Büyük Kaus’un mu, Yoksa Barışın mı eşiği mi?

Yurt cümle varlık için her türün şekillendiği yer mekan. İnsan canlısı dünya Yurt ilişkisini önce doğal sözleşmelerle sonra iktidar sözleşmeleri ile hüküm sürülen mekan haline dönüştürmüştür. Yurttaşlık doğum mekanından dolayı, doğası ile kurduğu bağın taşınıyor olma duygusu olarak, kültürel ortaklaşma mekanı olarak algılanabilir. Kültürlenme mekandan bağımsız olamayacağı için Yurdun özelliklerini taşır. Kısacası varlık doğduğu mekanına-toprağına benzer. Bu benzerlik onun türünü ya da kültür mekanını belirleyen özelliktir. Bu benzeşiklik diğer türlerlele de ortak özellikler taşır. Ortak mücadele doğmak ve yaşamak güdüsüdür. Doymak güdüsü Rızık ile kom kültürünü doğurur. Tüm canlılık kom üyesidir. Komu (Benzer topuluğu) olmayan yaşam alanı bulmakta zorlanır.

Toplumsallık Doğal Ahlaki kurallarını doğa ile yaşamı sürecinde oluşturur. İnançları, kültürleri bulundukları zaman – mekan üzerine kurulur. Tamamen deneyimleme ile sürekliliğini korur. Kom içi ve Kom dışı yaklaşımlar bu doğal deneyimleme ve doğal yasalar ile ilişki ağını korur. Bu komlar İnsan, Hayvan ve Nebat komlarıdır. Hepsi ile ilişkilenme- Paylaşım kuralları. Doğal Yasa ile yaşatılır. Bu Yasa temelde Şir(Süt) yasasıdır. On temel düsturdur ve tüm inançlar bu on temel düstur üzerine oturur. Buna doğal ahlak yasası ve tüm devlet formları temel yasalarını bu yasadan alırlar. İktidar ve istila yaklaşımları ise doğal ahlakilikten sapma yaşar. Buna karşı direnç de tekrar Doğal Ahlak yasaları ile meydan bulur kendine. Bu zamanlarda Komlar( Benzeşik Topluluklar) dirence geçerler. Bugün yaşadığımız tüm devletler boyutunda doğal ahlakilikten sapma, komların direncini örgütlemiştir. Ve büyük Tertele’yi doğuran rızıkları talan eden devletler bu kuasunu yaşıyor. Artık böl parçala yönet teorisi tersine işleme sürecine girmiştir. Aslında başından beri de yönetmek ve kontrol etmek için bir iktidarda birleşme arzusunu işleterek egemenliği büyütmek ve kontrol etmek istemiştir. Yeni Yaşamda büyük büyük devletler yerine Kent sözleşmeleri ile yönetmenin, yönetişim olacağı devletin küçülme ve yok olma dönemlerine girmiş bulunmaktayız. Bugün tüm devletler kendini yeniden gözden geçirmek zorunda merkezi iktidarlar toplumsal sorunlara çözüm üretecek güçte değiller. Güç adedilen ise halklara ve doğaya ölümden başka bir şey vaat etmiyor.

Pandemi süreci ile bu durum açık görünür olmaya başladı ve insanlık tarihi yeni yaşam arayışlarında düşünsel yoğunlaşmasını karşıtlık ilişkisinden çok bağdaşan ortak yaşam kriterlerini tartışmaya başladı. Daha önce ki yazılarımızda gündeme aldığımız bazı kavramlar güçlü tartışılıyor. Ekonomik Büyüme, Emeğin yeniden tanımı, İş kavramının yeniden değerler silsilesi ile tanımı. İş tanımının değişmesi, Doğa ile uyum ilişkisi ve ekolojik yıkım, Yurt ve Yurttaşlık ilişkisi benzeri konular artık dünya halklarının gündeminde bir eşiği ifade ediyor. İnsanlığın doğa ile kültürlenme eşiğini, cümle varlıkla birlikte yaşamın ahlaki ve vicdani ilkeleri ile yeni bir şafağa doğru yürüyüşü bizleri güçlü kılıyor.

Türkiye de bu sürecin kautik tekçi çelişkilerini derin yaşıyor. Tüm dinamikleri ile merkezi iktidarın çeperinde ve yönlendirmesinde siyaset üretmekte zorlanan bir süreç yaşıyoruz. Üç tarzı siyasetin Osmanlıda denenmiş(Osmanlıcılık, Ümmetçilik, Türkçülük) hali bugün son çare olarak rejim odaklı deneyimi tekrar yaşıyor. Çözüm üretme gücü oldukça zayıf olan bu stratejik yaklaşım miadını doldurmuştur. İç dinamikleri ile güçlü yüzleşemeyen strateji dışarı açılmış fakat karşıtlık ilişkisine sıkışmış bir boyutta stratejisini beka sunumlu bir boyuta sıkıştırmıştır. Bu durum herkesin içindeki devrim arzusunun darbelere donüşen özgüven sorunudur. Ne Yurdumdan geçerim ne de yar ederim karasevda ilişkisine dönüşmüş bir hal. Diplomatik, ekonomik olarak zor yollu strateji kendine sıkmak aşamasındadır. Suriyede iş sonuca varmak üzere. Amerika Türkiye ve Kürtlerin ortak bir stratejide Rojava ve Güney Kürdistanın birleşmesi yaklaşımı destekler pozisyondadır. Rusya da bu duruma Libya seçeneği ile yaklaşmakta. Suriye taviz vermemek konusunda ısrarcı davranması Rusya’yı zorlar durumda bu Esad’ın iktidarına mal olabilir. İdlip yeni modelde bir cihatçı birikim sahası olarak rolüne devam edebilir. Zamanla kontrollü entegrasyonu öngörerek. Aynı durum Irak’da eşiğe ulaşmış vaziyette. Yeni başkanlık korunurken Irak ikili yönetimi bir taraf İran’a kayarken bir taraf Kürdistan bölgesi bağımsızlığa yönelerek Rojavayla birleşme eşiğindedir. ABD ve Türkiye bu seçenekte Kandil seçeneği ve siyasetini esneterek yapmak istemektedir. Ya da iğdiş edeceğini düşünerek Kandil – Zini Werte basıncı güç odaklı diplomatik bir basınç olarak devam ettirmektedir. Kürtler için de bir seçeneğe dönüşebilmesi için Türkiye iç dinamiklerin de değişimine ihtiyaç var. Bu durum artık devlerin düellosuna evrilmiş vaziyette. Peki bugün AKP – MHP bu diplomasiyi kotarabilir mi? Bu durum Cumhurbaşkanı Erdoğanı da çeperlemiş vaziyette ve büyük sıkıntı yaşatıyor. Aynı şekilde CHP üzerinden de bu dönüşü engelleyecek ulusalcı basınç halen yoğunluğunu devam ettiriyor.

Darbe söylemleri istihbari gücün CHP kanadında dillendiriliyor. Bunun diğer kısmı MHP dir. Kürtlerin bugünkü pozisyonu ile ilgili herkes iyi düşünmek zorundadır. Kürtler olmadan ortadoğuda barışçıl bir çözüm ufukta görünmemektedir. Bu durum Rusya için de kaotik bir duruma gelmiştir. Yarın iktidar değişse bile açık birşey var ki Türkiye kendi sınırlarına çekilir. İç kausla başlayan iki yönü açık olan bir darbe görüntüsü var. Seçimsiz değişen iktidar Kürtlere de çok zaman kaybettireceği gibi, Türkiyeye de demokratik dönüşüm iradesi anlamında güvenilmez bir travma bırakacaktır. Türkiye halkları 15 – 20 yıllık bir kapalı travma sürecine girecektir. Seçimli iktidarı oluşturacak koalisyon çekinceli ve parçalı olacağı için ürkek yaklaşacak yeni sürüncüme dönemi devreye girecektir. Bu sürünceme dönemi ekonomik travma ile katmerlendiğinde nefes alması bile ancak destekle olabilir. Bu dönemde üçüncü yol olan halkların çoklu gücünü arkasına alacak Akil Liderlik diplomatik evreleri devreye girmek zorundadır. Lakin Türkiye muhalif dinamiklerinin radikal demokrasi girişimleri zayıftır. Kandile yapılan diplomatik güç odaklı basınç nafile bir çaba olur. Geniş alanda sonuç alıcılığı Türkiye geçmiş deneyimlerinden öngörecek boyuttadır. Akil Sınırlara çekilmiş stratejik Liderlik Türkiye halkları ve Kürtler için bir Yüzyılı kurtarma eşiğinde son virajdır.

Bu stratejik ortaklaşmayı iç çelişkileri üzerinden çözemeyen Türkiye için daha fazla Kürt basıncı demek olacak. Kürt basıncını Suriye ile çözerim yaklaşımı İsrail, Abd den sonuç almaz. Tek başına Dünya Türkiye’ye güvenmeyecek kadar deneyim biriktirmiştir. Rusya’nın da İran basıncından dolayı kabul göreceği bir durum değil. Türkiye Libya dan vazgeçeceğini belirterek Kürdistanı alırım derse bu da zor. Bu nedenle Libya da değişim Hafter den yana dönecek. Libya da ve Ortadoğu da sınırlar yeniden çizilirken barıştan yana vicdan geliştirenler çözüm üretme noktasına gelecektir. Peki barışlar ne zaman olur herkesin kendini tartığı son eşiklerde. Bu süreçlerde kimseyi tanıyamazsınız herkes elini saklar. Halklar olarak bizler ise bu sürecin başlamasına fırsat verecek akilliği geliştirmek zorundayız. Zamanı geldiğinde olgunlaşacak Demokratik değerleri korumak için bugünde demokrasiyi radikal bir ruhla korumalıyız. Türkiye muhalif dinamikleri de uluslarası güçlerin dahiliyetini büyük önyargıdan çok Kürt halkı ve Türkiye Halkları ile Demokratik devrim eşiği olarak algılaması geleceği birlikte inşa etme gücü için fırsat yaratacaktır. Avrupa sosyalist güçleri de bu konuda Kürtlere borçludurlar. Zizek durum hakkında ele aldığı yazısında etraflıca değinmişti. Avrupa Sosyalist güçlere eleştirel yaklaşmıştı. Bu sessizlik şu an Türkiye de görünür eşiğe çekilmiş gibi duruyor. Genel gidişatın böyle değerlendirilmesi özgüven sorunu yaşandığının yeniden kanıtıdır. O da darbe doğurur. Kimseye de faydası olmaz. Kürtler her hareket ettiğinde sağa kayma olarak okumak deneyimler açısından öngörüsüzlük değilse biraz art niyet barındırır. Bu nokta da süreci güçlü dengeleyecek olan Alevi halklardır. Alevi Halkların süreç içerisinde Yurttaşlık ilişkileri tüm yönleri ile kurucu dinamik olarak algılanmalıdır. Yoksa bir sacayağı eksik kalacaktır.

EN SON EKLENENLER