoksa hiç kimse hayatına mal olacak olan başkasını lkapısını işaretleme riskine giremez.

Bunun için Alevilerin evlerinin, işyerlerinin veya cem evlerinin işaretlenmesi, hafife alınacak bir saldırı değil, doğrudan katlaimcı, bir devlet saldırısıdır. Bu saldırıyı yapanların devletin resmi veya gayri resmi görevlileri olmasının hiçbir önemi yoktur, böyle bir arayış da anlamsızdır. Türk devletinin bu konuda ne kadar tecrübeli olduğunu ve en son Ogün Samast adlı katlaimcının Hrant Dink’i katletmesinde biliyoruz.

Madem durum böyle “ne yapalım” sorusu, cevap bekleyen temel sorudur. Ne mi yapacağız? Öncelikle “ne yapacağız” sorusuyla umutsuzluk üretmeyecek, sihirli bir değnek aramak için harcayacağımız zamanı direnişe destek olarak değerlendireceğiz. Sadece örgütlü direnişi büyütecek ve kazanacağız. Bu bir tercih değil, yaşamın dayattığı gerçekliktir.

EN SON EKLENENLER